Olay şu Çeviri Fransızca
3,823 parallel translation
Pekâlâ, olay şu.
D'accord, voilà l'embrouille.
Olay şu ki Monty uçurduğun insanlarda bazı talihsiz yan etkiler olabilir.
Ecoutez, le truc Monty, c'est qu'il pourrait y avoir de malheureux effets secondaires pour les gens que vous faites léviter.
Bak, Catherine, olay şu ki...
Ecoute, uh... Catherine, le truc c'est...
Ah Katie, olay şu ki ; Max...
Aw, Katie, la chose est que, Max est...
Olay şu ki, ben her zaman kaçmak istemiştim.
Le truc, c'est que j'ai toujours voulu... me marier en secret.
Ama olay şu.
Mais voilà.
Olay şu ben Buralı değilim.
Voilà. Je ne viens pas d'ici.
olay şu ki, Neal.
Voilà le truc Neal.
Olay şu ki hayatım boyunca bir sürü aptalca işe kalkıştım.
Vous voyez... j'ai fait beaucoup de choses stupides dans ma vie.
Olay şu ki bunu söylediğim için, istersen cezamı verebilirsin ama makâmın yükseldikçe daha beter görünüyorsun.
Mais le truc c'est que... Et tu peux m'en vouloir si tu veux, plus tu grimpe, plus tu fais peur à voir.
Olay şu ki ben rica etmiyorum.
Eh bien, le fait est, um Je ne demande pas.
Olay şu..
Euh, c'est juste que je...
Bak olay şu.
Le truc, c'est que
Olay şu ben senle çıktım.
C'est juste que je suis sortie avec toi.
Olay şu...
Eh bien, c'est juste que...
Olay şu ki, boynumdan önce bacaklarımı kıracak adamlarla çalışmayı tercih ederim. Demek istediğimi anlamışsındır.
Maintenant, le truc c'est que je doive traiter avec des mecs qui me briseraient les genoux avant de me briser le cou, si tu vois ce que je veux dire.
Bak, olay şu ki devletin... para yoluyla olmadan da... toplumsal değeri olan... yerlere yardım etmesinin yolu olmalı.
Il faut que le gouvernement puisse aider les endroits qui ne se font pas de bénéfice mais qui ont une valeur communautaire.
Olay şu. Ben çok iyi bir iş teklifi aldım.
Donc, voilà l'annonce, j'ai eu une proposition de boulot.
Nedir olay anne? Olay şu :
Quel est le gros problème, maman?
Olay şu ki Toes Kittridge senden daha iyi oyuncu.
Et à la fin, Toes Kittridge est juste meilleur que toi.
Tamam olay şu o halde.
Ok, écoute, nouveau marché.
Olay şu...
Voici le deal...
Bak olay şu.
Regarde, voici la chose.
Olay şu ki ; Max'le ben marka elçiliği meselesini çok ilerlettik artık.
Mais le fait est que, Max et moi sommes si loin sur la route de ces choses de décision.
Olay şu ki, ben bu yaratıcı girişimime ruhumu, kalbimi ve sanatımı kattım. Ve en azından daha destekleyici olabilirsiniz.
Le fait est, j'ai versé mon cœur, mon âme et mon art dans cet effort créatif, le moins que vous pourriez faire, c'est d'être solidaire.
Şu salak ilk öpücük olayını atlatamadan tatile çıktığımıza inanamıyorum.
Je ne peux pas croire qu'on parte en vacances avec ce stupide truc de premier baiser qui nous trotte toujours dans la tête.
Fakat o esnada şu olay yaşandı.
Pendant qu'il prenait la photo, il arrivera ceci.
Aklıma getirdin, şu Vekil olayıyla ilgili ne biliyorsun?
Au fait, que sais-tu à propos du problème de Régent?
Yeni gelen şu Afganistanlı çocuğun olayı ne?
Il se passe quoi avec le nouveau d'"Afghanistan"?
Daha önce ne yapmış olursam olayım, şu an senin hayatını kurtarmaya çalışıyorum.
Quoi que j'ai fait, ce que je fais maintenant je le fais pour te sauver la vie. Je sais ce qui doit être fait...
Ne kadar iyi olursam olayım ya da ne kadar çok çalışırsam çalışayım şu an olduğumdan daha fazlasını olamayacağımı fark ettim.
J'ai réalisé que peu importait combien j'étais talentueuse ou combien je travaillais... Je ne serais jamais meilleure que ce que je suis maintenant.
Mikey, bütün şu bomba olayı kamuflemdi.
C'était du gâteau.
Şu hakim olayı nedir?
Quoi de neuf avec l'assistante du procureur?
Şu şey olayından beri, işlerin pek de güzel olmadığını biliyorum.
Je sais que les choses ne sont pas aussi géniale ici depuis...
Olay şu :
Tout ça pour dire...
Jimmy'le şu stüdyo apartman olayını konuştun mu?
As-tu parlé à Jimmy pour le studio?
Şu şantaj olayına gelince...
A propos du chantage...
Şu Brezilya olayı hakkında onları uyarmalıyız.
Préviens les à propos du Brésil.
Şu Akademi yemeği olayında Hallie ve benimle birlikte takılmak istiyormuş.
Ce truc du dîner de l'Académie, Elle voulait venir avec moi et Hallie.
Şu bebek olayında sadece işi biraz abartıyor, değil mi?
Très bien, ce truc de bébé, elle réagit de manière excessive, non?
Tatlım, şu Wolff-White olayını biraz araştırdım da.
Chérie, je lisais à propos de ce truc de Wolff-White.
Eric, şu anda ilgilendiğimiz bir olay değil bu.
Eric, ce n'est pas une question que nous sommes en train de poursuivre.
Federaller şu an olay yerindeler.
Les fédéraux arrivent à la ferme en ce moment.
Şu hedefi vurursa dışarıya çıkma olayını konuşuruz.
Tu touches cette cible, et on reparlera à propos de te laisser sortir.
Senin şu olayınla ilgili bir şey var mı bakacağım.
Je vais voir s'il y a quelque chose, à notre enquête.
Şu uyuşturucu olayının altını iyi çiz ve yerinde olsam ateş meselesinin kaza olduğunu söylerdim. Çünkü oradan deli olduğunu da çıkarırlar sonra bir de ben varım tabii.
Vraiment stressant le truc de la drogue, et je dirais donc que cet incendie était un accident, parce que c'est fou et après il y a moi.
Ama şu Long Duk Dong karakteri olayı epey çılgıncaydı bak.
Tout le long duk dong machin était assez fou, je pense.
Yapacağın şey şu... Eriştelerini çatalına sarıp, büyük bir top yapıyorsun yanındaki sos, peynir, utanç, öfke ve acıyla birlikte. Sonrada yutkunup olayı bitiriyorsun.
Donc ce que tu fais c'est que tu enroules tes pâtes en une grosse boule, avec toute la sauce et le fromage et la honte, la colère, la douleur, et ensuite tu l'avales.
Şu olayı büyütmesene.
N'en fait pas toute une histoire.
Şu Beacon Evi'ni işleten adam, Peder Mike onun olayı nedir?
Le gars qui tient le diacre, le pasteur Mike... il est comment?
Olay şu :
Je vais :