Sızı translate French
212,218 parallel translation
- Yani ikinci bir sızıntı var.
Il y a donc une autre fuite.
Pekâlâ, ekibimi kenara çekmeden önce sızıntıyı nasıl bulmayı planladığınızı anlatmaya ne dersin?
D'accord, avant de laisser mon équipe sur le banc, dites-moi comment vous comptez trouver la fuite.
Sızıntıyı bulmak için ekolokasyon kullanacağız. Her birimizde ses dalgaları yayan uzak tarayıcılar var.
On va utiliser l'écholocation pour trouver la fuite chacun de nous dispose d'un scaneur à distance qui émet des ondes sonores.
Yüzlerce, tümü çıplak gözle görülemez durumda su, üstümüzde ve etrafımızdaki toprağa sızıyor.
Il y en a des centaines, invisibles à l'oeil nu, l'eau goutte à goutte dans le sol au-dessus et autour de nous.
Bu kadar sızıntıyla, su kaybı devasa boyutta olmalı.
Avec autant de fuites, la perte d'eau serait énorme.
Bir borudaki sızıntıyı onarmak için geldiğinizi sanıyordum.
Je pensais que vous étiez venu réparer une fuite dans le tuyau.
Kumdomuzları sızıntıyı kalsiyum hidroksitten yapılmış harçla onarıyorlardı.
Les mineurs était entrain de recouvrir la brèche avec du ciment fait d'hydroxyde de calcium.
Bugünkü düdük felaketi, Los Angelesli girişimci Veronica Dineen büyük bir Güney California akiferine sızıntıyı önlemek için sertleşme sürecinde bulunan bir aşındırıcı toksik karışımın içine düştüğünde trajediye dönüştü.
La catastrophe d'aujourd'hui est devenue tragique quand l'entrepreneuse Veronica Dineen est tombée dans une soupe toxique en cours de durcissement pour empêcher l'infiltration dans l'aquifère du sud de la Californie.
İşte bu yüzden bu sızıntıyı durdurmalıyız, sayın yargıç.
Mais c'est pourquoi nous devons colmater cette fuite.
Cep telefonlarımız Crooning Crane'in telefonsuz alanında.
Nos téléphones sont a Crooning Crane's pas de relais téléphonique.
Belki de burada bir nevi kaçırıldığımız içindir ama Crooning Crane'e kanım ısındı.
C'est peut-être parce que nous avons presque été kidnappés, mais j'aime beaucoup Crooner Crane.
- Pekâlâ, eğer sen ve adamların bir zahmet çalışırken bizden uzak durursanız durumu çok kısa bir süre içinde gidermiş oluruz.
Vous l'avez amené. bon, si vous et vos hommes S'il vous plaît restez en dehors de notre chemin pendant que l'on travaille la situation devrait être rétablie rapidement.
Evet, uyarı aldım ama herhangi bir sızıntı görmüyorum.
J'ai un signal, mais je ne vois pas de fuite.
Çünkü mikro sızıntılar var.
C'est parce que c'est des micro-fuites.
Hesaplamalarıma göre subatan, silo devrilmeden önce içindekileri boşaltmamız için gereken vakitten çok daha hızlı genişliyor.
Selon mes calculs, le gouffre s'élargit trop vite pour pomper les produits chimiques avant que le silo ne tombe.
Tahliye kuyusundan çok geç faydalanmış olmalıyız.
Regarde! On a du ouvrir le puits trop tard.
O zaman bir kaçış ağzı kazmamız lazım.
Alors nous devons percer une trappe pour l'évacuer.
Walter, önceden belirlediği noktada durdu ve kimyasal karışımın serleştiğini anladığımızda ayağını uzatma kablosunun altına kaydırdı... Geri kalanı ben yaptım hepsi yakınlardan bizi izleyen dostlarımızı etkilemek içindi.
Walter se tenait debout là ou il devait, et quand on a su que le mélange avait durcit, il a glissé son pied sous la rallonge, j'ai fais le reste... tout ça au profit de mes amis
Colin Morello daha yeni ofisime geldi ve şirketin finansal durumlarından uzak durmam için beni uyardı. Çünkü 800.000 dolar rüşvet almışız.
Colin Morello était dans mon bureau... pour m'avertir de rester loin des finances du cabinet car... on a reçu un pot-de-vin de 800 000 $.
Bize yanlış bilgi vermek için kızına yardım mı ediyorsun?
Aidez-vous votre fille à nous fournir de fausses informations?
Ya onlarla birlikte çalışıyorsun ya da kızın dinleme cihazı taktığını biliyordu ve seni yanlış yönlendirdi.
Soit vous êtes de mèche avec eux, soit votre fille savait que vous portiez un micro et elle vous a induit en erreur.
İşte buna benzer yapmalısınız.
C'est ce que vous voulez obtenir.
