They have to be tradutor Turco
3,254 parallel translation
The day we get law enforcement calling us with these stories, they have to be real.
Bu hikayelerle bize geldiklerinde kanuni yaptırımları oluyor. O yüzden gerçek olaylarla bize gelmek zorundalar.
But I also know that once they kill, they have to be destroyed.
Ama aynı zamanda bir kez öldürürlerse, yok edilmeleri gerektiğini de biliyorum.
Okay. I'm gonna go to the store and get organic baby wipes,'cause for some reason they have to be organic...
Şimdi ben markete gidip organik ıslak mendil alayım çünkü nedense organik olmaları lazım...
- They have to be stopped.
- Durdurulmaları gerek.
They have to be kosher.
Koşer olmak zorundalar.
It seems like they have a right to be here, don't you think?
Burada olmaya hakları var gibi görünüyor, öyle düşünmüyor musunuz?
And if my powers are anything like they used to be, he may well have proposed by morning.
Ve yeteneklerim, alıştıklarına benzemiyorsa, Sabaha kalmadan teklif eder.
You are a sympathizer to these animals, but the only potential they will ever have is to be target practice for the Kree military.
Bu hayvanlara karşı bir sempatin var ama bunlarda olabilecek tek potansiyel, Kree askerlerine... ... iyi birer hedef tahtası olabilecekleri.
In fact, their basketball team is about to be cut'cause they don't have enough money.
Doğrusunu isterseniz basket takımları yeterli paraları olmadığı için kapatılmak üzere.
But Manny they have to hide because there'd be too many questions.
Ancak Manny'i saklamak zorunda kaldılar çünkü soru işaretleri artacaktı.
That really is one of the big mysteries of the pyramids themselves, is that they seem to be everywhere and they seem to have similar design, they have similar geometry, they even have the same measurement systems often.
Piramitler hakkındaki gerçekten büyük gizemlerden biri de her yerde olmaları, aynı tasarımlar aynı geometri ve hatta aynı ölçü sistemlerinin kullanılması.
I mean, I thought if I brought you, then I wouldn't have to hear about the perfect guy that they have in mind for me and how terrible it is that I'm alone and that they'd be so interested in talking to you,
Demek istediğim, eğer seni buraya getirirsem, aklımdaki harika adam hakkında ve yalnızlığın ne kadar korkunç olduğu hakkında bir şey duymayacaktım. Ve seninle konuşmakla çok ilgililer.
They're gonna be in a siege mentality, so we just have to swoop in and be the liberators.
Zihinleri kuşatma altında olacaktır, bizim de ani bir baskın yapıp, zihinleri özgür bırakmamız gerek.
We take care of us, but we have to isolate remain until they can be examined.
Biz bize ilgileneceğim, ama biz izole etmek zorunda bunlar incelenebilir kadar kalır.
They'd have to be incredibly good friends.
İnanılmaz yakın arkadaşlar olmaları gerek.
Evening Press didn't want to be our guest, but said they have done nothing wrong.
Evening Press gelmeyecek ama yanlış bişey yapmadıklarını da söylüyorlar.
So on this line of what the mass of the Higgs might be, we can draw on what previous experiments have tried, and where they have been able to exclude it from being.
Yani Higgs'in kütlesinin alabileceği değerlerin bu çizgisi üzerinde, önceki deneylerde elde edilmiş, Higgs'in bulunması mümkün olmayan ölü alanları çizebiliriz.
But you have to let things play out the way they're meant to be.
Ama bazı şeylerin olacağına varmasına izin vermelisin.
Your grades aren't what they used to be, you have multiple tardies and absences and that just can't happen.
Notların eskisi gibi değil, Bu kadar devamsızlık ve benzeri kötü davranışlarla bu iş olmaz.
From now on, they'll have to be smaller and turbo charged, like they are in the Noble and the McLaren.
Bu günden sonra, Noble ve McLaren gibi daha küçük ve turbo beslemeli motorlar yapacaklar.
They have no reason to be here.
Onları burada olmak için gerekçeleri yok.
They won't have to be there every day.
