English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → Portuguese / [ B ] / Başaramadın

Başaramadın translate Portuguese

645 parallel translation
Size bir görev verdim ama başaramadınız.
Confiei-vos uma missão importante e vocês falharam.
Denediniz ama başaramadınız.
Tentaram e falharam.
Başaramadın.
Falhaste!
Başaramadın.
Fracassaste!
Başaramadınız!
Você falhou!
Henüz orada herhangi bir şey yetiştirmeyi asla başaramadın ve başaramayacaksın da
Há quatro anos que tentas mas nada vai crescer aí.
Başaramadınız Bay Vogler, ama fiyaskonuzla gurur duymalısınız.
Falhou, Sr. Vogler. Mas deve ficar agradecido pelo seu fiasco.
- Hiçbirinde başaramadınız.
- E foi sempre reprovado.
- Hiç böyle birşey görmemiştim. - Başaramadın.
- Joalheiro, você falhou.
Ama, zamanında başaramadın, ha?
Mas não fizeste a tempo?
Güya örgütün bir düşmanını ortadan kaldıracaktın ama görevi başaramadın.
Devias ter eliminado um inimigo da Organização e falhaste na tua missão.
Beş kız! Ve başaramadınız!
E näo passastes!
Amaç şu, kilidin hareketli kısmını dinleyerek... güvenli bir şekilde açmaya çalıştın... ancak başaramadın ve dinamite başvurmak zorunda kaldın.
A teoria é que tentou abrir a fechadura pelo barulho mas falhou e usou dinamite.
Vücudunu unutmayı asla başaramadın, kendini vücut sevgisinden kurtaramadın.
Nunca conseguiste esquecer o teu corpo, nunca conseguiste desembaraçar-te desse amor.
Başaramadınız, Hawk.
Eles não se safaram, Hawk.
Ben yakalarım, sense başaramadın.
Eu apanho-o, onde vós falhastes.
Demek, uzak durmayı başaramadınız?
Não pode ficar longe deles?
Ama başaramadınız.
Não conseguiu.
Ona başaramadığını söyle.
Diz-lhe que falhaste.
Tüm bu eyaletin valisi olacağını duydum. Ama daha o yaratanını bulmayı bile başaramadı. Bunu biliyordum.
Que vai ser governador do Estado não tarda nada.
- Demek başaramadın.
- Não conseguiu?
Karnına alacağı birkaç sert yumruk veya kancığın alıp gittiği 40 bin dolar ya da Jeff'in işi başaramadığı numarası bile pek umurunda olmaz.
Não lhe importa os tiros ou o dinheiro que ela levou. Ou o Jeff fingir que falhou.
Başaramadığını sanıyorsun.
Achas que falhaste.
Başaramadığını söyle.
Convence-te de que falhaste.
West Point'te başaramadığını kabul et.
Provaste-o ao não entrares para West Point.
Deneme sakın, bunu kimse başaramadı.
- Nunca ninguém conseguiu.
Von Rundstedt'in neden başaramadığını hiç düşündün mü?
Agora entende por que não sucedeu Von Rundstedt.
Sen ne dedin? Ne dedin sen? Hiç kimsenin başaramadığını söyledim.
O Benny não era cobarde e não perderam tempo com ele.
Şimdiye kadar insanoğlunun başaramadığını başarmak için herkes benimle bir anlaşma yapacak.
Cada homem tem uma obrigação comigo. Para trabalhar como nenhum homem trabalhou por muitos anos.
İki dünyanın efendisi, tarihte hiç kimsenin asla başaramadığını başardı.
Ele conquistou o que nenhum homem conseguiu...
Yakın zamanda ondan kurtulmayı başaramadığım taktirde, mutlaka kendimi öldürecektim.
Uma coisa era certa. Se não conseguisse acabar com ela em breve, Eu certamente iria acabar comigo mesmo.
En güçlü aşkımızın başaramadığı o zavallı son vedalaşmamız, başarmış olamaz.
"pois não é o nosso último e lamentável adeus que conseguiu fazer o que o nosso amor mais forte não conseguiu."
Sayın Başkan, avcılar başaramadı.
Sr. Presidente, os caças não conseguiram.
Ömür boyu başarı peşinde koşup sonunda başaramadığını görmek korkunç bir şey.
É algo terrível lutar uma vida inteira... e chegar à conclusão final... que falhamos.
Taştan sınırlar sevgiyi durduramaz. aşkın isteyip te başaramadığı olmuş mu?
Pois a pedra não pode impedir o amor, e o que o amor pode fazer ousa logo fazer.
- Jimmy'nin başaramadığını gördüm.
- Vi o Jimmy explodir.
- Başaramadığın için şanslısın.
- Ainda bem que não conseguiste.
Ne yaptığını anlamaya çalıştım, ama başaramadım.
Tentei entendê-lo, mas não consegui.
- Başaramadığın için üzüldüm.
- Lamento não ter conseguido.
İşe yarayacak mıydı? Brixton'lu 18 yaşındaki bu kuaför başkalarının başaramadığını başarabilir miydi?
Conseguiria o cabeleireiro de 18 anos de Brixton ter sucesso onde outros falharam?
Çatışma başladığında yere düştüm ve olayın merkezinden uzakta kaldım Jim'e ve adamlarıma ulaşmaya çalıştım ama başaramadım.
Quando o tiroteio começou fui nocauteado para o chão... e perdi a maior parte da acção... e tentei voltar para perto do Jim e dos homens, mas não consegui.
Siz bana akıldıdışı davranan birinin niçin akıllıca davranmayı başaramadığını soruyorsunuz.
Está a perguntar-me por que razão uma pessoa num estado irracional não agiu de forma racional.
Ağır hasar verdirmelerine karşın, başaramadılar.
Infligiram danos graves, mas falharam.
Geldiğinde, Hitler kızgın görünmeye çalıştı ancak başaramadı.
Quando chegou, Hitler tentou parecer zangado, mas não conseguiu.
Ama sizin dünyanızda hayatta kalmayı başaramadım. Ve sizler de benimkinde hayatta kalamazsınız.
Eu não conseguiria sobreviver no teu mundo, nem tu, no meu.
Hansen'ın başaramadığını öğrenince Chung'ı gemiye çıkartmamıza fırsat vermeden hepimizi öldürtecek.
Ele saberá que o Hansen morreu e manda o bando antes de eu pôr o Chung no mar.
Algılayıcılarımız onların kaynağını saptamayı başaramadı.
Os nossos sensores não conseguem determinar a origem.
Tıp teknisyeni Sally Martin, envanter sayımını zamanında bitirmeyi... bir türlü başaramadı.
A Técnica de Saúde Sally Martin por várias vezes não acabou a tempo o seu inventário de provisões.
Juliet, karım,... dudaklarının nektarını bozan ölüm... senin en ufak güzelliğini fethedemedi,... cildinden ve yüzünden hala yayılıyor ölüm bayrağını dalgalandırmayı başaramadı.
Julieta, minha esposa,... a morte tirou o néctar dos teus lábios... pois não podia superar a tua beleza, mas tua pele e sembrante seguem radiantes bem onde a morte ainda não cravou sua bandeira.
Muhteşem bir kadındı ama kocasını elinde tutmayı başaramadı.
Era uma grande mulher... mas não soube manter o marido.
O zaman başarıp başaramadığını söyleyebilirsin.
Diga a ele o que pôde fazer.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]