English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → Portuguese / [ O ] / O zaman ben

O zaman ben translate Portuguese

6,699 parallel translation
Tamam o zaman ben de sana söylemem.
Também não digo.
O zaman ben senin diğer hislerinim.
Então eu serei os teus outros sentidos.
O zaman ben tuvalete gidip makyajımı tazeleyeyim.
Vou só à casa de banho retocar a maquilhagem.
- Eğer masaya yiyecek koyacaksa ve ne bileyim Jedi eğitimi için zaman yaratacaksa o zaman ben varım.
Se isso nos meter comida na mesa e nos libertar mais tempo para... Não sei... treino Jedi? Então eu alinho.
- O zaman ben burada ne arıyorum?
- Essa é boa. E que faço eu aqui?
O zaman ben de mutluyum.
Então, fico feliz por ti.
O zaman beni kelepçelemen gerek çünkü ben gidiyorum.
Então é melhor que me algeme, porque não vou ficar.
O zaman ben de bankadan alırım. Öyle mi?
- Vou comprá-la ao banco.
Eğer değilsem, o zaman ben kimim?
Se não sou, então quem sou eu?
Pekâlâ, o zaman ben de bu şarabı uzatabildiğim kadar uzatacağım ve seni bekleyeceğim.
Ok, óptimo, vou continuar a aproveitar esta taça de vinho e fico a tua espera.
O zaman ben burada ne halt ediyorum.
O que faço aqui?
- O zaman ben "Marco" deyince...
Assim quando eu disser "Marco"... - Olá, Marco!
Pekala, o zaman yüzleşelim bununla. Ben hava bükücü olmak için o kadar da uygun değilim.
Vamos aceitar, não fui escolhido para ser dominador.
Ben senin rahibin değilim, hiçbir zaman da olmayacağım.
Não sou um dos teus acólitos, e nunca o serei.
Hayır ben seni her zaman abim gibi göreceğim.
Não, eu sempre irei ver-te como o meu irmão mais velho.
Bakın, sizinle zaman geçirmekten ne kadar hoşlansam da Scotty Lockhart'ı ben öldürmedim.
Por muito que goste de passar tempo consigo, não matei o Scotty Lockhart.
Ben nereye gidersem, o da oraya gider ve benim gittiğim yerler her zaman güvenli yerler olmuyor Iris.
Onde eu vou, ele vai. E onde eu vou nem sempre é seguro, Iris.
- Harika, dönüşte ben alırım o zaman.
Bem, eu vou buscá-la então.
O zaman yarın döndüğümde hala ödeme yoksa, at sizde kalır. Ben direk çiftliği alırım.
Depois amanhã, quando eu voltar... se não houver pagamento, ficas com o cavalo, e eu fico com a tua quinta.
Bak o zaman, bu işi beraber halledelim sonra ben seni yüzyılın penis kestirmesine sırtımda götüreyim.
Vamos trabalhar nisto e depois serei o seu cocheiro para a remoção de pénis do século.
Ben gizli görevdeyken dosyamı mahvettiğin zaman peki?
E quando destruíste o meu ficheiro pessoal quando eu estava infiltrado?
Ve ben onu hazır olması için zorlasaydım şu anda burada bir başka kişiyle uzun zaman önce çalıştığım biri hakkında konuşuyor olurduk.
E se o tivesse forçado a estar pronto, estava aqui a falar com outra pessoa sobre alguém com quem eu costumava trabalhar.
Eğer olduğunu olacak bir polis olmak olduğunu söyledi ne zaman Ve Ben tabii sen, dedi. Biliyorsun, ben hatırlıyorum.
Sabes, lembro-me quando tu, o Nick e eu... éramos crianças e andávamos à volta deste clube.
O zaman demiryolu ve geri kalan her şey ben bu kasabayı dize getirene kadar beklemek zorunda kalacak.
Então, o caminho de ferro e tudo o resto terão de esperar até que eu ponha esta cidade na linha.
