Bu şekilde değil tradutor Francês
1,065 parallel translation
Seninle evleneceğim, değil mi? Bu şekilde değil.
Bon, il faut des papiers, non?
Bu şekilde değil.
Pas de cette façon.
Bu şekilde değil, anne.
- Pas ça, maman.
Bu şekilde değil...
- Pas ça.
Emir bu şekilde değil.
Ce ne sont pas les ordres.
Evet... fakat bu şekilde değil.
- Oui, mais pas comme ça.
Bu şekilde değil!
Pas comme ça!
Hayır bu şekilde değil.
Non, pas comme un mannequin.
Bu şekilde değil.
Non, pas comme ça!
- Bu şekilde değil.
- Pas comme ça.
- Evet, ama bu şekilde değil.
- Oui, mais pas de cette façon.
Bu şekilde değil, ahbap.
Pas comme ca, vieux.
Ama bu şekilde değil.
Mais je ne peux pas en étant comme ça.
Bitmiş olabilir, ama bu şekilde değil.
Si c'est fini, c'est fini, mais pas comme ça.
Bu şekilde değil.
Pas cette espèce.
"Hoşgeldin, dostum." demek isterdim. Ama burda bu şekilde değil. Burada ne yaptığımı bile bilmiyorum.
- J'aimerais te saluer, mais pas ici...
Beni bu şekilde görünce biraz şaşırmış olmalısın, değil mi?
Ça te surprend un peu... de voir qu'il me reste encore quelques plombs?
Kim olduğu önemli değil ve onlara ne aşılıyorsa aşılasın bu çocuklar ne şekilde büyürse büyüsünler buna ihtiyaçları oldukları yaş tam da bu yaş.
Qui qu'elle soit et quoi qu'elle leur apprenne, c'est ainsi qu'ils grandiront. Et c'est à cet âge qu'ils en ont besoin.
Onu hemen terk edeceğim. Bu şekilde değil.
Ce n'est pas ce que tu crois.
Paul Bu şekilde ortadan kaybolacak biri değildir. Bu kadar uzun süreliğine değil.
Ça ne lui ressemble pas de disparaître aussi longtemps.
Bu şekilde ilerlememiz iyi değil.
Ça sert à rien de m'accrocher comme ça.
Bu şekilde olmak zorunda değil. Eğer bir şekilde değişimin ruhunu yakalayabilirsek bunlar olmak zorunda olmayacak
Cela pourrait se passer autrement si nous pouvions créer un état d'esprit différent.
- Bu şekilde senin gibi davranarak değil. Bu davranışlar senin karekterine uygun değil.
Ça ne te ressemble pas du tout d'agir de la sorte.
Bu şekilde yol almak gerçekten zormuş öyle değil mi?
Comment une bestiole pleine de foin peut être aussi dure?
Bu şekilde devam etmeye kararlı değil mi?
Tu as décidé de me remonter le moral.
Bu şekilde kavga etmemiz doğru değil.
Nous avons tort de nous disputer ainsi.
Şu Pacific Ocean'dan içeri giren adam, suç esnasında nerede olduğuna şahitlik etmesi için Doktor'un adı neyse neye beş bin dolar verdi bu şekilde işini kurtarabilirsin değil mi?
J'ai vu ce mec se jeter à la mer, et donner 5000 dollars en guise d'alibi, pour que tu puisses garder ta place.
Beni bu şekilde onurlandırarak şahsıma değil, bir temsilci olarak Jack Nicklaus'dan bahsediyorlar, Palmer.
Vous êtes ici pour soutenir le membre du Congrès que je suis... Ils parlent tous de Jack Nicklaus, Palmer.
Hey, Chick, bu gece çalışmamız hiç bir şekilde mümkün değil.
Rien à faire, on rempile pas cette nuit.
Sana bu ülkedeki çalışan sınıfın % 6,7 sinin işsiz olmasının gerçek nedeninin, durgunluk veya ücretler ve hayat pahalılığı değil de... iyi tertiplenmiş, hesaplanmış ve akıllıca oluşturulmuş bir entrika olduğunu tartışmasız bir şekilde ispatlamamı ister misin?
Tu veux que je te donne une preuve indéniable... que 6,7 % des travailleurs de ce pays sont au chômage... pas à cause d'une récession, des salaires ou de l'inflation... mais à cause d'un complot organisé, calculé et très bien conçu?
Bu tip şeylerden tuhaf bir şekilde tatmin oluyorsun, öyle değil mi?
N'est-ce pas animal, votre passion des sports virils!
Siyasi nedenlerle değil! Bu şekilde, parlayan güneşi arkama aldım.
Je finis par choisir la gauche pour ne pas avoir dans les yeux ce maudit soleil ardent.
Bu şekilde beni en iyi şekilde kullanabilirsin. Şimdi. Bunu isterdim Emma ama o kadar basit değil.
tu as assez de talent pour l'adapter à ce que je fais le mieux... maintenant.
