Olay şu ki Çeviri Fransızca
822 parallel translation
Fakat asıl olay şu ki sen o yaşlı adamın metresiydin.
Dis donc, mais... Quand même... T'as été la maîtresse de ce vieux, hein?
Olay şu ki Bayan Beragon, size ihtiyacımız yok.
De fait, nous n'avons pas besoin de vous.
Olay şu ki- -
Ma foi...
Olay şu ki, bunu memnuniyetle yapmak isterdim.
Voyez-vous, je m'inclinerais volontiers mais...
Olay şu ki, insanlar benden korkuyor, Çünkü onların herşeyine sahibim.
Mais les gens ont peur de moi... parce qu'ils m'appartiennent déjà!
Olay şu ki Bayan Savage, neden polis yerine beni görmek istediğinizi anlamış değilim.
Pourquoi vous être adressée à moi et non à la police?
Olay şu ki, Çaykovski yalıtılmış tek bir örnek değil.
Ce que j'essaie de dire, c'est que Tchaïkovski n'est pas un cas isolé.
Olay şu ki eğer onları kötü olarak tanımazsan, onlardan kurtulamazsın.
Le problème est que si tu ne les reconnais pas comme étant les méchants, tu ne peux pas t'en débarrasser
Şey, olay şu ki, sen bir matadorun mizacını anlamıyorsun.
Vous ne comprenez pas le tempérament des matadors.
Evet, olay şu ki ben Doğu Michigan'da eğitmenim.
Je suis assistant à l'université du Michigan.
Olay şu ki Loretta, ülkedeki bütün küçük gece kulüplerinde şarkı söyleyebilirsin. Bu işi yapan binlercesi var. Hiçbir yere vardıkları yok.
Tu peux chanter dans tous les bastringues du pays, des milliers le font et ça ne les mène nulle part.
Olay şu ki... Sanırım başardım.
Je dirais que... la partie est presque gagnée.
Olay şu ki kimse, böylesine eğlenceli olacağını söylemedi.
Mais le fait est que... personne n'a jamais dit que la vie allait être une partie de plaisir.
Olay şu ki, o parayı kazandığımdan beri yeni insanlarla tanışıyorum. Yeni şeyler tecrübe ediyorum.
Depuis que j'ai gagné cet argent, j'ai fait de nouvelles rencontres, découvert de nouvelles choses.
- Olay şu ki... - Hayır!
- Ce qui s'est passé...
- Olay şu ki, şu anda çok geç kaldım.
Je dois partir, il est trop tard.
Şey, mantıklı açıklaması, olay şu ki size yalan söyledim.
Les voix sont très importantes. - Action! - Les acteurs adorent leur travail.
Olay şu ki Maria'nın benim ve Peg'in yaptığı hataya düşmesini istemiyorum.
Maria ne doit pas faire mes erreurs. Ni celles de Peg.
Olay şu ki, seni Hayes'e geri gönderecekler.
Il paraît qu'on va te renvoyer à Hayes.
- Evet. Babu, olay şu ki...
Je vais t'expliquer, Babu.
Olay şu ki günümüzün modern dünyasında bu pek anlamlı değil.
Dans notre société actuelle, ce serait un peu déplacé.
Ama olay şu ki eğer birşeyler yapabilirsen kahraman olursun.
Si ça aboutit à un résultat, tu es un héros.
Olay şu ki, müşterilerinin cinsel organlarını ısırıp koparmışlar.
On les suspecte d'avoir mordu leurs clients... aux parties génitales.
Olay şu ki, ben Mantle'ın dul eşine ; çocuğumun ismini Yedi koyacağıma dair söz verdim.
À vrai dire, j'ai promis à la veuve Mantle d'appeler mon bébé Sept.
Olay şu ki insanlar bununla ilgili sorular sormak için buraya gelebilirler. Ben de kimsenin buraya girip bunu görmesini istemiyorum.
Beaucoup viennent m'interroger sur cette affaire, et je ne voudrais pas qu'ils voient ça.
Ama olay şu ki, ben içine işledim.
Tu m'as... dans la peau.