Ne zaman çıkacağını ben sana söylerim.
Vai para o quarto dos miúdos.
Ben taşıyıcıyı bulduğum zaman.
Assim que eu ver o transportador.
Şayet ben öne çıkarsam o zaman sen dahil olmazsın.
Se apanhar com a culpa, não serás sugado.
O zaman bırak ben yapayım.
Então, deixa-me fazê-lo.
- O zaman ben de geliyorum.
Então vou contigo. Não.
- Ben de öyle yaparım o zaman.
- Eu vou fazer o mesmo.
Buralarda olacağını söylemişti ben de zaman bulursa buraya davet etmiştim.
Ela disse que estaria nas redondezas e pedi-lhe para me visitar se tivesse tempo. Tem de ficar para o lanche.
Bu sırada ben, orijinal ve sahteyi nerede ve ne zaman değiştirdiklerini araştıracağım.
A Divisão de Artes vai investigar quem trocou o original pelo falso, e quando.
Ben de katilim o zaman.
Então eu sou uma assassina.
Yardımcım Graham ve ben birkaç telefon konuşması yapacağız. İyi zaman geçirmeye çalışın tamam mı?
Eu e o assistente Graham temos umas chamadas para fazer, então... tenta divertir-te, está bem?
Ben o zaman...
Eu vou... Está bem, então.
Ben buraya niye geldim o zaman? Ha?
Por que é que vim aqui?
Ha, ben biber koyayım o zaman.
Usei sal nas três. Certo, então escolho a pimenta.
Felicity'nin Palmer'la bu kadar çok zaman geçirmesi senin için kolay değildir. - İyiyim ben.
Eu sei que não deve ser fácil vê-la passar tanto tempo com o Palmer.
Ben Muhammed ile çok az zaman geçirdim. Ama bunu asla unutamam çünkü hayatımın en özel ve güzel zamanıydı.
Tive um pequeno período em que estive com o Muhammad, mas nunca me abandonou porque foram momentos pessoais muito especiais.
O zaman belki ben de suratını dağıtırım.
- E talvez te parta a cara.
O zaman seni ben götüreyim.
Então... Deixa-me levar-te.
Baatar ve ben Zaofu'yu terk ettiğimizde, ailenizle aramızın bozulduğunu biliyorum fakat sence de artık affetme ve unutma zamanı gelmedi mi?
Sei que as coisas se complicaram na tua família quando o Baatar e eu saímos de Zaofu. Mas não achas que está na altura de perdoar e esquecer?
Tatlım, baban ve ben elimizden geldiğince sana ihtiyacın olan zamanı tanımaya çalıştık, ama artık endişeleniyoruz.
Querida, o teu pai e eu tentamos dar-te todo o espaço que precisas, mas estamos preocupados.
Hakkımda bilmen gereken bir şey var ben her zaman istediğimi alırım.
Devias saber uma coisa sobre mim... sempre consigo o que quero.
Eğer ben Vermont'ta alelade bir emekli futbolcu olmadıysam, o zaman bütün bunların bir anlamı olmalı.
Se não vou ser o pai que leva os filhos ao futebol, então, preciso que tudo isto tenha um sentido.
Buraya gelmeyi başarabilmek için harcadığım zamanı düşünürsek nasıl geldiğini bilmeyi ben de isterim.
Considerando o tempo ao qual me dediquei, adoraria saber.
Ben çocukken, babamda o şeyden her zaman bir kova olurdu.
Um monte. O meu pai tinha um jarro disso quando era criança.
O zaman senin yerine ben edeyim.
Então, eu faço-o por ti.
sanırım haklısın o zaman neden ben?
Provavelmente, tens razão. Então, porquê eu?
Jay, Jay! Başkan kim? Bunu gördükleri zaman ben olacağım.
Jay, Jay... quem é o Presidente?
O zaman Henry'ye kesinlikle ben göz kulak oluyorum. Hayır.
- Então é melhor o Henry ir comigo.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]