English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → English / [ Y ] / Yalnız başına

Yalnız başına translate English

2,305 parallel translation
Burada yalnız başına kalabilir misin?
Will you remain here alone for a while?
Veya mutfakta yalnız başına bulaşık yıkayan kadınlardan.
Or remote and alone in the kitchen doing the washing up for that matter.
Müştekinin beyanına göre, zanlı kendisini tanıdığı birisi olarak tanıttığında evde yalnız başınaymış.
Okay, according to the victim... she was home alone when the suspect presented himself at the door... as someone she knew.
L.A sokaklarında yalnız başına yürüyemezsin.
Sara, you can't just go walking around downtown in L.A. by yourself.
Babam gizlice ölmek istedi bir hayvan gibi bir kenara kıvrılıp yalnız başına ölmek istedi.
My father wanted to die unseen, like an animal who wants to curl up and die alone.
Gecenin sonunda Miller eve yalnız başına döndü.
End of the evening comes and Miller goes home alone.
Bu apartmanda yalnız başına yaşlanıp gitmeniz çok yazık.
It's a shame you have to waste away in that apartment.
Ama bugün bunun mümkün olmadığını öğrendim, şimdi ben yalnız başına..
But today I found out that it's not only possible, but that I myself, old and lonely,
Neden yalnız başına oturuyorsun?
Why are you sitting by yourself?
Bir kadın yolda yalnız başına yürüyordu... İki adam arabayla yanından geçerken laf attılar.
This woman was walking by - when these two men drove by.
Umarım yalnız başına ölürsün.
I hope you die fucking lonely.
- Anders'i yalnız başına bırakamam.
- I can not leave Anders alone.
Yalnız başına yaşıyordu.
She lived there alone.
Yalnız başına daha iyi olursun.
You're better off alone.
- Yalnız başına şansın daha iyi.
- Your chances are better alone.
- Ama adam yalnız başına oturuyor.
- But... But he is a man sit alone.
Yalnız başına kalmış gibi miydi?
But did he act alone?
Peki ama bunu yalnız başına mı yapmıştı?
But did he do it alone?
Geçmişte kendi kaderiyle yalnız başına bırakılmış, isteksiz ve ilgisiz bir toplum.
A society uninterested and unwilling to learn from the past... is doomed.
Tanıdık olmayan bir bölgede, yalnız başına olmak beraberinde halüsinasyonları da getirir.
In unfamiliar terrain, alone, hallucinations are common.
Bart 23 dakikadır yalnız başına.
Bart's been alone for 23 minutes.
Deli kadını evimizde yalnız başına bırakalım.
Let's just leave the crazy woman alone in our house.
Yalnız başına olmaz, Sam'in nüfuzlu tanıdıklarıyla bağlantıya geçebilirsek...
Maybe not alone, but if we join forces with Sam's level of influence...
İngilizce ödevimi yapmaya çalışıyordum. Ama sonra seni burada yalnız başına..... moral desteğin olmadan bırakmak istemedim. Bak, ne getirdim?
Well, I tried to write my English paper, but I just couldn't bear to leave you here alone without moral support, so look what I brought.
Bunu yalnız başına yapamazsın Liv.
You can't do this alone, Liv.
Kat Orth altı genç yeğeniyle birlikte çekilecek ve Chuck Bass yalnız başına çekilecek.
Kat Orth is being shot with her six maiden nieces, and Chuck Bass will be shot by himself.
Yalnız başına 10,000 şınav çekmenin ne anlamı var ki?
CHRIS : What's the point in doing 10,000 push-ups if you're gonna do them alone?
Tek yapman gereken yalnız başına buraya gelmesini sağlamak. Gerisini ekibim halledecek.
All you have to do is bring him here alone, and my team will take care of the rest.
Yalnız başına bırakılamayacağın için Max'i öldürüp suçu üstüne atması için Tavian'ı üzerine salan benim.
I'm the one who sent Tavian to frame you for killing Max when you wouldn't leave well enough alone.
Yalnız başına gitmemelisin.
You shouldn't be on your own.
Emily, bu gece evde yalnız başına kalmıyorsun.
Emily, you're not staying at home alone tonight.
Bebeği arabada yalnız başına mı bıraktın?
You--you left the baby alone in the car?
Barda, yalnız başına oturan kadınlarda bu özelliğin olmasını severim.
I like that in a woman sitting alone at a bar.
Olay bu duruma geldiğinde, yalnız başına mücadele etmek zorunda değilsin.
When it comes to this, you don't have to do this alone.
Billy'nin benim için bir şey almaya gitmesi lazım, ama yalnız başına gidemez.
Billy has to go pick something up for me tonight, but he can't go alone.
Yalnız başına içmemelisin.
You shouldn't drink alone.
Lafayette onu yalnız başına yollamaz.
Lafayette wouldn't have let him alone.
Benim dairemde, yalnız başına karanlıkta oturuyorsun.
You're sitting alone in my apartment in the dark.
Dişi aslan yalnız başına dik durmaya alışkın.
She is used to standing alone.
Bizim dünyamız daha çok ışık, karmaşa, gürültü ve insanla dolup taşarken, o yalnız başına mı dolaşacak bu vahşi yerlerde?
Will he wander alone in the last of these wild places, as our world fills up with lights, clutter, noise and people?
Elindekilerin hepsini sunar, ve yalnız başına ayakta kalır.
He stands alone. exposed to all.
Yalnız başına herkesle, heryerde, herzaman dövüşemezsin.
You can't fight everybody, everywhere, all the time, alone.
Geceleyin yalnız başına gitti.
He went out alone in the evening.
Yalnız başına mı?
Alone?
O, evde yalnız başına kalacak ne kadar büyük ve sessiz olduğunu anlayacak..
He'll be sitting alone in that house, realizing how big it is, how quiet it is...
Yalnız başına.
You know, she's by herself.
Onu yalnız başına bırakmayacağım.
I won't leave her alone.
Yalnız bu kız başına gelenler tamam anlatmış görünüyor ama hiç belli olmaz.
That girl... Everything she went through... She seems better, but you never know.
Kaptan geceleri yatağımda tek başına bir kadın düşündüğümde arzuladığımda ki yalnız gecelerimde bana acı çektiren bir arzu nazik bir kadın gördüm.
Captain... when I thought of a woman alone in my bed at night, when I felt desire, a desire that tormented me in my lonely nights, I saw a gentle woman, with hair pulled back,
Bu yüzden delirdim ve onu kendi başına yalnız bıraktım.
So I got mad and left her to deal with it herself.
Yalnız başına?
Alone?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]