English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Türkçe → Fransızca / [ T ] / Tabii bu

Tabii bu Çeviri Fransızca

4,961 parallel translation
Tabii bu kolay olmuyor.
Ça n'a rien de facile.
Tabii bu kişisel bir mesele.
À moins de voir ça sous un angle personnel.
Tabii bu işi yapabilecek kadar şanslıysanız.
Et cela, si vous avez la chance d'arriver au 1er rang.
Tıbbi müdahale yaptırmak zorunda kaldık ve tabii bu da bayağı masraflı oldu.
On doit prendre des mesures médicales. Qui vont coûter très cher.
Tabii James, bu şaka değil.
Non, James, ce n'est pas une blague.
Ve bu tabii ki hiç de kolay değildi.
Et bien sûr, c'est assez perturbant.
Tabii. Satranç oynamaya başladığımdan bu yana benim için endişeleniyorlar.
Depuis que j'ai débuté aux échecs.
Fischer'ın bugün ; satranç dünyasının super bowlu olması umut edilen müsabakada Sovyetler Birliğinden Boris Spassky ile Reykjavik, İzlanda'da oynamaya başlaması gerekiyordu. Eğer gerçekleşirse tabii, ve bu büyük bir'eğer'.
Fischer devait arriver à Reykjavik pour affronter Boris Spassky, le Soviétique, dans un genre de Super Bowl des échecs, si jamais la rencontre a lieu.
Tabii ki değilsin. Bu yüzden seni birkaç yüz bin askerin yanına yolluyorum.
C'est pourquoi vous serez entouré de centaines de milliers de soldats.
Bakın, bu tabii ki iyi bir fikir.
C'est une excellente idée.
- Tabii, bu taraftan.
Par ici.
Doc, Shasta'nın onda ne bulduğunu hiçbir zaman anlayamamıştı. Tanıdığı keşler arasında eroin kullanmayan bir tek kendisi olması dışında tabii. Bu onlara beraber geçirecekleri boş zaman sağlıyordu.
Doc n'a jamais compris ce que Shasta pouvait bien lui trouver, mis à part que c'était le seul défoncé qui ne prenait pas d'héroïne, ce qui leur laissait beaucoup de temps libre.
Bu fikrinin kötü olduğu manasına gelmiyor tabii...
Pas que c'était pas une bonne idée, mais...
Bu, doğrusal bir film tabii ki ama ben bunu hypertext olarak düşünüyorum.
C'est un film linéaire, mais je le compare à un hypertexte.
- Aynı proje üzerinde 10 yıl çalışmak seni bu duruma getirecektir tabii.
C'est ça qui arrive quand on planche sur le même projet pendant dix ans.
Tabii senin için bu durum daha da acı verici olmalı, Peeta.
Pour toi, Peeta, ce doit être douloureux.
Tabii ki, bu dünyanın en doğal şeyi.
C'est tout à fait naturel.
Tabii ama bu eğlencenin gerekenden fazla uzağını düşünüyorum.
C'est plus sympa depuis longtemps.
Tabii büyük kanlı canlı biriyle iş yapmıyorsan bu durumda "eski ortağın" demek çok yerinde bir tabir olurdu, değil mi?
Parce que si tu bosses avec un gros tas de viande sanglante, alors ancien partenaire serait le bon terme en effet, n'est-ce pas?
Burada yemek pişirmeye çalışıyorum değil mi? Bu tabii değil.
J'essaie de cuisiner, d'accord?
Tabii ki üzerinde çalıştığınız bu ama henüz bir yere ulaşmış da değilsiniz.
Mais aussi vous n'êtes arrivés à rien.
Uygun bir güvenlik yetkin olmayacak ama tabii ki bu yüzden işleri biraz doğaçlama halletmemiz gerekecek.
Vous n'avez pas les accès de sécurité, alors il va falloir improviser un peu.
- Evet, tabii ki. Zaten bu yüzden seni burada gördüğüme şaşırdım.
Oui, c'est pourquoi je suis surpris de te voir ici.
Ayrıca, ilke olarak şu Alman usulü işi cidden hoşuma gidiyor. Tabii, bilirsin işte hiç param olmayınca, bu durumda iş daha çok, bir zeka antrenmanına dönüyor.
Oh, oh, et, hum, j'aime aussi beaucoup cette idée de partager les frais en principe, sauf, tu sais, je n'ai pas d'argent donc c'est un peu comme un exercice intellectuel.
Bu film de salakçaydı ve tabii sen de salaksın.
Le film aussi, toi aussi.
Bu denli genç ve şekerli şeylerle dolu olunca kendini tutabilmek zor gelir tabii.
Je sais qu'il est dur de vous contenir, vous qui êtes si jeunes et si pleins de jus sucrés.
