Crystal clear tradutor Turco
442 parallel translation
And I want to be crystal clear.
Son derece açık ve net olmak istiyorum.
It's all crystal clear.
Bir kristal kadar berrak.
It was crystal clear.
Her şey çok açıktı.
- Crystal clear.
- Son derece.
I want this one to stand out crystal clear.
Sadece bir şeyi çok iyi anlamalarını istiyorum.
But out there, the fire burned away my doubts and I saw the truth crystal clear in my mind and in my heart.
Ama orada, ateş tüm kuşkularımı yakıp kül etti ve bana gerçekleri, aklım ve yüreğimde kristal berraklığında gösterdi.
One fact and one fact alone is crystal clear!
Ortada tek bir gerçek var.
Your sweet gentility is crystal clear
Beyefendiliğin apaçık ortada
- Our duty is crystal clear.
Yapmamız gereken ilk şey barışı muhafaza etmek.
I only want to make it crystal clear that although I'm prepared... to accept insults from him in private, I - I'm not prepared to be insulted... in front of somebody I admire and respect and...
Şunu açıklığa kavuşturayım, onunla aramızda konuşurken aşağılanmaya kendimi hazırlamıştım ama takdir ettiğim ve saygı duyduğum biri karşısından aşağılanmak istemem.
But I don't happen to hold the opinion which my erudite colleague has put forth and I have found his soul, in fact, to be as crystal clear as a shining fountain.
Ama ermiş meslektaşımın öne sürdüğü fikri benimsemediğimi söylemek isterim ve işin gerçeği ruhunun kristal berraklığında parlayan bir çeşme gibi olduğunu keşfettim.
The reason is crystal clear.
Nedeni? - Bu gayet net ortada.
It is of the utmost importance that the meaning be crystal clear.
Kastedilenlerin son derece açık olması oldukça önemlidir.
The orders are crystal clear.
Emir açık ve nettir.
I should have thought is crystal clear.
Size açıkça tekrar ediyorum.
Yes, crystal clear...
Evet, kristal gibi berrak.
I feel... crystal clear.
Şu anda her şey... oldukça berrak.
I'll try to make it crystal clear
Daha açık anlatmaya çalışayım
- Crystal clear.
- Çok açık biçimde.
We'll take you away but I'm warning you... and I want it to be crystal clear.
Seni buradan çıkaracağız. Fakat seni bir konuda uyarmak istiyorum. Ve bunu kafana iyice sokmalısın
Let me try to make something absolutely crystal clear for you.
İzin verirsen birşeyi senin için kesinlikle açık hale getireyim.
The water is crystal clear!
Su berrak!
Things up in MacGyver's segment are crystal clear.
MacGyver'ın bölgesinde her şey çok net.
( sniggers ) Do I make myself crystal clear?
Kendimi yeterince iyi anlatabildim mi?
We've got a great room for them. The acoustics are crystal clear. And if you can book them, well, I'm sure there's a broadcast in it.
Ses düzeni çok temiz ve onları ayarlayabilirsen, eminim yayınlanır da.
For a crook, it's crystal clear. But for a cop, it's confusing.
Dolandırıcı için her şey apaçıktır, ama polis için karmakarışıktır.
For Reid Janssen, it became crystal clear what to do with the gifts bestowed upon him.
Reid Janssen için kendisine bağışlanan yeteneklerle ne yapacağı apaçık belirginleşti.
Your position is crystal clear, Miles.
Tutumun bir kristal kadar berrak, Miles.
But when I'm way up here It's crystal clear
Bakınca tepeden... Alenen ben...
"Satan is lord, Satan is lord, yeah, it's crystal clear, check this out!"
Şeytan tanrıdır, şeytan tanrıdır. - " Evet, apaçık duyuluyor, şuna bak!
I wanna remain crystal clear on this.
Beni kristal kadar net anlamasını istiyorum.
- Crystal clear.
- Cam gibi.
A person honest, clean, intelligent and crystal clear.
Dürüst, temiz, akıllı ve kristal berraklığında bir kişi.
Crystal clear, Mr. Carter.
Mükemmel Bay Carter.
It's crystal clear... crystal clear...
Bu çok açık... çok açık...
My sight was crystal clear.
Görüşüm olağanüstü berraktı.
I go to Perrolli with this, you and I gotta be crystal-goddamn-clear about a couple things.
Perrolli'ye bununla gideceğim, sen ve ben bir kaç konu hakkında çok açık olmalıyız.
You think clear as crystal but every move, every sentence is a problem.
Zihnin berraklaşıyor... ama her hareket, her cümle bir problem haline geliyor.
I couldn't stop the wind from blowing... and the air from being as clear as crystal... and I couldn't hide the mountain.
Rüzgarın esmesini, havanın bir kristal kadar... berrak oluşunu engelleyemedim... ve dağları gizleyemedim.
Truth shall be clear as crystal.
Gerçek, billur gibi berrak olacak.
Nice and clear crystal glasses.
Güzel ve berrak kristal bardaklar.
It's crystal-clear!
Gün gibi açık!
Everything was as clear as crystal at once.
Her şey bütün berraklığıyla ortadaydı.
Clear as crystal!
Kristal kadar berrak!
Clear as crystal.
Kristal kadar berrak.
I see it clear as crystal...
Çok net olarak görüyorum.
He says he's searching for a crystal-clear reason why Henry killed himself.
Henry'nin kesin intihar nedenini araştırdığını söylüyor.
Because two weeks ago I saw it in a vision, clear as crystal.
Çünkü iki hafta önce en ince ayrıntısına kadar rüyamda gördüm.
Well that makes it clear as crystal.
Bu her şeyi ayna gibi netleştirdi.
Because the past... is it clear like crystal, n'est-ce shovels?
Çünkü geçmiş, gün gibi açık, değil mi?
The metaphor was crystal clear.
Anlatılmak istenen apaçık ortadaydı.
clear 3420
clearly 1747
clearance 26
cleared 26
cleary 58
clears throat 1710
clear your mind 34
clear the table 19
clear your head 52
clear my head 36
clearly 1747
clearance 26
cleared 26
cleary 58
clears throat 1710
clear your mind 34
clear the table 19
clear your head 52
clear my head 36