English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → English / [ O ] / Onu duydum

Onu duydum translate English

923 parallel translation
Onu duydum.
I heard her.
Onu duydum.
I heard him.
Evet. Onu duydum. Ama dinlemek istememiştim.
- Oh, yes, but I didn't mean to listen.
Galiba onu duydum.
- Pipe down. I thought I heard him.
- Onu duydum.
- I heard him.
Böyle söyledi ve onu duydum.
He said that. I heard him.
Onu duydum.
You heard him.
Yanından geçerken onu duydum. "Bu Kontes Rostova."
When we passed, I heard him say, " That's the Countess Rostov.
Onu duydum!
I heard him!
Ama onu duydum.
But I've heard it.
Onu duydum, onu gördüm, lütfen...
I heard him, I saw him, please...
Onu duydum.
I've heard it.
Evet, onu duydum evladım.
Oh, so I heard, my dear!
- Onu duydum.
- l heard him.
Evet, onu duydum.
Yeah, I heard that.
Evet onu duydum Isis.
Yes, I heard him, Isis.
- Onu duydum. İnanmıyorum.
- l heard him. I don't believe him.
Geceleyin bazı adamların saldırıp onu kaçırdığını duydum.
At night, I heard that some guys barged in and got him out
Onu Dr. Ranger ile konuşurken duydum.
I heard him talking to Dr. Ranger.
Duydum onu.
I heard him say so.
Sonra Pard'ın havladığını duydum. Babe, onu sopayla kovalıyordu.
Then I heard Pard barking, and Babe threw a poker at him.
- Bugün onu telefonla konuşrken duydum.
- I heard him talking on the phone today.
Ama ben uyanıktım ve onu uykusunda konuşurken duydum.
But I was awake, and... I heard him talkin'about it.
- Daha şimdi duydum onu.
- That's a new one on me.
Anahtarıyla yeni kilidi açmaya çalışırken duydum onu.
I heard him fumbling with his key in the new lock.
Onu bağırırken duydum.
I heard him yelling.
Çok ufak bir şey biliyorum, onu da bir günah çıkarmadan duydum... Ve o sırlar da benimle birlikte ölmeli.
I personally have nothing to say, because I don't know anything, and the little I do know, I heard at confession and those secrets must die with me.
Evet onu ben de duydum.
So I've heard.
Annemin ölmek üzere olduğunu duydum ve onu görmeye geldim. Ve... göreceğim de.
I just found out my mother is dying... and I came to see her, and I intend to see her.
- Evet, onu da duydum.
I heard that too.
Evet, hasta olduğunu duydum, ama onu bulamıyorum, anne.
Yes, I heard he was sick, but I can't find him, Mama.
Evet, çığlığını duydum ama onu göremedim. Çünkü diğer taraftaydı.
Yes, I heard her scream but couldn't see her,'cause she was on the other side.
Onu gören herkesin kaçacak yer aradığını duydum. Siz dahil!
I heard how everybody runs for cover from him, including you!
Onu işinden şikayet ederken duydum.
I've heard him complain about it.
Dostlarının onu da sorguya çektiğini duydum.
I hear your friends were over to question him too.
Onu telefonda Almanca konuşurken duydum.
I heard him on the phone. In German.
Onu bulamıyordum, ve sonra merdivende ayak sesleri duydum.
I couldn't find her, and then I heard footsteps on the stairs.
Tüm gün onu aradık, ancak akşam vakti melemesini duydum.
I looked for it all day, and only at nightfall I heard it bleating.
Bu kez onu ben de duydum.
This time I heard him, too.
... ve iki el silah sesi duydum. Bang, Bang. Ve çabucak pencereye koştum ve onu gördüm.
So I rushed quickly to the window and I saw him.
- Evet, onu ben de duydum.
- Well, him, I heard of.
Birisi de onu yakaladı... ve sonra birisinin soluduğunu ve öksürdüğünü duydum.
Somebody grabbed him... and then I heard someone panting'and coughing'.
Onu dün gece El Torito's'da duydum.
I heard him last night at El Torito's.
Onu bir tek ben duydum.
Nobody heard it but me.
Evet, onu ben de duydum, Bayan Heyley-Brown diyor ki...
- Yes, I heard that too. - And Mrs. Heyley-Brown...
Heima Kadokura ismini duydum, onu tanıyor musun?
I heard the name Heima Kadokura ; do you know him?
Onu daha önce duydum, kör biriymiş.
I've heard of him, but he's blind.
Anahtarı alıp onu almaya geleceğini de duydum.
Just that he'd collect the key later and... and then pick her up.
Bir taş denizinin ortasındaki o yalnızlıkta durmadan fısıldaşan dudaklar duydum ve hep onu hissettim avuçlarımda ve tenimde o temas ihtiyacını.
In that loneliness marooned in a stone sea I heard lips whispering continually and felt all the time in the palms of my hands and in my skin the need of contact.
"Doğrusu hayır." Onu da duydum.
"Not necessarily." I heard that one, too.
Yatağa düştüğünü duydum, bu yüzden onu eve götürmeye hazırlandım, ama...
I heard she was laid up in bed, so I went to take her home, but- -

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]