Clear the court tradutor Turco
82 parallel translation
- Clear the court!
Kargaşayı kesin!
General Fitzjohn, if you don't sit down, sir, I shall clear the court.
General Fitzjohn, eğer oturmazsanız salonu boşaltmak zorunda kalırım.
Clear the court.
Olanları gördüm.
If there's any more stock film of women applauding I shall clear the court.
Başka alkışlayan kadın filmi çıkarsa mahkemeyi boşaltırım.
Clear the court!
Salonu boşaltın!
Please, ladies and gentlemen, clear the court.
Rica ediyorum, bayanlar, baylar, sahayı boşaltın.
Or I'll clear the court!
Yoksa salonu boşaltırım!
Clear the court. I'm adjourning this matter for now.
Salonu boşaltın!
This is your five-minute warning. Clear the court.
Son 5 dakika uyarısı, sahayı boşaltın.
Officer. Officer, clear the court!
Mahkeme salonunu boşaltın.
- Clear the court.
Salonu boşaltın. Herkes kalksın.
The defendant will regain control or he will be forcibly restrained... and I will clear the court.
Sanık sakin olsun ya da onu zorla dışarı çıkartır mahkemeyi boşaltırım.
Do you need to clear the court?
Kortu boşalttıralım mı efendim?
Clear the court. Ten minute recess.
Salon temizlenene kadar 10 dakika ara.
Clear the court!
Sahayı boşaltın!
Let's clear the court.
Sahayı boşaltalım.
Clear the court.
Mahkemeyi temizleyin.
Clear the court.
Mahkemeyi boşaltın.
Silence or I'll clear the court.
Sessiz olun yoksa mahkemeyi boşaltırım.
Or I'll clear the court.
Yoksa mahkemeyi boşaltırım.
Clear the court!
Mahkeme salonundan çıkın!
I will clear the court if the trial is disrupted again.
Eğer dava yine kesilirse, salonu boşaltacağım.
Order, or I will clear the court.
Sessiz olun, yoksa mahkemeyi boşaltırım.
Bailiff, clear the court!
Mübaşir, salonu boşalt!
Captain Bligh, in the previous evidence given before this court you failed to make clear one very important point :
Kaptan Bligh, mahkemeye önemli bir noktayı açıklayamadınız :
At the slightest sign of disorder, I will unhesitatingly clear this court.
En küçük bir taşkınlıkta, hemen salonu boşaltırım.
Forgive me for interrupting, Colonel, but I'm sure the court would like to be clear on this point.
Böldüğüm için affedin Albay, ama eminim ki mahkeme bu konuya açıklık getirmek istiyor.
- Excuse me, I, wish to make it clear, only for the record, that I am representing this man as an accommodation to this court which assigned me, and not out of any personal convictions or sympathies.
- Affedersiniz, açıklığa kavuşturmaya çalıştığım şey, bu adamı temsil etme sebebimin mahkemenin şahsi sevgi ve görüşlerini davaya karıştırmayacağının sözünü vermesiydi.
The court thanks you for providing us with so clear an explanation... of your manner in committing the crime.
Mahkeme, suçu işlemedeki rolünüzü bu kadar net anlattığınız için size teşekkür eder.
- Clear the court!
Salonu boşaltın!
I thought the whole thing would clear itself up in the police court.
Herşeyi düşündüm, polis mahkemesinde kendimi temizlemek istiyorum.
The government settled Michelle Charters'lawsuit out of court..... though no clear blame has been placed.
Devlet, Michelle Charters'in davasını düşürdü,... gerçek suçlu belirlenemedi.
The court has wisely ruled this is a clear case of police entrapment. The tapes were found to be inadmissible evidence in the courtroom.
Mahkeme bunun açık bir polis tuzağı olduğuna karar verdi, kasetler mahkemece geçersiz delil olarak kabul edildi.
Now clear the court
Mahkemenin düzenini bozmayın.
What's not simple is the week we have to spend in court to clear up her mess.
Öz olmayan, onun yaptıklarını temizlemek için mahkemede 1 hafta geçirecek olmamız.
Their general ordered them to set a fire to clear civilians but Stone refused. Led a mutiny against a four-star general the current secretary of defense, George Deckert who had him court-martialed for a 20-year term.
General sivillere ateş açılmsını emretmiş fakat Stone redetmiş hem de 4 yıldızlı general şu andaki savunma sekreteri olan George Deckerte.
I shall go to Chunghae and draw a clear line so that Jang Bogo can't interfere in the politics of the court.
