Söylemek zorunda değilsin translate English
687 parallel translation
Hoşlanmadığın bir şeyi söylemek zorunda değilsin...
Oh, you don't have to tell me something you don't like to...
Söylemek zorunda değilsin, çünkü kendim bizzat söyleyeceğim.
Well, you won't have to, because I'll tell her myself.
Evet, etti, ama bunu söylemek zorunda değilsin.
Yes, he did, but you don't have to tell it.
Yok, yerini söylemek zorunda değilsin. Her yerde olabilir.
You don't have to tell me where its at, it might be anyplace.
Hiçbir şey söylemek zorunda değilsin.
You don't have nothing to say.
Bana yalan söylemek zorunda değilsin sevgilim.
You don't have to lie to me, darling.
Bunu annene söylemek zorunda değilsin.
You don't have to discuss this with your mother.
Söylemek zorunda değilsin.
You don't have to say it.
Bunu bana söylemek zorunda değilsin!
Don't tell me that!
Suçlamaya karşın bir şey söylemek zorunda değilsin. Ancak söylediğin her şey kaydedilecek ve kanıt olarak kullanılabilecektir.
You're not obliged to say anything in answer to this charge, but whatever you say will be taken down and may be given in evidence.
Bunu söylemek zorunda değilsin.
You don't have to say that.
- Ona bir şey söylemek zorunda değilsin.
You don't have to tell him anything.
Bir şey söylemek zorunda değilsin.
You don't have to say anything.
Bana hiçbir şey söylemek zorunda değilsin.
You don't have to tell me anything.
Beni sevdiğini söylemek zorunda değilsin.
You don't have to say you love me.
Söylediğin teşekkürler, ama bunu söylemek zorunda değilsin.
Thanks for saying it, but you don't have to do that.
Biliyorsun ki bunları söylemek zorunda değilsin!
You don't have to say them!
Tommy, hiçbir şey söylemek zorunda değilsin.
Tommy, you don't have to stay here, do you?
Affedersin, bir şey söylemek zorunda değilsin.
I'm sorry, you don't have to say anything to that.
Ona söylemek zorunda değilsin.
You don't have to tell him.
Hiçbir şey söylemek zorunda değilsin hayatım.
You don't have to say nothin', Jenny, love.
- Söylemek zorunda değilsin.
- You don't need to tell him.
Babasına bir şey söylemek zorunda değilsin.
You don't have to tell his pa nothing.
Bir şey söylemek zorunda değilsin.
Don't feel you have to say anything.
Beni sevdiğini söylemek zorunda değilsin.
You needn't say you love me
Kendimi aptal durumuna düşürdüğümü söylemek zorunda değilsin.
You don't have to tell me I'm making a fool of myself.
Bir şey söylemek zorunda değilsin.
You don't have to say a word.
Birşeyler söylemek zorunda değilsin.
You don't have to say anything.
Söylemek zorunda değilsin 1 dakika içinde öğreneceğim zaten
You need not tell me I'll know in a minute
- Bir şey söylemek zorunda değilsin, Jim.
You don't have to say anything, Jim.
Bana ismini de söylemek zorunda değilsin
You don't even have to tell me your name
- Söylemek zorunda değilsin. Benimki sadece...
- You don't have to tell me if you don't...
Bir şey söylemek zorunda değilsin David.
Ya don't have to say anything, David.
- Bana hiçbir şey söylemek zorunda değilsin. - Değil miyim?
- You don't have to tell me anything.
- Bunu söylemek zorunda değilsin Jackie.
- You don't have to say that, Jackie.
Hiçbir şey söylemek zorunda değilsin.
You don't have to say anything.
Fakat ona faydalı olmak ve çoğalmanız için herşeyi söylemek zorunda değilsin.
So I don't have to tell you to be fruitful and multiply.
Şarkıyla söylemek zorunda değilsin.
You don't have to sing it.
Ona hiçbirşey söylemek zorunda değilsin.
You don't have to tell him anything.
- Yalan söylemek zorunda değilsin.
- You don't have to lie to me.
Yalan söylemek zorunda değilsin.
You didn't have to lie.
Söylemek zorunda değilsin.
You do not have to tell me.
Söylemek zorunda değilsin Ron.
We don't have to hear this, Ron.
- Bana güzel şeyler söylemek zorunda değilsin.
- You don't have to sweet-talk me.
Birşey söylemek zorunda değilsin... ve birşey yapmak zorunda değilsin... istemediğin müddetçe.
You don't have to say anything... and you don't have to do anything... unless you want to.
- Tadına bak. - Tamam. - Yalan söylemek zorunda değilsin.
# No need to hold my hand # # or to speak #
Bir şey söylemek, bir şey yapmak zorunda değilsin.
You don't have to say anything and you don't have to do anything.
Söylemek zorunda değilsin.
You don't have to tell me.
- Söylemek zorunda da değilsin.
- You don't have to tell me.
Söylemek istediğim, istemiyorsan gitmek zorunda değilsin David.
What I meant was that you don't have to go, David, if you don't want to.
Hayir, sirlarini söylemek zorunda degilsin.
Well, no, you don't have to tell me secrets.
söylemek zorundayım 27
değilsin 303
değilsiniz 26
söyle 2270
şöyle 191
söyledim 318
söyledi 132
söyledin 99
söylemiştim 315
söylemiştin 61
değilsin 303
değilsiniz 26
söyle 2270
şöyle 191
söyledim 318
söyledi 132
söyledin 99
söylemiştim 315
söylemiştin 61
söyleme 186
söyle bana 1105
söylemeyeceğim 91
söylemem 123
söyleyeceğim 241
söylemedim 113
söylesene 1323
söylemedin 49
söylemek istediğim 130
söylerim 244
söyle bana 1105
söylemeyeceğim 91
söylemem 123
söyleyeceğim 241
söylemedim 113
söylesene 1323
söylemedin 49
söylemek istediğim 130
söylerim 244
söyleyeyim 186
söylemeyecek misin 32
söylemiyorum 60
söyle ona 443
söylediğim gibi 241
söylediler 23
söyleyin bana 123
söyle bakalım 455
söylemedi 153
söylemem gerek 33
söylemeyecek misin 32
söylemiyorum 60
söyle ona 443
söylediğim gibi 241
söylediler 23
söyleyin bana 123
söyle bakalım 455
söylemedi 153
söylemem gerek 33