Gökadalar arası yolculuk için pek çok vaha var ama bilinenlerden hiçbiri ticaretin atardamarından bu kadar uzak değil ve hiçbiri bir tylium madenine çok garip bir şekilde yakın değil.
Il y a de telles oasis pour voyageurs intergalactiques... mais aucune n'est si loin des voies commerciales connues... et si curieusement près d'une mine de tylium.
Bu şekilde konuşmamalıyım. Bu kadın özgürlüğü değil.
Vous raconter tout ça... c'est indigne d'une femme libérée.
Bu ışık tayfları yalnızca,... aynı kimyasal elementlerin evrenin heryerinde olduğunu değil,... aynı zamanda aynı kuantum mekaniği kanunlarının,... heryerde atomlara aynı şekilde hükmettiğini gösterir.
Les spectres nous montrent... qu'on retrouve partout les mêmes éléments... et que les lois de la mécanique quantique s'appliquent... à tous les atomes.
Fakat bu kuvvetli ve etkili yıkım altı yıl değil sadece birkaç saatte olacak şekilde.. Dünyadaki her aile için bir uçak bombası her saniye için bir II.
Si la destruction est efficacement concentrée... sur quelques heures et non pas sur 6 ans... il y aura, sur cette planète, un blockbuster par famille.
Bu şekilde değil. Her şeyi alman lazım.
Tu pars pas comme ça.
- Onu bu şekilde bırakmayacaksınız değil mi?
Vous n'allez pas laisser ça comme ça?
Bana bu şekilde davranman hiç hoş değil.
" tu n'es pas é légant, comment me traites-tu?
Ama bu şekilde hiç de iyi değil.
Mais ce qui se passe n'est pas bien non plus.
Dolayısıyla derdimin ne olduğu gayet açık. Benim derdim bu teoriden bir şekilde sayısal veriler çıkarmak ki teoriyi sadece nitel değil, dikkatli bir şekilde test edebileyim ve doğru sonuç alıp alamayacağımı göreyim.
– mon problème est d'essayer de développer une façon d'obtenir des nombres de cette théorie, de la tester vraiment attentivement, pas seulement qualitativement, de voir si elle pourrait donner des résultats exacts.
Belki doğru, belki doğru değil ama bu herhangi bir şekilde ispat edilmiş değildir. Ama daktilo başına oturup tüm bunları bilimmiş gibi uydurup duruyorlar ve sonra gıda, organik gıda uzmanı falan oluyorlar.
Mais ils s'assoient devant leur machine à écrire et inventent ces choses comme qu'ils faisient de la science puis ils deviennent experts en nourriture biologique et ainsi de suite.
Bu arada, Arthur Dent, beklenmedik bir şekilde, Guilford'dan değil de, Betelgeuse yakınlarındaki küçük bir gezegenden gelmiş olan bir arkadaşının vasıtasıyla dünyadan kaçmıştı.
Dans le même temps Arthur Accroc quitte la Terre in extremis en compagnie d'un ami qui s'avère être originaire d'une petite planète aux confins de Bételgeuse et pas du tout de Guildford en fin de compte.
Bu bazı şeyleri telafi eder ama hoş bir şekilde değil.
Ça me permettra de rentrer, tout juste.
Yaptığın bu boktan ticaret,.. ... buradan onursuz bir şekilde kovulmamıza neden olmaz değil mi?
Les 3 sous de merde que ça te rapporte valent-ils le coup qu'on se fasse virer pour manquement à l'honneur?
Bu şekilde teslim olmak sıhhatli değil.
Il n'est pas sain de se laisser aller.
Herşey trenin üzerinde değil 30 tren bu şekilde gider.
Pas un wagon entier sur 30 qui passent.
Onun beni değil Henri'yi sevmesi... beni kıskandırmaz. Onun bu şekilde seviyesi düşse de onu sevebilirim.
Même qu'elle ne m'aime pas, mais un type comme Henri pas que ça me rende jaloux, mais ça la rabaisse au dessous du niveau où je peux l'aimer.
Ama elbette bu şekilde değil!
Il est vrai, pas dans ces circonstances.
Bizim zamanımızda bile mümkündü, ama bu şekilde değil.
Mais pas à une telle échelle.
bu şekilde 200
bu şekilde olmaz 37
bu şekilde mi 16
bu şekilde konuşma 22
bu şekilde devam edemem 22
bu şekilde yaşayamam 23
değil mi 44479
degil mi 350
değil 1746
değilim 815
bu şekilde olmaz 37
bu şekilde mi 16
bu şekilde konuşma 22
bu şekilde devam edemem 22
bu şekilde yaşayamam 23
değil mi 44479
degil mi 350
değil 1746
değilim 815
değildi 207
değilsin 303
değilmiş 21
değildir 62
değilmi 114
değiliz 102
değilse 32
değilsiniz 26
değil mi dostum 28
değil mi canım 39
değilsin 303
değilmiş 21
değildir 62
değilmi 114
değiliz 102
değilse 32
değilsiniz 26
değil mi dostum 28
değil mi canım 39