Chunghae'ye gideceğim ve Jang Bogo'nun saray siyasetiyle ilişkisini keseceğim.
Listen, Gob, if you admit in court that you never consummated the marriage... you can get it annulled and walk away free and clear.
Gob, eğer mahkemede evliliğin gereklerini yerine getirmediğini iddia edersen evlilik düşebilir ve tazminattan kurtulabilirsin.
Let's say your door panel is a summer home, right, and you need to clear out the south lawn to make a tennis court,
Şimdi arabanın kapısının yazlık evine açıldığını düşün. Güneydeki çimenliği temizleyip tenis kortu yapman gerek.
You do want the court to have a clear picture of what went on, don't you?
Mahkeme üyelerinin neler yaşandığını öğrenmesini istemezsiniz, değil mi?
They want Rainer on the court so he can overturn Brockett and clear the way for the release of a death row inmate named Aaron Hensleigh.
Rainer'i başkan yapmak istiyorlar çünkü Brockett'i devirebilir ve infaz edilmek için bekleyen Aaron Hensleigh'i temize çıkarabilir.
And nothing... nothing... is going to keep us from getting a clear and powerful opposition brief to the court.
Ve hiçbir şey hiçbir şey bizi mahkemeye güçlü ve net bir iddianame sunmaktan alıkoyamaz.
The court once again has made clear that in a case where journalists are not cooperative, they may have to be incarcerated.
Mahkeme, tekrar gazetecilerin yasaya uymadıkları takdirde tutuklanabileceklerini teyit etti.
They're gonna love being in and out of court rooms for the next year, trying to clear their baby boy.
Minik bebeklerini temize çıkarmak için önümüzdeki yıl mahkeme salonlarına girip çıkmaktan zevk alacaklar.
That is confession and betrayal. And based on this fact, the Federal High Court resolution makes a clear and definite statement. That is torture.
Böylece gerçekçi bir bakış açısıyla Cumhuriyet mahkemesi kararı açık ve net biçimde şu anlama gelmiş oluyor İşkencenin, tam anlamıyla işkencenin varolduğudur.
It's perfectly clear you have a moral obligation to disclose it to the court.
Bu son derece açık. Bunu mahkemeye bildirmek gibi ahlaki bir görevin var.
However, this court can find no clear connection between Mr. Whitacre's bipolar disorder and the 45 counts of criminal misconduct he's been charged with just garden-variety greed.
Ancak bu mahkemede Bay Whitacre'ın manik depresif hastalığı ile suçlandığı 45 suç arasında ortalama bir hırs haricinde hiçbir bağlantı görülememiştir.
Abbie's gonna take the ball down court and look for the clear shot.
Abbie topu ileriye taşıyacak ve boş bir şut arayacak.
The Supreme Court is very clear.
Yüksek Mahkeme oldukça açıktı.
Yet you must make it clear to the court and the jury that the judge is acting as judge, and not banker.
Hakim sadece hakimdir, banker değil
The US Court of Appeals upheld his conviction and death sentence, a move that could clear the way for his execution within...
Amerikan Temyiz Mahkemesi, onun suçluluğunu ve ölüm cezasını onayladı, ki bu onun idamını
clear the table 19
clear the area 71
clear the way 99
clear the air 23
clear the room 54
clear the bridge 17
the court 42
court 157
courtney 292
courtesy 22
clear the area 71
clear the way 99
clear the air 23
clear the room 54
clear the bridge 17
the court 42
court 157
courtney 292
courtesy 22
courtois 20
courtside 17
court is in session 17
court is now in session 32
court is adjourned 44
court press 23
court adjourned 25
clear 3420
clearly 1747
clearance 26
courtside 17
court is in session 17
court is now in session 32
court is adjourned 44
court press 23
court adjourned 25
clear 3420
clearly 1747
clearance 26
cleared 26
cleary 58
clears throat 1710
clear your mind 34
clear your head 52
clear my head 36
clearing throat 68
clear a path 30
clear as a bell 21
clear off 96
cleary 58
clears throat 1710
clear your mind 34
clear your head 52
clear my head 36
clearing throat 68
clear a path 30
clear as a bell 21
clear off 96
clear it 26
clear out 126
clears his throat 22
clearly not 42
clear it out 16
clearing of throat 39
clear here 17
clear as day 33
clear out 126
clears his throat 22
clearly not 42
clear it out 16
clearing of throat 39
clear here 17
clear as day 33