Hayatın перевод на английский
103,773 параллельный перевод
Bana hayatın acı verdiğini öğrettin.
You've taught me that life... It hurts.
Tabii sonra sıradan hayatını geride bırakıp saygın bir cerrah oldu ve Sağlık Bakanlığı'nda çalışmaya başladı.
Of course, he overcame his humble beginnings, rose to become a venerated surgeon appointed to the Ministry of Public Health.
Hayatınızı uzağa atmayın.
Don't throw your life away.
Ağabeyimin hayatını kurtardınız efendim.
You saved my brother's life, sir.
- Hayatını yaşamalısın.
- You gotta live your life.
Oy verme zamanı geldiğinde de Will onun hayatını kurtarmış olur.
When it's time to vote... Will saved his life.
Hayatını, aileni, beni.
Your family, me. Einstein :
İnsan hayatını yok etmenin yeni bir yolunu bulmadın mı?
Did you not invent a new way to destroy human life? Haber :
Hayatını daha sonra kurtaramayız.
We can't save his life later.
Hepimiz her şeyi bildiğimize göre neden dışarı çıkıp bu insanların hayatını kurtarmıyorsunuz?
Now that we're all in the know... why don't you come on out and spare the lives of these nice people?
Binbaşı bu yabancının hayatı, ekibinizin hayatından daha mı önemli?
Commander... so this stranger's life is more important to you than your team's?
Hayatını kurtarmak senin işin değil mi?
Not your place to save his life?
Ne derler bilirim, çocukların için hayatını mahvetme
I know they say you're not supposed to make your kids your life.
Jaquan'nın hayatını kurtarabilecek kadın.
The woman who could save Jaquan's life.
İkisinin de hayatını kurtarabilirsin. Ama bana güvenmek şartıyla.
You can save your sister's life and Jaquan's, but only if you trust me.
Jaquan'ın hayatını almak da yardım etmeyecek.
Taking Jaquan's life is not gonna help him, either.
Bay Halliwell, hayatını sopayla topa vurmaya çalışarak geçirmiş bir yetişkinim ben.
Mr. Halliwell, I'm a grown man who has spent his life trying to hit a ball with a stick.
Hayatınıza karşılık araştırmamı takas edebilirsiniz.
You can trade your lives for my research.
Aaron benim yedi yaşındaki kızımın hayatını tehlikeye attı.
Aaron put my seven-year-old daughter's life at risk.
Hayatını mahvetmek için hep bir sonrakinin peşinden koşardı.
Always after the next thing, needing the spoils of this life.
Büyüyünce ben manastır hayatını seçtim.
When we grew older, I chose the monastery.
Ufacık bir iyilikle bile bir canlının hayatını kurtarabiliriz.
Just a small act of kindness can help save a life.
Kefaletin de hayli yüklüydü. Reşit olmayan birini fuhşa teşvik edip hayatını riske atmışsın, hem de beş kez.
It was steep, too, with the pandering and endangering a minor, not once, but five times.
Hayatın boyunca o kelimeleri kullandın mı?
Those words? In your life?
Hayatının sonuna kadar annenin boyunduruğunda mı kalacaksın?
What? Are you gonna be strong-armed by your mommy for the rest of your life?
Hayatını elinden aldık.
We took her life away.
- yalan hayatın.
- about how he betrayed you.
Yalnızca iş konuşan bir adam hayatın her alanında başarısızdır.
A man who only talks business is a failure in all aspects of life.
- Hayatında hiç çocuk bakmadın ki.
You've never watched kids in your life.
Hayatının yola girdiğini düşünürsün ama kafanı çevirince farklı bir yolla karşılaşırsın.
You think your life is going one way, and... then you look over here and it's different.
Ve sizler de hayatınızı her an değiştirebilirsiniz. Yardım etmek için buradayım...
And that you can... always change your life.
Biraz hayatını yaşa.
You know, live your life.
Marco'nun hayatını kurtarmaya çalıştın.
Right? You tried to save Marco's life.
Wayne Lowry hayatını kaybedince yeryüzünden silinmiş oldu.
When Wayne Lowry lost his life, he was.
- Hayatımın en büyük hatasıydı.
It was the biggest mistake of my life.
Ayrıca zaten hayatımızın geri kalanını birlikte geçireceğimizi biliyordum.
And anyway, I knew we were gonna spend the rest of our lives together.
Onu çözünce hayatımın geri kalanı devam edebilir.
Once I've solved it, the rest of my life can rush in. Elsa :
Ben de lanet şeyi tamamlamaya çalışırken hayatımın son iki yılını kaybettim.
I've lost the last few years of my life trying to complete the damn thing.
Onların hayatımızda olmasını istemedin.
You didn't want them in our lives.
- Nasılsın hayatım?
- How you doing, baby?
" Bir insanın hayatı ne kadar eder?
" How much is a human life worth?
Bir yerine iki hayat kurtarmanın bir yolu.
It's a way to save two lives instead of one.
Kaç hayat kurtardın?
How many lives have you saved?
Sırrını hayatımla korumak için...
I swore an oath to Spiga...
Hayat boyu mu cefasını çektin yoksa yeni moda diye mi başladın?
Lifelong affliction, or just since it got fashionable?
Ama olayın ardından hayatımın gidişatı değişti.
But something came over me... afterwards.
Hayatımın şu noktasında nasıl bir değişiklik yapabilirim ki?
How would I do anything different at this point in my life?
Hayatımızı kurtarmak için bunun on katını yapmamız gerektiğini henüz mesele edemiyorum.
I haven't gone on to worry about the fact that the prize for saving our fucking lives is just to do it all over again, only ten times bigger.
Kadehimi hayatımın aşkı için kaldırmak istiyorum
I wanna make a toast... to the love of my life.
Karını mutlu et ki mutlu bir hayat süresin.
Well, happy wife, happy life.
Onun sayesinde hayatımın en güzel günlerini geçiriyorum John.
Is pretty much the best it's ever really been, John.
hayatını 28
hayatını yaşa 16
hayatını kurtardım 33
hayatının zamanı 17
hayatın tehlikede 18
hayatım 3662
hayatim 33
hayat 236
hayatı 33
hayat devam ediyor 42
hayatını yaşa 16
hayatını kurtardım 33
hayatının zamanı 17
hayatın tehlikede 18
hayatım 3662
hayatim 33
hayat 236
hayatı 33
hayat devam ediyor 42
hayatımı 47
hayatımın aşkı 18
hayat nasıl gidiyor 25
hayat kısa 24
hayat güzel 31
hayatta 78
hayatımda 29
hayata 34
hayat dolu 30
hayattayım 45
hayatımın aşkı 18
hayat nasıl gidiyor 25
hayat kısa 24
hayat güzel 31
hayatta 78
hayatımda 29
hayata 34
hayat dolu 30
hayattayım 45