Lo translate Portuguese
251,170 parallel translation
Ne?
Eu vi-a matá-lo.
Aslında neredeyse satışa çıkarıyorduk değil mi?
Estivemos quase a vendê-lo, não foi?
- İyice irdeledik ve...
- Acabámo-lo...
Adı Cole Dabb, uyuşturucu bulundurma, satma ve federal ajana saldırıp yaralama suçundan yakaladık.
O nome dele é Cole Dabb, apanhamo-lo por posse, intenção de tráfico e agressão a um agente federal.
Kingston adli tabibi birkaç günden önce otopsi yapamazmış.
O legista de Kingston disse que demora uns dias a examiná-lo.
Bazıları şiddet suçuymuş, muhtemelen o yüzden senden şüpheleniyorlar.
Algumas são violentas, deve ser por isso que querem acusa-lo disto.
Mae bir de Malcolm'un kıyafetinin omzunda aynı tozdan el izi bulmuş, katilin Malcolm'u bıçaklamadan önce döndürdüğünü düşünüyor.
A Mae também encontrou uma marca de mão com a mesma poeira nas roupas do Malcolm, em cima do ombro, e ela acha que quem atacou o Malcolm girou-o antes de eviscerá-lo.
Eğer Winston kuzenine saldıracak kadar kızdıysa niye onu ezmedi?
Sim, e se o Winston estava furioso a ponto de atacar o primo, porque não atropelá-lo de uma vez?
Suçlamıyorum.
Não estou a acusa-lo.
Gözaltında tutuyorum.
Estou a detê-lo.
Belki kafası karıştı ve Malcolm'u kendisini öldürmeye çalışan kişi sandı.
Talvez estivesse confuso e pensou que o Malcolm era o homem que tentou matá-lo.
Şimdi de onu bulamıyorlar.
Agora não conseguem encontrá-lo.
Adalet ve Dışişleri yıllardır iadesi için uğraşıyor, - ama olmuyor. - Neden?
Os Departamentos de Justiça e Estado têm tentado extraditá-lo há anos, mas sem sorte.
Yapmak zorundaydım.
Tive que fazê-lo.
Zion Damian'ın istediği her şeyi yaptıysa Damian niye onu öldürmek istiyor?
Parece que o Zion fez tudo que o Damian pediu para fazer. Porque ele ia querer matá-lo?
Ama Zion'u mezara Damian koyduğundan ve Zion Kyle'dan silah aldığından... -... rahatlamaya gittiğini sanmıyorum.
Mas tendo em conta que o Damian tentou matá-lo mais o facto do Zion tirar aquela arma do Kyle, duvido que regresse por conforto.
Cehenneme gideceksem onu da yanımda götüreceğim.
Se vou para o inferno, vou leva-lo comigo.
USMS Damian Andrews'u Amerika'ya götürmeye gelecek.
Os Marshalls vêm buscar o Damian Andrews e leva-lo para os EUA.
Samoa Joe, kas patlatma hareketini yapmak üzereydi ama Ambrose arkadan kafasını ve kolunu zapt etti.
O Joe ia atingi-lo com o Muscle Buster, mas o Dean prendeu-o com um Crossface Chickenwing.
Adamla sikişmek istiyordum ama buluştuğum kişi yemek ısmarlamıştı, ona dönmem gerektiğini düşündüm.
Queria mesmo fodê-lo, mas achei melhor voltar ao meu par porque ele me pagou um bom jantar.
Onu yemeyecekler değil mi?
Não vão comê-lo, pois não?
Bunu yapmazsan hepimiz şu an burada şu anda öleceğiz, Q
Fá-lo! Senão morremos todos aqui.
Ama artık yapamam.
Mas não posso continuar a fazê-lo.
Ona avlanmayı, balık tutmayı, foseptiği temizlemeyi öğretirim.
Ensiná-lo a caçar, a pescar, a limpar a fossa séptica.
Neumann's Hill onu veteriner olarak işe aldırmıyor.
A Neumann's Hill não me deixa contratá-lo como veterinário.
Onunla ateş yakacağım.
Vou usá-lo para acender o lume.
O yüzden onu işe alacağım.
Por isso, vou contratá-lo para cá.
Oynarken takmalıydın.
Devias tê-lo usado durante os jogos.
Belki de sevişirken takmalıydım.
Devia tê-lo usado enquanto fodíamos.
Avlayalım onu.
Vamos caçá-lo.
Sizi gördüğüme sevindim.
Prazer em vê-lo.
- Evet, babam bana yapmış.
- Sim, o meu pai fê-lo para mim.
Burayı yakmayı bırak, havaya uçurmak istedim şimdi.
Esquece o incêndio. Quero fazê-lo explodir.
Daha da iğrençleştirmeyi başardın.
Conseguiste torná-lo ainda mais nojento.
Git, al onu Beau.
Vai buscá-lo, Beau.
Şu anda ön sırada Garth Brooks'u "The Storm" u söylerken dinliyor olmalıydık.
Devíamos estar na primeira fila a ver o Garth Brooks e a ouvi-lo cantar "The Storm".
Oğlu dünyaya getir, büyüt, haksız olduğunda söyle.
Ter um filho, criá-lo, dizer-lhe quando está errado.
Onu eski sevgilimle mi tanıştırsaydım?
O que vou fazer? Apresentá-lo ao meu ex-namorado?
Sihirbaz eşarbı gibi çektikçe geldi.
Começo a puxá-lo como um lenço de mágico.
Gidiyorum, işte o kadar.
Vou fazê-lo. Está decidido.
Colt'u görmeye Safeway'e gittim. Daha çok onu önlükle görmek istediğim için.
Fui ver o Colt ao Safeway, sobretudo porque queria vê-lo de avental.
Buna değecek.
Posso ajudar-te a vendê-lo.
Bay Brandeis, sizinle tanışmak büyük zevk.
É um enorme prazer conhecê-lo, e poder agradecer-lhe pelo seu magnífico donativo.
- Onu Hotel King Phillipe'e kadar takip ettik.
Localizamo-lo no "King Phillipe". Bom trabalho.
Sophie, olmaz!
Anda lá, fá-lo.
Yakında evde olacağım.
Podes pô-lo ao telefone, por favor?
Yardımcı olabilir miyim?
Posso ajudá-lo?
- Onu tanıyormusun?
- Conhece-lo?
Küçük bir kıza sahip olmak onu daha erdemli gösteriyordu.
Fê-lo parecer muito melhor ter uma miúda.
Her neyse...
Fê-lo a todos... de uma certa forma.
Peki sonra ne olacak?
Então, tornamo-lo verdadeiro.