Hep translate Spanish
97,651 parallel translation
O şeyi doldurmamız gerektiğini hep söylemiştim.
Siempre dije que debíamos llenar esa puta cosa.
O hep bana yemek yapıyor, rolleri değiştiriyorum.
Él siempre cocina, pero cambiamos de plan.
Evlilik hakkında pek bir şey bilmem ama Family Circus dergisini hep okuyorum ve anladığım kadarıyla bunların çoğu normal.
No sé mucho sobre matrimonios, pero soy una gran lectora de Family Circus y según tengo entendido, gran parte de esto es normal.
Hep yanında olmak isteyen birine ihtiyacın var.
No, precisas a alguien que quiera estar contigo siempre.
- O dışarıda, hep dışarıda.
- No está. Nunca está.
Eve hep birileri girip çıkıyor.
Siempre hay personal en la casa.
Neden yürütemediğimizi hep merak etmişti.
Ella... siempre se preguntó por qué... por qué no había funcionado.
Genişleyen ailenin üyelerinden biriyle tanışmaktan hep mutlu olurum.
Siempre es un gusto conocer a un miembro de la familia extendida.
Hep birlikte geri döndüğümüzde daha iyi olacağını düşündüm.
Creí que todo mejoraría cuando estuviéramos todos juntos.
Marge, önceden böyle yerler beni hep cezbederdi.
Marge, ¿ sabes? , solía ser yo quien se tentaba en cada uno de estos lugares.
Hep böyle değildi.
No siempre fue así.
Kuyruğu hep kıvrıktı.
Siempre ha estado rizada.
Her hafta buraya geliyoruz ve sen hep kayboluyorsun.
Venimos aquí todas las semanas y te perdiste.
- Merdivenlerin hep aşağı gittiğini düşünüyorsun. Bir merdivenle zaten aşağı inersin.
¿ Qué tal una ensalada de frutas?
- Ben merdivenle hep aşağı inerim.
¿ Qué sucede?
- Hep yapıyorum.
- Siempre lo hago.
Bana neden aptal muamelesi yapıyorsun hep?
¿ Por qué crees que soy tan idiota?
Onu hep içki içen bir şeyler içtim.
Yo siempre tenía un trago esperando por él.
Hep birlikte hiçbir şey yapmadınız, değil mi?
Uds. dos no hicieron nada juntos, ¿ verdad?
- Avukat kelimesini çok seviyorum, hep var.
Adoro el término abogado, siempre me agrada.
Bütün bu yaratıcılığı bir araya getirdin, Merak ediyorsun, neden hep birlikte gelemiyoruz?
Pones toda esa inventiva junta, y te preguntas, ¿ por qué no podemos llevarnos bien?
Ebeveynler hep normal hayat ister.
Los padres quieren normalidad.
Hep olduklarından büyük görünürler.
Siempre parecen más grandes de lo que son.
İş arkadaşları hep parktan yürüdüğünü söyledi parkın diğer tarafında yaşıyormuş.
Los compañeros de trabajo dijeron que siempre cruzaba por el parque porque vivía al otro lado.
Onları hep yakaladık.
Siempre los atrapábamos.
Hep aptalca ve anlamsız olduğunu söylersin.
Siempre has dicho que era estúpido y sin sentido.
Tanrı'yı hep hatırlayasın.
Recuerda al señor.
Bunlar niye hep böyle?
¿ Qué les pasa?
Hayatımda hep Cooper isminde bir oğlum ve Lucy isminde bir kızım olsun istedim.
Siempre quise un varon llamado Cooper... Y una nena llamada Lucy.
Baba sen benim ailemsin, senin için her şeyi yaparım. Ama Pearson Specter Litt benim iş ailem ve hep benim yanımda oldular.
Papa, eres mi familia, y haria lo que sea por vos, pero Pearson Specter Litt es mi familia de trabajo, y siempre estuvieron apoyandome.
Aklında dursun şirketin başında olduğum sürece teklif hep geçerli olacak.
