B Çeviri Portekizce
278,353 parallel translation
- Sikik Gavin Belson'la çalışmak için GörYemeği'ni bırakmıyorum.
Não vou trabalhar para o Gavin Belson.
- Bırakmanı istemiyorum.
Não te estou a pedir que o faças.
Yani, kızı telefonumla başbaşa bırakmak kötü bir fikir mi sence?
Então... deixá-la mesmo sozinha com o meu telefone... seria mau?
Bıçağı da sokarım, silahla da vururum.
Mato-os com facas, com armas, com as minhas mãos!
Bir konuda anlaşalım ama, kimseyi bıçaklamayacaksın, değil mi?
Mas não vais esfaquear ninguém, pois não?
Palapayı bana bırak, Corvette'i de bana ver.
Permites que eu fique com a "palapa" e dás-me o Corvette.
Otel inşaatı yapılması düşünülen araziyi sular altında bıraktı.
Ela inundou um terreno para um hotel.
- Bunu yapamazsınız! - Bırakın onu! Avukatımı istiyorum!
Larguem-me, quero o meu advogado!
Periscope'u arayıp işi bıraktığımı söylüyorum.
Fantástico! Vou despedir-me da Periscope.
Çünkü biliyorsunuz ki, Periscope'u gelecek vaadetmeyen bir şirkete girmek için bıraktım.
Despedi-me para trabalhar para uma empresa sem futuro.
Gavin, kendini bulmak için giderken bizi yalnız bıraktı. Peter öldü.
O Gavin foi encontrar-se sabe-se lá onde, o Peter morreu.
Şimdi Richard, odaya girdiğimizde lütfen bütün konuşmayı bana bırak.
E, Richard, quando lá chegarmos, deixa-me ser eu a falar.
Gavin şirketi mi bıraktı?
O Gavin saiu da empresa?
Evet çünkü ben restoranda bıraktığın kartı almaya gitmiştim.
Sim, fui ao restaurante buscar o teu cartão!
Hadi derin bir nefes alalım, rahatlayın ve telefonlarınızı bırakın.
Vamos respirar fundo, com calma e pousar os telefones.
Dokunmayı bıraktığı zaman koyacağım.
- Quando ele não tocar, eu pouso.
Yani, ben artık bırakıyorum.
Por isso, ouvi o suficiente.
Eğer öleceksek, bırak ölelim. Anton'ı neden yanında götürüyorsun?
Se vamos morrer, porque temos de levar o Anton?
CEO'muzun cinsel deformasyonunu, çocukça davranışlarını ve odunca bel altı şakalarını bir kenara bırakırsak, biz aslında hala tek gerçek ürünü tehlikeli bir yazılım olan kriminal bir şirketiz.
Pondo de parte a extorsão sexual do nosso DE, o adultério e o vandalismo escatológico, ainda somos essencialmente uma operação criminosa cujo único produto é um malware perigoso.
Bir dakikalığına şu fikir yürütmeyi dert tasa edinmeyi bir dakikalığına bırak.
Deus! Para com as críticas e com os sentimentos de culpa por um minuto.
Siktir. Işıkları bütün gece açık bırakmış olmalıyız.
Devemos ter deixado as luzes acesas.
Seni yalnız bırakayım ben.
Bem, vou deixar-te em paz.
Ama son seferimiz olduğu için önce seni bırakmamın hiçbir sakıncası yok.
Mas não me importo de o deixar lá primeiro uma última vez.
- Bırak artık!
- Para baixo!
Eğer beni şimdi reddedersen, peşini bırakmam.
Se me rejeitares, vou atrás de ti.
Evet ama benden tam olarak bir Norman Rockwell resmine bomba bırakmamı istiyorsun.
Sim, mas tu estás a pedir-me que largue uma bomba no meio de um quadro de Norman Rockwell.
- Evet, benim için oturuyorsun çünkü S bizi burada bıraktı. Ve bunun sana ızdırap çektirdiğini biliyorum ama o halde, yaratıcı bir şeyler yapalım.
- Sim, vais posar para mim, a S. pôs-nos de castigo e sei que isso é terrível para ti, por isso, vamos fazer qualquer coisa construtiva.
Kellerman, o uyuşturucuları bize vermişti ve sen çantayı alarak bizi orada bıraktın!
O Kellerman deu-nos aqueles comprimidos e tu deixaste-nos pendurados.
Bana istediğini yapabilirsin ama Helena'yı yalnız bırak.
Faz o que quiseres comigo, mas deixa a Helena em paz.
Bize her ne bela bıraktıysa...
Seja quais forem os problemas com que ele nos deixou.
Sophie'e ulaştınız, mesaj bırakın.
Telemóvel da Sophie. Deixe a sua mensagem.
Serbest limandaki prensliğin yasal temsilcisiyim. Bilgilerini bıraktığından beri Bayan Clios'a ulaşamadık.
Não conseguimos contactar a Sra. Clios e ela deixou o seu contacto.
Senin sorunun annenin büyük arabasında buraya bırakılman.
O teu problema é que foste "largado" aqui. No carro grande da mamã. Não?
Karını mı bırakıyorsun?
Vais deixar a tua mulher?
Jon'u mu bırakayım?
Eu devia deixar o Jon?
- Bırak düşünceler aksın.
- Venham daí mais ideias.
Neyse yatakları bırakalım.
Bom, chega de falar de camas.
Artık bırakmalısınız.
Deviam libertar-se disso.
Etmiyorum, ama bıçak öyle derine girmiş ki Malcolm'un omurgasını çizmiş, o yüzden bence bir erkek arıyoruz.
Não odeio, mas como a lâmina entrou tão fundo, que raspou as vértebras do Malcolm, eu diria que estamos a procura de um homem.
KUMF marka sustalı bıçak.
É uma navalha KUMF.
Bence el izi ve toz haç şüpheli tarafından bırakılmış.
Acho que essa marca de mão e a cruz de poeira foram deixadas pelo suspeito.
Mae bir de Malcolm'un kıyafetinin omzunda aynı tozdan el izi bulmuş, katilin Malcolm'u bıçaklamadan önce döndürdüğünü düşünüyor.
A Mae também encontrou uma marca de mão com a mesma poeira nas roupas do Malcolm, em cima do ombro, e ela acha que quem atacou o Malcolm girou-o antes de eviscerá-lo.
Bay Barlow'u bırakmaya razı mısınız yani?
- Então vai libertar o Sr. Barlow?
Serbest bıraksam buradan çıkınca güvenliğini garanti edemem.
Mesmo que o liberte, não posso garantir a segurança dele depois que ele passar pela porta.
Oğlumuzu Meksika'da bir hapishanede bıraktığımı söyledim.
Que tive que deixar o nosso filho numa prisão no México.
Benzini bitmiş ve buraya bırakılmış, Sandy'nin cesedinden üç kilometre uzağa.
Ficou sem combustível e abandonada aqui, a 3 quilómetros de onde encontramos o corpo da Sandy.
Meçhul kişi mezardan çıktı, Malcolm'u bıçakladı, sonra da şişesinden su mu içti?
- O desconhecido saiu da cova, eviscerou o Malcolm e bebeu da garrafa dele?
Beni yalnız bırak!
Deixem-me em paz.
- Bırakır mısın...
Está tudo bem por aí?
Çekinmeyi bırakın, 50 binleri görelim? 50!
Alguém?
Beni yalnız bırak.
Deixem-me em paz.