Bir oyun Çeviri Portekizce
7,574 parallel translation
- Bu bir oyun gecesi değil Nick.
- Isto não é uma noite de jogos.
Oyunun içinde her zaman başka bir oyun vardır.
Há sempre um jogo dentro do jogo.
Hey. beni dinle bir daha böyle bir oyun oynarsan nehri boylarsın anladın mı?
Ouve. Tentas fugir outra vez, e vais parar ao rio, percebeste?
En azından bir oyun falan oynayıp vampirlik dışında bir şey yapabilir miyiz?
Podemos pelo menos jogar um jogo de tabuleiro ou fazer algo não relacionado com vampiros.
Nasıl bir oyun oynamak istersin?
Que tipo de jogo você quer jogar?
Kimsenin bir oyun falan ettiği yok, Matt.
Não há esquema nenhum, Matt.
Pekâlâ, Rupert. Seninle bir oyun oynayacağız.
Ok, Rupert, nós vamos jogar a um jogo.
Ne tür bir oyun çeviriyorsun acaba?
Que tipo de armadilha está a tramar?
Apu ve grubu Saturday Night Live'de bir oyun gösterisinde fıkranın esprili son cümlesinde görüldüler.
Apu e a banda apareceram no Saturday Night Live como ponto alto de um esboço num programa-jogo.
Bizimkiler heyecanlı bir oyun oynuyorlardı.
Eles só estão...
- Bu bir oyun değiştirici.
- Isso muda tudo.
Eğlencesine bir oyun oynamak ister misin?
Queres jogar uma partida por diversão?
Bence Turelli hapisten çıktı ve oyunu kuralına göre düzgün oynamak istedi, böyle bir oyun ise oynamak istemediği tek oyundu.
Estou a pensar que o Turelli saiu da prisão, à espera de seguir em frente e este não era o jogo que ele queria jogar.
Sen kendin hiç dişli bir oyun oynadın mı?
Alguma vez fizeste alguns truques?
Hadi masa gitmeden bir oyun oynayalım.
Anda, vamos começar um jogo antes que levem esta coisa.
Bu çok tehlikeli bir oyun.
É uma jogada perigosa.
Küçük bir oyun oynayacağız adı "Oyuncağı Tahmin Et".
Vamos jogar um joguinho chamado "Adivinha o brinquedo".
Paramı çalmak için bir oyun olduğunu söyledi. Ama Emily'ye aşık olmuş ve artık tek istediği oymuş.
Disse-me que era tudo um plano para me roubar o dinheiro, excepto que se tinha apaixonado pela Emily.
Bunun adil bir oyun olduğunu düşünüyorum.
- que devíamos mostrar isto? - É justo.
Bir çeşit eğlenceli bir oyun oynuyorlardı, Yenievli Oyunu...
Estavam a jogar uma espécie de jogo divertido para casais...
İlk insanlarla dolu bir oyun parkında kapışan ilkokul öğrencileri gibiyiz.
Somos como dois miúdos à luta num recreio cheio de neandertais.
- Yeni güzel arkadaşlarımla güzel bir oyun oynuyorum.
- Estou a jogar um jogo incrível com os meus fantásticos novos amigos.
Başrolünde oynamam gereken bir oyun var ama karnenle iyi şanslar sana.
Com licença, tenho uma peça para entrar, mas boa sorte com o boletim.
- Yeni bir oyun aldım.
Um jogo novo.
Harika bir oyun.
É muito fixe.
- Bu tehlikeli bir oyun bayım.
- É uma jogada arriscada, senhor.
Suçluluk duyman için planlanmış bir oyun.
É uma estratégia para te sentires culpada.
- Öyle mi dersin? Bu kötü bir oyun.
Muito bem, este jogo é mau.
Bu, onurlu adamlar tarafından oynanan bir oyun.
Este é um jogo justo, jogado por homens honrados.
Ama geri döndüğümde bambaşka bir oyun olacak.
Mas, quando eu voltar, a coisa será muito diferente.
Korkarım ki bunun için çok iğrenç bir oyun oynadın.
'E eu temo que foi enganado para ter estes títulos.
Jane, bu bir oyun değil.
Isto não é um jogo!
Cesur Melek'e çok şaşalı bir oyun getirdin.
Estás a fazer um jogo muito atrativo ao Brave Angel.
Bana sorarsan salak bir oyun.
A mim, parece-me um jogo muito estúpido.
Herkesin bilmesini istiyorum, nasıl bir oyun oynarsa oynasın bizim için oynuyor.
Quero que todos saibam que qual quer que seja o jogo que ela está a jogar. Está a jogar por nós.
Tıpkı bir oyun gibi.
É como um que um jogo.
Sıcakkanlı bir oyun arkadaşı ve "merhaba" demeye ihtiyacı var.
É afável, brincalhão e tem de dizer "olá".
Eğlenceli bir oyun buldum.
Pensei num jogo fixe.
Bir oyun salonunda evinin haricinde bir binada oynanan oyunlar.
Jogos que se jogavam num salão de jogos, um edifício próprio fora da nossa casa.
Bu tarz bir travma aklında oyun oynayabilir.
Esse tipo de trauma... pode pregar partidas na tua mente.
Oyun matematiği silah haline getirebilecek kişileri ayıklamak için bir test olabilir.
O jogo era como um teste para os maus elementos que usam a matemática como arma.
Tüm ajanların yüzlerini oyun kartlarına bastırdığı bir çeşit hedef tahtası var. Hepimizi tek tek götürecek.
Ele mandou matar todos os agentes, fez um baralho de cartas com as nossas caras e está a derrubar-nos um por um.
Bizimle oyun oynuyorlar gibi bir his var içimde.
Sinto como se estivéssemos a ser enganados.
Oyun buluşması mı sandın bunu? Bu sana Başkomiser'inden görevini yapman için verilen bir emirdir.
Não vão brincar, vão cumprir ordens do vosso chefe.
Görünüşe göre oyun eline bir şey olmuş evlat.
Parece que te aconteceu algo à mão de jogar, filho.
Bu bir oyun değil.
Isto não é um jogo.
Dylan oyun tarihi vardırSalı günü Eli, Ve Megan bir diş hekimi vardırCuma günü randevu.
O Dylan vai brincar com o Eli na terça, a Megan tem dentista na sexta.
Oyun oynamak mı yoksa başka bir şey mi istersin?
Queres jogar a algo?
Aile hiç bir zaman oyun oynayan bir aile olmadı.
A familia nunca foi muito de jogos, senhor.
Bir oyun olmamasına rağmen.
Apesar de não ser uma representação.
- Onların önünde oyun oynama bir daha.
Não brinques à frente deles.
bir oyun daha 18
oyun 157
oyuncular 152
oyuncak 38
oyuncu 30
oyun bitti 163
oyunu 20
oyunlar 25
oyun oynama 28
oyun yok 20
oyun 157
oyuncular 152
oyuncak 38
oyuncu 30
oyun bitti 163
oyunu 20
oyunlar 25
oyun oynama 28
oyun yok 20