Her gün gelmeleri gerekmeyecek.
They may have been taught how to hold a rifle, but I'm not convinced they'll be able to fire it if the Boche break through into our tunnels.
Belki bir silahı nasıl tutacaklarını öğrenirler, fakat Boche, böyle bir şekilde tünellerimizi patlatırsa ateş edebildiklerine ikna olmayacağım.
Dean, you and I will have IDs and numbers to call for verification, though any call they make will be diverted to one of my team.
Dean, sende ve bende doğrulama için aranacak ID ve numara var, buna rağmen yapacakları her arama takımımdan birine aktarılacak.
The ground will be churned up, the men will have to walk on the approach before they even reach German wires.
Yollar bozuk olacak, bu yüzden adamlar Alman tellerini bulsalar bile yürüyerek devam etmek zorunda kalacaklar.
In any case, I have triangulated the signals, and they appear to be coming from the 1600 block off Beech Street.
Sinyali üçgen içine aldım ve anlaşılan merkez noktası Beech Sokağı 1600.
Yeah, all the dealers I spoke to, even some I didn't, have said they'll be stopping by for the preview on the weekend.
Evet, konuştuğum tüm satıcılar, hatta bazı konuşmadıklarım hafta sonu olan sergi için uğrayacaklarını söylediler.
Please notify Mr. Compton and Mr. Northman that the Guardian has instructed that they have until dawn to find Russell Edgington or they will be terminated.
Öyleyse lütfen Bay Northman ile Bay Compton'a Muhafız'ın kendilerine Russell Edgington'ı tan ağarana kadar bulmaları için vakit verdiğini yoksa yok edileceklerini söyleyin.
I mean, look at Rodney and Lorraine and what they went through to be together, and I realize that the only advice that I should have heeded is Alfred Lord Tennyson's because I think it is better to have loved and lost than to never have loved at all.
Yani, Rodney ve Lorraine'ye ve ve neden birlikte olduklarına baktım ve aAlfred Lord Tennyson'un tavsiyesine önem vermem gerektiğinin farkına vardım çünkü sevip kaybetmek hiç sevmemekten daha iyidir.
Hello, I have a meeting with a few colleagues but they're going to be late.
Merhaba birkaç meslektaşımla bir toplantım var ama onlar geç kalacak.
They'd have to be really, really nice.
Gerçekten çok ama çok iyi olmaları gerekirdi.
Not me being able to just like do whatever I want, necessarily, but they won't be threatened or have weird motives or whatever.
ama tehdit altında ve garip güdüler altında olmayacak,
They'd have to be, right?
Öyle olmalılar, değil mi?
I'll certainly be curious to see what they have to say.
Ne söylemek zorunda kalacaklar, çok merak ediyorum.
All of these people believe in democracy and some of them, as you can see, have even fought for the country that they now consider to be their home.
Bütün bu insanlar demokrasiye inanıyorlar,... bazıları da gördüğünüz gibi şimdi yurtları olarak saydıkları bu ülke için savaş vermişler.
You have to say to yourself, perhaps civilizations might be much older than we think and they passed down knowledge for hundreds and hundreds of thousands of years, or somebody came down and taught them.
şöyle düşünebiliriz, belki de medeniyet sandığımızdan çok daha eskilere dayanıyor olabilir. ve bilim, binlerce yıI öncesinden beri vardı yada birileri geldi ve onlara öğretti.
But it's not going to be easy - permissions have been difficult to obtain, and they have been given a narrow window of only an hour to get the shot.
Ama kolay olmayacak ; çünkü gerekli izinleri almak zor, ve şanslarını kullanmak için dar bir alanda bir saatleri var.
It's gonna be really interesting to see if they have developed their characters and have a backstory.
Hikayeleriyle ve hikayenin geçmişiyle bağlantı kurup kuramayacaklarını görmek ilginç olacak.
So this week's theme was romanticality, and we were looking to see how they would have... be able to partner with people and have chemistry.
Haftanın teması "Duygusallık" idi ve kimyalarının tuttuğu bir eşe ihtiyaçları vardı. Biz de buna göre son üçü belirledik.