Bak, olay şu ki, başaracaksın Lis. Ve ben sena destek olacağım.
Le fait est que tu vas y arriver, et que je vais t'aider.
Olay şu ki, benim bir buluşmaya ihtiyacım yoktu. Bir cevaba ihtiyacım vardı.
Mais c'était pas un rencard qu'il me fallait, c'était une réponse.
Olay şu ki...
Voilà... c'est que...
Sen gerçekten çok iyisin ama... Olay şu ki ben...
Je te trouve très gentil et tout, mais...
Olay şu ki, geleceği görme olayına şaşırıp kalmış durumdayım.
La seule chose, c'est que j'ai le pouvoir de voir le futur.
Komik olan benim. Evet. Olay şu ki benim de yapmak istediğim şaşırtıcı birşey var.
Le problème... c'est que je voulais tenter un petit gag moi-même.
Olay şu ki, ben yetişkin bir adamım, ve bir göbek adını hak ediyorum.
Je suis adulte et je mérite un deuxième prénom.
Olay şu ki çocuklar, bazen bebekler ikiz doğar.
Les enfants, vous savez ce que c'est que des jumeaux.
Olay şu ki, değişimi yaparken bazı sorunlarla karşılaştık...
On a eu un problème avec les supports des bobines.
Olay şu ki, onu siz yok edemezsiniz.
C'est que vous ne pouvez pas.
Olay şu ki, bu duyguları kontrol edemezsin.
On ne contrôle pas ces sentiments.
Ama olay şu ki.
Mais il y a un hic.
Hayır, hayır, ama olay şu ki... o acıyla yüzleşmek... ve onunla o dönemlere gelmek ve sonra sonra onu serbest bırakmak... bu bana bütün bunları yapmaya izin veriyor.
Il faut affronter la souffrance, la regarder en face et s'en libérer. Après, j'ai eu tout ça.
Kim olduğu önemli değil.. olay şu ki herkes adet oluyor ama bu kişi olamıyor..
Savoir qui c'est, on s'en fout. Elle a pas ses règles, c'est tout.
Olay şu ki uzun bir süre önce ben de depresyona girmiştim bana çok destek olmuştu. Ödeşme zamanı geldi diye düşündüm.
Le truc, c'est quej'ai fait une dépression il y a longtemps... et elle m'a aidé à m'en sortir.
- Evet, şu olay. İyi ki söylemişler.
- Oui, cette malheureuse affaire...
Eğer şu tüfeği burnumdan çekmezsen bu olayı araştıracak olan mahkeme seni öyle bir çarpar ki, sonra tuvalet bekçisi üniforması bile giyebilirsen şanslı sayılırsın!
Si vous ne baissez pas ce fusil, la cour martiale vous passera un tel savon, que vous finirez en train de laver les toilettes.
Pekala, olayı toparlamaya çalışayım diyelim ki, şu hipotez geçerli...
Laisser moi réfléchir à la façon d'éclaircir cette question Imaginons, une hypothèse, qu'un requin
... bu olay hakkındaki ilginç bir gerçek de şu ki görünüşe göre bütün telekomünikasyonlar dünyanın bu kısmında bulunuyor.
Le point intéressant, c'est que les communications semblent coupées dans cette partie du monde.
Olay şu ki ;
Fait :
Gerçek şu ki olayın bu adamı sevmem ya da sevmememle hiç alakası yok.
c'est que ça n'a aucune importance que je l'aime bien ou pas.
Sonra da Filippo'yu. Şu işe bak ki o talihsiz olay sırasında arabada Sherman McCoy'la birlikteymiş.
Elle m'a aussi sous-loué Filippo, et... il s'avère... qu'elle était dans la voiture de McCoy lors de sa mésaventure.
— Şey, olay şu ki... — Dışarısı soğuk, tamam mı?
- C'est-à-dire que...
Tüm bilmeniz gereken şu ki, bir kadın için... olay yakınlıktır :
Sachez simplement que pour les femmes, tout est question d'intimité.
Biliyorsun, şu Bontecou olayı um, görünüyor ki... Evet, yorgun.
Cette histoire avec Bontecou... ll est fatigué.