There was a time tradutor Turco
2,891 parallel translation
Ugh. I mean, there was a time when food was scarce... -... and I nearly had to try it.
Yani, bir zamanlar yiyecek çok kıttı ve neredeyse yemek zorunda kalacaktım.
There was a time when you beat the sun, Abooksigun.
Bir zamanlar güneşi yenerdin, Abooksigun.
but you do know there was a time- - yes, i know, and you gave it all up for me.
- Ama bir zamanlar benim de vardı biliyorsun. - Biliyorum ve hepsinden benim için vazgeçtin.
There was a time in my life when I thought I was never getting out of that chasm. That depression that had become my life after I lost Sara.
Hayatımda asla uçurumdan kurtulamayacağımı hissettiğim depresyonda olduğum zamanlar oldu Sara öldükten sonra.
I guess there was a time I would've said not for me.
Sanırım bir zamanlar, bir yerlerde, "bana göre değil" diyordum.
There was a time when I wanted this so much but I was afraid I'd mess it up.
Bir zamanlar bunu çok istemiştim ama korkarım ki berbat ettim.
There was a time when I believed in their mission to monitor G.D.
Bir zamanlar görevlerinin G.D.'yi gözetlemek olduğuna inanıyordum.
There was a time out in the frontier with Robert when I wondered if this beautiful landscape might not be better unspoiled.
Robert ile beraber arazide çalışırken bu kusursuz doğaya keşke el sürülmemiş olsa diye düşündüğüm anlar olmuştu.
She just... There was a time when she wouldn't leave the house in a robe.
Aslında eskiden evden sabahlıkla çıkmazdı.
She just... There was a time when she wouldn't leave the house in a robe.
Aslinda eskiden evden sabahlikla çikmazdi.
There was a time when she wouldn't leave the house in a robe.
Eskiden evden sabahlıkla çıkmazdı.
There was a time before you ever started rapping.
Rape başlamadan önce bir hayatın vardı.
There was a time when you had never rapped, you was a graffiti artist.
Bi zamanlar hiç rap yapmıyodun, graffiti sanatçısıydın.
There was a time we had nothing.
Bir zamanlar hiçbir şeyimiz yoktu.
There was a time when I...
Bir zamanlar bu kavrama...
There was a time I thought that pain was the only thing a dog remembers.
Bir zamanlar köpeklerin hatırlayabildiği tek şeyin acı olduğunu düşünürdüm.
There was a time when a fanatic like Sister Jude could have had me thrown in prison for my ideas, tortured.
Bir zamanlar, Rahibe Jude gibi bir bağnaz fikirlerim yüzünden beni hapse attırabilir işkence görmemi sağlayabilirdi.
No, no, I just wanted to tell you that, um... There was a time I was Chuck's number one go-to best friend.
Sadece bilmeni istedim ki, bir zamanlar Chuck ve ben en iyi iki dosttuk...
There was a time when they used to call operating rooms an operating theater.
Bir zamanlar ameliyathanelere "ameliyat sahnesi" derlermiş.
You know, there was a time when you would share everything that was going on in your life with me, and who was in your life.
Bir zamanlar sen hayatında olup biten her şeyi ve hayatına giren herkesi benimle paylaşırdın.
You know, son... there was a time when I'd have had you up on charges of insubordination for that.
Evlat orduda olsaydık itaatsizlikle suçlanabilirdin.
Which is crazy'cause there was a time we couldn't go two hours without talking.
İki ay önce. Ne kadar garip, değil mi? Eskiden birbirimizle iki saat konuşmadan duramazdık.
Uh, well, there was a time when the only thing I cared more about than having fun was getting attention, and a girl gets a lot of attention on a pole.
Şey, evet, eskiden eğlenmekten daha fazla önemsediğim tek şeyin dikkat çekmek olduğu zamanlarda direğin yanındaki bir kız yeterince ilgi çekiyordu.
There was a time where I stayed in the house we were at and everyone else had gone out.
Bir zamanlar hepimizin olduğu bir evde kalırdım herkes dışarı çıkmıştı.
Look, I'm sure there was a time you were left alone with the champagne and that's when you did it.
Bak, eminim ki onu az da olsa yalnız kalmışsındır şampanyalarla, işte o zaman yaptın.
There was a time when I... I had our whole lives planned out.
Herkesin hayatını planladığım zaman.
There was a time.... when the love between us burned hot, bright as noon-day sun.
Bir zamanlar aşkımızın ateşi bizi güneş gibi yakardı.
There was a time when all I dreamt of was your throat beneath my hands.
Tek düşündüğüm şeyin senin boğazının avuçlarım içinde olduğu zamanlar vardı.
How was there enough time to make a deal after she testified?
