English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / turco → inglés / [ N ] / Neredeyse hiç

Neredeyse hiç traducir inglés

1,768 traducción paralela
Neredeyse hiç şüphem yok.
I almost have no doubt.
Aslında, neredeyse hiç bir şey.
Well, almost nothing.
Neredeyse hiç fark yok.
There isn't even a difference.
Neredeyse hiç devam etmedim.
I was hardly ever there.
Ben... Ben o dosyalara neredeyse hiç bakmadım bile.
I barely even looked at those files.
Daha sonra onu neredeyse hiç görmedim.
I've hardly seen him since.
Hayır, neredeyse hiç.
No, absolutely not.
Neredeyse hiç beyin fonksiyonu olmadığını söylediler.
They don't think... They're pretty sure that he has no brain function.
Neredeyse hiç ağlamadı.
He barely ever cried or got fussy.
Neredeyse hiç ses yok.
It's almost too quiet.
Başkanın verdiği her yönergenin emir gibi olması ama yine de neredeyse hiç tartışılmadan yasalaşması.
Or how her directives are starting to read like decrees, yet still get enacted without so much as a debate.
Sun üç hafta içinde, mide bulantın neredeyse hiç bitmez bir hâle gelecek.
Sun... In about three weeks, you'll be in an almost constant state of nausea.
Onunla neredeyse hiç konuşmuyorsun.
You hardly talk to him.
4. kanal neredeyse hiç çekmiyor.
We're not getting channel four at all.
Stajyerim Jo'ya hastamızın öldüğünü söyledim, neredeyse hiç tepki vermedi.
I told my intern, Jo, our patient was dying, she barely even reacted.
- Pirzolanıza neredeyse hiç dokunmadınız.
You barely touched your prime rib.
On dört ayar altın. Neredeyse hiç takılmadı.
Fourteen karat gold, hardly ever worn.
"Her şey yolunda." cümlesini senin bulduğuna dair neredeyse hiç şüphe yok.
There's almost no doubt you invented the phrase, "It's all good."
Neredeyse hiç bir şeysiz sadece bir kastan ruh geliştirmenin mümkün olduğuna inanmaya başlıyoruz.
We're starting to believe that it may be possible to develop a soul from almost nothing... - like, uh, a muscle. - Uh -
Providence dışında bir yerde neredeyse hiç yemek yememiştim.
I, I, I almost never eat out in Providence.
Birbirimizi neredeyse hiç tanımıyoruz.
And we barely even know each other.
Koca bir poposu vardı ve göğüsleri neredeyse hiç yoktu.
She had a fat ass and no tits.
Bill, 88 yılının sonlarında, bir gösteri için geri döndüğü zaman, benimle ve güya o gece onunla birlikte olan Jimmy'le neredeyse hiç konuşmadı.
By the time he came back in late'88 for a show, he almost didn't talk to me or Jimmy, who was with him on the bill that night.
Neredeyse hiç.
Almost nothing.
Polis karakolunda neredeyse hiç kimse yoktu.
Hardly a soul to be found at the police station.
Neredeyse hiç olmamış gibi.
It's almost like... Like it didn't happen.
Eşarbı getirdiğinden beri neredeyse hiç konuşmadın.
You've hardly spoke since you got me scarf.
Neredeyse hiç.
Hardly.
Onu neredeyse hiç aramadım biliyorsun.
You know, I never did call her.
Aslında ben neredeyse hiç tanınmayan azizler üzerine yoğunlaşmak istiyorum.
- I like to, uh, I like to study the saints that are less famous.
Neredeyse hiç hareket etmedim.
I barely moved.
Neredeyse hiç doldurmamışsın.
You barely filled it out.
Hayır, bu kadarını neredeyse hiç.
- No. Almost never.
Geceleri burada oldukça sessizdir, neredeyse hiç bir ses duymazsın.
The nights are strangely quiet here, you don't hear a sound.
Neredeyse hiç et kalmamış.
Hardly any flesh left.
Neredeyse hiç konuşmadık.
We've hardly talked.
Öldüğü zaman, elimizde avucumuzda neredeyse hiç bir şey kalmamıştı.
By the time he passed away, we were completely wiped out.
Bu şeyi neredeyse hiç kullanmıyorum.
I barely use this stuff.
İyiyim ama neredeyse altıma sıçıyordum. Hiç bir boka benzemeyen bir yede takıldım kaldım.
'Yeah, well, I pretty much nearly shat meself'and I'm stuck somewhere on fucking Arse-End-on-Tweed trying to get a train home.
Neredeyse boğuluyordu bugün... ama sanki hiç bir şey olmamış gibi davranıyor.
He almost drowned today. But he acts as if nothing happened.
Teneffüs neredeyse bitecek, şimdi zamanımı hiç bilmiyorum.
Recess is almost over, I don't know if there's really time.
Neredeyse hiç olmaz.
Like ever.
Neredeyse kimse tarafından tanınmayan kişilerin sihir gibi, hiç ortada yokken başkan adayı olarak ortaya çıkmaları ilginç bir gözlemdir.
It is an interesting observation to note how seemingly unknown personalities magically appear on the scene as presidential candidates.
Ve bu sarkıt ve dikitlerin etrafındaki, Dünya'nın neredeyse başka hiç bir yerinde rastlanmayan ender ampulsü formasyonlar deniz seviyesinin ne zaman değiştiğini açıklayabilirler.
And these rare bulbous formations around the stalactites and stalagmites, found almost nowhere else on Earth, can reveal when the sea level changed.
Hiç böyle bir şey görmemiştim. Neredeyse katarakttan kör olacak.
I've never seen anything like it, nearly blind from cataracts.
Hiç evlenmedin mi? Bir keresinde, neredeyse evleniyordum.
Once, almost.
Neredeyse hiç değişiklik yok.
They're pretty obscure.
Hiç diş ipi kullanmazdı. Parfüm kullanmaya başladıktan sonra onunla neredeyse yıkanmaya başladı.
He never used dental floss, but used a bit of cologne...
Neredeyse üç yıldır hiç böyle eğlenmemiştim, Jane.
I haven't had fun in almost three years, Jane.
Ama neredeyse hiç gerçek değil.
That is concrete.
Kimse Kutner'ın böyle bir şey yapacağını tahmin edemezdi. Neredeyse Cameron'ı hiç görmüyorsun artık. Ve kendi bulamayacağın fikirler için Taub'u işe aldın.
No one saw anything coming with Kutner, you hardly ever see Cameron anymore, and you hired Taub to come up with ideas that you wouldn't have come up with.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]