They say to win an election, you have to be good and you have to be lucky.
Ben ile tanıştığım için acayip derecede şanslıyım.
Sure, I agree that movies should be more faithful to the books that they are based on, but what does that have to do with this election?
Tabi ki filmler, esas alındığı kitaba daha sadık kalınarak çekilmeli ama bu konunun seçimle alakasının ne olduğunu çözemedim.
If this was a person, then they'd have to be wearing some kind of protective suit.
Bunu yapan bir insansa bir çeşit koruyucu elbise giymiş olmalı.
Look, all you have to do is answer the questions as carefully as they suggested and then throw in a wink, forget to wear panties. He'll be fine.
Tüm yapman gereken önerdikleri gibi dikkatli bir şekilde soruları cevaplayıp ve bir göz kırparak, iç çamaşırı giymeyi unutmak olacak.
They have tried to give you space and just tried to understand what this must be like for you.
Seni yalnız bırakıp bunun sana neler hissettirdiğini anlamaya çalıştılar.
And just because I am a woman, they do not have the courtesy to tell me where they are going or when they will be back.
Ve sırf kadınım diye bana nereye gideceklerini veya ne zaman döneceklerini söyleme nezaketini göstermediler.
Now, they haven't assembled it and there are still some tests to be done, but if they still have the triggers, they can make 4 warheads.
Şimdilik birleştirmediler ve hala yapılması gereken testler var ama tetikleyiciler onlardaysa, 4 adet savaş başlığı yapabilirler.
Each week, the mentors will pick the three contenders they think have struggled the most to do last-chance performances, and Ryan will decide who gets called back for another week, and who will be sent home.
Her hafta, danışmanlar en kötü bulduğu üç kişiyi, son şans performanslarını sergilemesi için Ryan'a yönlendirecek. O da kimin gideceğine, kimin kalacağına karar verecek.
- Well, I guess the main thing we have to decide is can we write a great role for them, are they original enough to be on the show, are we inspired by them?
- Pekala, asıl karar vermemiz gereken şey hangisinin daha özgün olduğu, Hangisinde yazmaya değer bir şeyler olduğu, hangisinin ilham vereceği...
Well, the, uh, the polls have to be open... ( Chuckles ) And I really just don't think they are on this one.
Seçimler açık olmalı... ve ben bu seferkinde açık olduklarını pek düşünmüyorum.
These recent attacks, the vulnerabilities that I have pointed out, they needed to be disclosed.
Yaptığım saldırılarla, donanmanın bilinmesi gereken zayıf noktalarını açığa çıkardım.
They're trying to protect us so we can be safe, so we can have... all this.
Güvende olmamız, bütün bunlara sahip olmamız için bizi koruyorlar.
they have 241
they haven't 69
they have no idea 25
they have her 17
they have nothing 20
they have guns 38
they have to 65
they have it 19
to be continued 170
to be on the safe side 18
they haven't 69
they have no idea 25
they have her 17
they have nothing 20
they have guns 38
they have to 65
they have it 19
to be continued 170
to be on the safe side 18
to be honest 1950
to better days 18
to be loved 19
to bed 99
to be more precise 22
to be blunt 18
to be quite honest 33
to be or not to be 51
to be happy 39
to be with you 30
to better days 18
to be loved 19
to bed 99
to be more precise 22
to be blunt 18
to be quite honest 33
to be or not to be 51
to be happy 39
to be with you 30
to begin with 126
to be fair 354
to be honest with you 224
to be free 36
to be completely honest 27
to begin 33
to be perfectly honest 76
to be frank 90
to be clear 133
to be precise 156
to be fair 354
to be honest with you 224
to be free 36
to be completely honest 27
to begin 33
to be perfectly honest 76
to be frank 90
to be clear 133
to be precise 156
to be specific 31
to be 126
to be sure 151
to be alone 26
to be safe 60
to be married 16
to be exact 289
to be truthful 21
to be 126
to be sure 151
to be alone 26
to be safe 60
to be married 16
to be exact 289
to be truthful 21