Solo acordate, que mientras yo maneje mi firma, la oferta siempre estara disponible.
Harvey, asıl konuyu konuşmaktan hep kaçındım ama artık yapamam.
Harvey, siempre trate de ignorar cierto tema con vos, pero ya no puedo hacerlo.
Bize hep sanki tek ailenmişiz gibi davrandın.
Siempre hablas de que somos tu unica familia.
Benim iyiliğimi istediğini biliyorum hep iyi niyetliydin.
Sé que tenías buenas intenciones. Siempre es así y... no debí enojarme contigo.
Sen hep tutuksun zaten, seç işte birini.
Siempre estás confundido. Sólo escoge.
Jason resetlendiğimde ve tüm bilgilerimi kaybettiğimde kafam karışıktı ve kendimi bilmez bir haldeydim. Ama sen bana karşı hep iyi oldun.
Jason, cuando fui reiniciada, y perdí todo mi conocimiento, estaba confundida y desorientada, pero siempre fuiste amable conmigo.
Seni buralarda sık görüyorum bana hep kaba davranıyorsun. - Duygularımı gerçekten incitiyorsun. - Gerçekten mi?
Sabes, te veo aquí todo el tiempo, y siempre eres mala conmigo, y, realmente lastima mis sentimientos.
Üzgünüm diğer ciddi ilişkilerimle hep bu şekilde bitirirdim.
Lo siento, así terminan la mayoría de mis relaciones serias.
Binlerce yıl boyunca, insanlar avcılığı hep, bir hayatta kalma yolundan fazlası olarak görmüştür, Danny.
Durante miles de años... la caza y la pesca, chicos. Era mucho más que una manera de sobrevivir.
Dedenle olan en güzel anılarım bu ormanda avlanırken hep.
Uno de mis mejores recuerdos en estos bosques...
O zaman hep birlikte gidiyoruz.
De acuerdo, vayamos todos.
Babanı hep sevdim.
Me agradaba tu padre.
Sorunlardan kaçmanın hep büyük destekçisiyimdir.
Ya sabes que soy un gran defensor de huir de tus problemas.
Bu geceye kadar kendime bunun tesadüf olduğunu söylüyordum ama... Yani bataklıklardan hep ceset çıkar değil mi?
Hasta esta noche, he intentado decirme a mí misma que fue una coincidencia, pero... o sea, encuentran a tipos muertos en los pantanos a todas horas, ¿ verdad?
Hep ortalikta gordugunuz Hollywood menajerlerinden biriydi.
Era uno de esos agentes que siempre veías.
Atkins diyeti yaptigi icin hep tavuk yerdi.
Seguía la dieta Atkins, así que siempre comía pollo...
Hep yanlarindaydi.
Siempre estaba con ellos.
Charlie, sen hep kukla miydin?
Charlie, ¿ siempre fuiste un muñeco?
Bilmem ki. Sen hep gecit toreni balonu muydun?
No sé. ¿ Tú siempre fuiste una cocheza?
Yok, hep oradaydim.
No, estuve ahí todo el tiempo.
Hep aynı şey.
Quiero decir, siempre es lo mismo.
hepsi 500
hepsi burada 182
hepimiz 265
hepsini 400
hepsi bu 3203
hepiniz 624
hepsi bu kadar 752
hepinizi seviyorum 27
hepsi yalan 92
hepsi benim 57
hepsi burada 182
hepimiz 265
hepsini 400
hepsi bu 3203
hepiniz 624
hepsi bu kadar 752
hepinizi seviyorum 27
hepsi yalan 92
hepsi benim 57
hepsi bu mu 684
hepsi senin 86
hepsi senin olsun 16
hepsini istiyorum 28
hepsine 52
hepinizi 32
hepimizin 38
hepsi mi 80
hepsi doğru 60
hepsi o 61
hepsi senin 86
hepsi senin olsun 16
hepsini istiyorum 28
hepsine 52
hepinizi 32
hepimizin 38
hepsi mi 80
hepsi doğru 60
hepsi o 61