Çiğneyebileceğinizden biraz daha fazla ısırık aldınız.
Vous avez eu les yeux bien plus gros que le ventre.
Haklısınız sayın yargıç, davacı taraf hazır.
En effet, Votre Honneur. Les demandeurs sont prêts.
Bayan Gold, Diane Lockhart ile ilişkinizi anlatır mısınız?
Donc, Mlle Gold, quel est votre lien avec Diane Lockhart?
İyi de bunu nasıl yapacağız?
Comment on s'y prend?
- Haklısınız özür dilerim.
- L'argent du contribuable. - Pardon.
Reddick Boseman müvekkillerini çalmak amaçlı aradığınızı söylesem yanlış olur mu?
Est-il juste de dire que vous avez appelé des clients de Reddick / Boseman pour les voler?
Zamanla alışılan bir tarzınız var ancak henüz tam alışmış değilim.
Vous êtes un goût que l'on développe, et... je ne crois pas vous avoir encore développé, donc... chut.
O halde 75 davaya direkt olarak nasıl dahil olabildiğinizi açıklar mısınız?
Alors, pouvez-vous expliquer votre implication directe dans plus de 75 affaires civiles?
Gerçekten anladığınız kadarıyla mı yoksa bir yere mi varmaya çalışıyorsunuz?
Vous l'imaginez vraiment, ou vous voulez démontrer quelque chose en disant l'imaginer?
Yine tek başına mısınız avukat bey?
Vous êtes à nouveau tout seul, Maître?
- Siz avukatlarım mısınız?
Vous êtes mes avocats?
Kusuruma bakmazsanız teknolojiyle aram iyi olmadığından çıktısını aldırdım.
Veuillez m'excuser, je suis encore une luddite. Je travaille sur papier, et...
- Kocanızın adı ne?
- Comment s'appelle-t-il?
Polis şiddeti yüzünden sorgulanmanız yüzünden bu sizin adınıza alışıldık bir an.
Vous commencez à avoir l'habitude... d'être interrogé sur la violence policière. Objection.
Savoy Spor Salonu'nda ağız koruyucu.
Le protège-dents de Savoy's Gym.
Varsayımlar üzerinden konuşmalısınız, Bay Sweeney.
Vous devez parler par hypothèses.
Sizin de sıranız gelecek.
Vous aurez votre tour.
Hayır, uyuşturucuya odaklanmalıyız Diane.
On doit s'occuper des médicaments.
- Mahkemeye ne olduğunu anlatır mısınız?
Pouvez-vous raconter ça à la cour?
Tekrar hazır mısınız?
Tu es prête?
Kız kaçıyor!
Elle s'enfuit!
Hiç tutturamamışız!
On n'est pas dans le coup.
- Onu Courtney'e sormalısınız.
Vous devriez parler à Courtney.
Beni ve tüm departmanı terk ettiğin an ortaklığımız bitti.
Notre partenariat s'est terminé lorsque vous m'avez ignoré, moi et l'ensemble du département.
Siz Lucifer'in kız kardeşi misiniz?
Tu es la sœur de Lucifer?
Listelerde sıraya girmiştik, radyolarda şarkımız çalıyordu ve büyük bir tura çıkacaktık.
On est monté dans les classements et on a commencé à passer à la radio, on allait avoir des réservations pour notre grande tournée.
Bu konuda haklısınız.
Tu as raison à ce sujet.
Neden başarısız olduğunu düşünüyorsun?
Pourquoi crois-tu avoir perdu ce combat?
Ayrılmıs dedektifler olarak ilk günümüzü beraber kutlamamız gerektigini düsündüm.
On devrait célébrer notre premier jour ensemble de divorcés résolvant un crime.
sizi 262
sizi seviyorum 160
sizin 241
sizinle 59
sizi bekliyorum 28
sizi bekliyor 61
sizi bekliyoruz 27
sizi dinliyorum 52
sizi anlamıyorum 42
sizi özleyeceğim 33
sizi seviyorum 160
sizin 241
sizinle 59
sizi bekliyorum 28
sizi bekliyor 61
sizi bekliyoruz 27
sizi dinliyorum 52
sizi anlamıyorum 42
sizi özleyeceğim 33
sizi ilgilendirmez 39
sizi tanımıyorum 61
sizi tanıyor muyum 69
sizi karı koca ilan ediyorum 41
sizin mi 61
sizinle tanıştığıma memnun oldum 60
sizi temin ederim ki 103
sizin olsun 33
sizi ararım 37
sizi seviyorum çocuklar 20
sizi tanımıyorum 61
sizi tanıyor muyum 69
sizi karı koca ilan ediyorum 41
sizin mi 61
sizinle tanıştığıma memnun oldum 60
sizi temin ederim ki 103
sizin olsun 33
sizi ararım 37
sizi seviyorum çocuklar 20