Hâl translate English
930 parallel translation
Bazen bu vakalar değişik bir hâl alabiliyor.
Sometimes these cases take strange forms.
Çok kötü, hâl bu ki birazdan Eiryu buraya gelecekti.
That's a pity, because Eiryu will be here soon
Genelde çok sağlıklıdır hâl bu ki.
But he's usually so healthy
Yaşadığım şoktan teşekkür etmeyi unutmuş olabilirim ama bir şeyi bu kadar bekledikten sonra işler nasıl bir hâl alır bilirsiniz.
I guess I was a little too stunned to say thank you... but you know how it is when you've been waiting for something for a long time.
Git gide daha saçma bir hâl alıyor.
It seems to go crazy every now and then.
Artık vazgeçilmez bir hâl aldı.
Now it fascinates me.
Anthony Keane'in maceraları ilginç bir hâl aldı.
The adventures of Anthony Keane are much more interesting.
Ne tuhaf değil mi, olayların aldığı hâl?
Oh, strange, isn't it, how things turn out?
Bir hâl çaresini bulacağım.
I'll work out something.
- Bir de İyi Hâl Madalyası.
And a good conduct medal.
Gün gelir çoğu yalnız insan hâl çaresine bakmaya çalışır yalnızlığın.
Sometime or other, most lonely people try to figure it out. About loneliness.
"Çoğu yalnız insan hâl çaresine bakmaya çalışır yalnızlığın."
Most lonely people try to figure it out... About loneliness.
Hâl böyleyken neden hep ben habis bir düşman oluyorum?
I must be held a rancorous enemy.
Bize ne hâl oldu böyle?
What's happened to us?
Bir gün hâl hatır sormak için kulübesine gittim.
One day I went to his shed to see how he was doing.
Herkese'İyi Hâl'madalyası vermiyorlar.
They don't give Good Conduct medals to just anybody.
Artık işin nasıl bir hâl aldığını biliyorsun. Temkin gerektiren bir iş.
Now you know the pattern the job will take, a waiting job.
Zaten bütün gün bavul toplamaktan bir hâl oldum en ufak sesi bile kaldıramıyorum.
I'm very upset today, with all my packing and moving and I cannot stand this noise.
İş o raddeye geldiğinde bu durumun bir hâl çaresine bakacağız.
Yeah, we'll take care of that situation when we get to it.
Gidip uyuyalım bari, yoksa yarın bir şey yapacak hâl kalmayacak.
Let's go to sleep... otherwise tomorrow we won't do anything.
Hâl böyleyken Edie ne diye kocanızın cenazesine geldi ki?
But why did Edie go to your husband's funeral?
Birkaç ay sonra her şey daha iyi bir hâl alacak.
Things will look better in a few months.
Yaklaştıkça gizemli bir hâl alıyordu.
As it approached, it became mysterious.
Hâl böyle olunca bir anlaşmaya varmamız akıllıca olacak.
This being the case, I think it would be wise of us to arrive at an understanding.
İşler neden bu kadar zor bir hâl aldı birdenbire ki?
Why does she suddenly have to be so difficult?
Oyun ilginç bir hâl almaya başladı.
The game starts to get interesting.
Ya başına bir hâl gelseydi?
What if something happened to you?
İyi hâl indiriminden 5 yıl sonra serbest kaldı.
Freed 5 years later for good conduct.
O daha da kadınsı bir hâl aldı.
He is more and more effeminate.
Onun gizli çılgınlığı şiddetli ve karşı konulamaz bir hâl almıştı.
Her latent madness came to life violent and irresistible.
Komitenin dikkatini bir konuya tekrar çekmek isterim. Bay McCoy mahkûmiyetinde iyi hâl göstermiştir.
I would only, once again, like to point out to the committee Mr. McCoy's good behavior while a prisoner.
Yani düşüncenin organik bir hâl almış şekli.
An organic externalization of thought.
Tesadüfen bir kez daha rastlaşsak sanırım gülmekten bir hâl olurduk.
If we ever meet again, by chance, I think we will laugh ourselves to death.
Çok merak ettim. Düşünmekten bir hâl oldum. Neredeydin sen?
And no one was protected by the hand, stretched out far away.
İyi hâl madalyası, gümüş yıldız, 53'te onur madalyası.
Good-conduct medal, Silver Star, honorable discharge,'53.
Evet, ama bu fikirler benim ülkemdede oldukça şiddetli hâl alıyor.
Yes, but these opinions are getting stronger in my country too.
İyi hâl. Çok teşekkürler.
"Good behavior." Thank you very much.
Bu ne hâl böyle?
What the hell is this?
Hayır, çirkin bir hâl alabilir.
No, it could get a trifle sticky.
Artık tamamen akıldışı bir hâl aldı.
It's beyond all reason now.
Bilindiği gibi kapalı cezaevinden yarı açığa çıkmak iyi hâl gerektirir.
Good conduct is essential in order to qualify for transfer from penitentiary ward to the prison ward.
Şimdi mantıklı bir hâl aldı.
Now that makes sense.
Hâl-i hazırda maruz kaldığımdan daha fazlasını kapmama sebep olmazsın.
You aren't going to contaminate me... any more than I've already been.
"İyi hâl" den altı ayını yırtarım.
Six months off for good behavior.
Evet, Truman görevi bıraktığından beri her şey daha da pahalı bir hâl aldı.
Yeah, well, everything's gotten more expensive since Truman left office.
Hâl ve vaziyet böyleyken, otoriteyi nasıl sağlayacağım?
With such goings-on... how can I make myself obeyed?
Sanat, tamamen anti hümanist bir hâl alıyor, yol göstericilikten çok, aptalların oyuncağı oluyor ve insanların en temel iç güdülerini tatmin ediyordu.
The arts had become thoroughly antihumanistic, and instead of guidance, had become a tool of stupefaction, indulging the most base instincts of mankind.
Görebileceğin gibi ; literatür bambaşka bir hâl aldı.
As you can see, literature has acquired an entirely new value now.
Hâl böyleyken, sizin birbirinize verdiğiniz sözlere güvenmemize imkân yok.
There's no way I can trust the promise you two made, when you two only met a little while ago.
Ve bazen dayanılmaz bir hâl alıyor.
And sometimes, it gets unbearable
Bazen utanç verici bir hâl alıyor.
He's always making mistakes.
hâlâ burada mısın 33
hallie 73
hala burada 31
hâlâ burada 19
hala öyle 37
hâlâ öyle 16
hala orada mısın 64
hâlâ orada mısın 16
halil 34
hala orada 41
hallie 73
hala burada 31
hâlâ burada 19
hala öyle 37
hâlâ öyle 16
hala orada mısın 64
hâlâ orada mısın 16
halil 34
hala orada 41
hâlâ orada 24
hala inanamıyorum 23
hâlâ inanamıyorum 19
hala yaşıyor 66
hâlâ yaşıyor 23
hala buradayım 54
hâlâ buradayım 18
hallederiz 84
hallet 25
hallettim 108
hala inanamıyorum 23
hâlâ inanamıyorum 19
hala yaşıyor 66
hâlâ yaşıyor 23
hala buradayım 54
hâlâ buradayım 18
hallederiz 84
hallet 25
hallettim 108