Tanıklık ettikten sonra onunla anlaşma yapacak yeterli zamanı nasıl buldun?
Ye--Well, you know, I was out there the whole time, and, you know, I didn't see anyone complain about a purse being stolen.
Ben hep kasadaydım cüzdanı hakkında şikayetçi olan kimseye rastlamadım.
Actually, I was having a pretty good time in there.
Aslında orada oldukça iyi vakit geçiriyordum.
I had a search warrant for that house, but by the time I got to use it, there was nothing there, because your people took whatever there was to find.
O evi aramak için iznim var fakat ne zaman kullanmam gerekse gittiğim yerde hiçbir şey olmuyor çünkü sizler bulunacak her şeyi alıyorsunuz.
"Once upon a time, there was a hedgehog called Harold " Who lived in a bush. "
"Bir varmış bir yokmuş, çalılarda yaşayan, Harold adında bir kirpi varmış."
Once upon a time, there was a hedgehog whose name...
Bir varmış, bir yokmuş adı şey olan bir kirpi varmış...
Once upon a time... not so long ago... there was a hedgehog... whose name... was Brian.
Uzun zaman önce çok da uzun değil bir kirpi varmış ismi de.. ... Brian'mış.
Once upon a time, there was a hedgehog called Harold, who one day set out on a journey.
Bir varmış, bir yokmuş, bir gün, bir yolculuğa çıkan Harold adında bir kirpi varmış.
She was shot with a gun that belonged to the man that lived there at the time.
Kız sonucunda daha önce orada yaşayan adamın tüfeğiyle vurulmuş.
Once upon a time, a long, long time ago there was a beautiful princess named Goldenhair.
Çok, çok uzun zaman önce Goldenhair isimli güzel bir prenses varmış.
Time we was done, there was a bridge of bodies across that river.
İşimiz bittiğinde nehrin üzerinde cesetlerden bir köprü oluşmuştu.
I know we're not really in the same situation, but I was the only one like me there for a long time.
Biliyorum aynı durumda değiliz ama uzun bir süre orada beni de kimse sevmiyordu.
If I had known, if I had suspected on any level there was something wrong with the Cooper case, I would have done something by myself a long time ago.
Cooper davasıyla ilgili bir şeylerin ters gittiğini bilsem, şüphelenmiş olsam çok uzun zaman önce kendi başıma bir şeyler yapardım zaten.
Once upon a time, um... there lived a boy whose magic was known throughout the land.
Evvel zaman içinde ülkenin birinde, çok ünlü bir büyücü çocuk yaşarmış.
On other side, it was the grandmother who was loving and always there and she was spiritual and spending all the time in the church, and I was with her when I was a child because most of them was doing... political career, never had time for me.
Diğer yandan büyükannem hep sevgi veren, manevi yönü kuvvetli vaktinin çoğunu kilisede harcayan bir kadındı. Çocukluğumun çoğunluğu onunla geçti çünkü ailem POLİTİK OLMUŞTU ve bana ayıracak zamanları yoktu.
At the time we met, there was immediately a fascination.
Tanıştığımız ilk anda inanılmaz bir çekim oluştu.
There was a case, around the time of the accident.
Kazanın olduğu zamanlarda araştırdığımız bir olay vardı.
- There was a senior officer in my command who- - The first time he spoke to me he said, "female marines here are nothing but objects for the marines to fuck."
Kıdemli bir komutan benimle ilk konuştuğunda dedi ki "kadın bahriyeliler, erkekler için birer sikiş objesinden başka bir şey değillerdir."
According to the M.E., it was transferred there very close to the time that she died.
Adli Tıp'a göre ölmeden kısa bir süre önce bulaşmış.
There was a part of me that recognized it the whole time. A little voice inside my head telling me,
Kafamın içindeki bir ses hep söylüyordu,
Without a doubt, there was HGH in the body of Christ at the time of crucifixion.
Çarmıha gerildiği sırada İsa'nın bedeninde HGH olduğu şüphesiz doğru.
Once upon a time, there was a sculptor who made a beautiful statue out of marble...
Evvel zaman içinde, mermerden güzel bir heykel çıkaran heykeltıraş varmış...
You remember the last time there was a mandatory - drug screening for the nurses?
En son ne zaman hemşireler için zorunlu idrar testi oldu hatırlıyor musun?
there was this 68
there was 570
there wasn't 74
there was a problem 25
there was no other way 31
there was a boy 17
there was nothing 90
there was a girl 56
there wasn't time 38
there was an explosion 49
there was 570
there wasn't 74
there was a problem 25
there was no other way 31
there was a boy 17
there was nothing 90
there was a girl 56
there wasn't time 38
there was an explosion 49