Bu çocuklarla görüşüp tüm taktik kitapçığını okuyup okumadıklarını sorduklarında tabii ki hepsi de okuduklarını söyleyeceklerdi.
- Pendant l'entrevue avec les gars, quand ils leur demandent s'ils ont bien lu le livre au complet, bien sûr, ils vont tous dire que oui!
Bu iş üzerine çalışıyorsun, değil mi? Tabii elbette.
- Tout est bien sous contrôle?
Bu bize bolca vakit kazandırır. - Derhâl başlarsam tabii.
Cela devrait nous laisser amplement le temps si je commence promptement.
Bu topluluğun başında bizim Vekil Kovacs olduğunu görünce kafamızı karıştıran bir tesadüf yaşamıştık. Kendisi ayrıca mühim bir avukattı da tabii.
A la tête de cette congrégation, coïncidence déconcertante, nous découvrîmes notre Adjoint Kovacs, lui-même étant un éminent avocat, bien sûr.
- Tabii ki. Nedir ki bu?
De quoi s'agit-il?
Tabii, bu kadar hızlı olabileceğini düşünmedim dostum.
- Je te savais pas aussi rapide, frère.
Bu kişiyi tanıyorsan "nonoş" da diyebilirsin belki. Tabii eğer harika espri anlayışları varsa.
Si tu le connais tu peux dire, "pédé", s'il a de l'humour....
Tabii ki, bu yumurtayı ( egg ) simgeliyor. Omlet veya krep ya da kek veya mayonez yapmak için kırdıkların gibi. Çünkü her şeyde yumurta var.
Laquelle, bien sur, représente la première lettre du mot "oeuf", comme dans tu dois en casser quelques uns pour faire une omelette ou des pancakes ou des muffins ou de la mayonnaise, parce qu'il y a des œufs dans tout.
Tabii ki bu "bilmiyorum" demek.
Lequel bien sur, est le début de "Je ne sais pas."
Bu saatte rahatsız etmek istemezdim ama kocanız hakkında birkaç soru sormalıyım. - Tabii sorun olmazsa.
Désolé de passer à une heure aussi tardive, mais j'ai un certain nombre de questions à propos de votre mari, si ça vous gêne pas.
- Veresiye olarak tabii ki. Beyefendi açısından bu daha iyi olur.
A crédit, bien sûr Je sais que Charles est d'accord avec ça.
Bu karara katıldığımdan değil tabii.
Je n'à © tais pas d'accord avec la dà © cision.
- Bu aletlerin bir hata payı var tabii.
Il y a une petite marge d'erreur.
Tabii er ya da geç bunu senden çalacak'Zaman Baba'nın dışında ama konumuz bu değil.
Excepté bien sûr, Dame Nature, qui va certainement te retirer tout ça bientôt. Mais ce n'est pas le sujet.
O zaman bu bir meydan okuma senin için eğer öyle olduğunu kabul edersen tabii. Belki de şimdiye dek İSa ve Tanrı hakkında duymuş olacakları en anlamlı ve tek fırsat olabilir.
Ainsi, en acceptant ce défi, si tu décides de l'accepter, c'est peut être la seule vrai exposition à Dieu et Jésus qu'ils auront
Doğru olmadığını biliyordum ama eğer kardeşime bir hafta daha, ne bir haftası, bir gün amına koyayım verecekse bu riske girecektim tabii.
Je savais que c'était mal. Mais j'étais prêt à tout pour donner à mon frère une semaine, un jour, merde! Bien sûr que j'allais le faire.
Tabii ki ama bu benim elimde değil, öyle değil mi?
Bien sûr mais je n'y peux plus rien, hein?
Tabii ki ama bu benim elimde değil, öyle değil mi?
Bien sûr, mais je n'y peux plus rien, hein?
Ama bu doktorları durdurmadı tabii.
Evidemment, ça ne les a pas arrêté.
- Tabii. Peki bizim bu konuşmayı bir daha asla ve kat'a yapmayacağımıza dair anlaştığımız konuşmaya ne oldu?
Et qu'est-il arrivé à la discussion où on était d'accord de ne jamais avoir cette discussion.
Bu da bir bahane tabii, evet.
Ça, c'est de l'excuse.
Bu tabii ki onun hatası.
C'était sa faute.
Ve tabii ki, bu akşam şehirde olacağından ; o GB Pazarlama grubuyla 7 ile 10 arası yemek yerken, mektuplar Londra ofisindeki kasasında güvenli olacak.
Et comme il est en ville, les lettres seront au coffre pendant qu'il assiste à un dîner du Marketing Group.
Sanırım bu noktada benimle görüşmeyi kesecektir ama, kadınlar konusunda uzman sensin tabii.
A priori, elle ne voudra plus me voir, mais c'est toi, l'expert.
Bu biraz stres verici olabilir tabii.
Oui, c'était un peu stressant.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]