Parayı Çeviri Portekizce
20,956 parallel translation
Çalışmaktan nefret ediyor, parayı çok seviyoruz.
Porque odiamos trabalhar e adoramos dinheiro.
Parayı nereye gönderiyordu?
A mandar-te dinheiro para onde?
O parayı burada çalışarak kazanmadığını biliyordum.
Sabia que ele não ganhava aquele dinheiro todo a trabalhar aqui.
Artık parayı bulduğumuza göre efektlerle dolu bir film yapmalıyız. "
Agora temos, temos de lhes dar um grande filme de efeitos especiais. "
Parayı aldı mı?
Então, ela recebeu a transferência?
Sadece parayı nereye göndereceğimi söyle.
Diz-me, apenas, para onde enviar o dinheiro.
Parayı aldığımızda istediğine gider!
Com esse dinheiro, vai para onde quiser!
- Parayı ne yaptınız? - Hangi parayı?
- O que fizeste ao dinheiro?
Annenizin müzik dersi için verdiği parayı.
- Qual dinheiro? O que a tua mãe te deu para as aulas de canto.
Polislerden biri korkup itiraf ederse, silahı ya da parayı bulurlarsa ve para hareketlerini bize kadar takip ederlerse...
Se um dos agentes ceder ou se encontrarem o dinheiro ou a arma e ligarem tudo.
Parayı bize kadar izleyemezler. Daha değil.
Não conseguem ligar os fundos a nós.
Onları destekliyor verdikleri statüyü, parayı, yetkiyi her şeyi kabul ediyorsun.
E apoias isso e absorves tudo o que te dá, estatuto, dinheiro, controlo.
Peter Gramercy'in ofisine feragatname teklifi gönderin. Sana parayı ulaştırırım...
Eu, provavelmente, conseguir-te-ia...
Eğer ihlal ederlerse, seni dışlamaya çalışırlarsa, bu anlaşmanın bir değeri kalmayacak ve sana parayı ödemek zorunda kalacaklar.
Se eles te tentarem excluir, o acordo será anulado e terão que te pagar. Óptimo.
Parayı bana bıraktı!
Ele deixou-me o dinheiro!
- Şu parayı al.
- Aceita o dinheiro.
- Parayı al.
- Aceita o dinheiro.
Ev, onu biliyorum, parayı da buldum ama likit değil.
À casa, eu sei. Tenho o dinheiro, mas não está disponível.
Gelip bir şey istiyorsun, parayı gösteriyorsun ben de onu satıyorum. Sadece bana oyun oynamayın.
Só não me fodam.
Yarın sabah ilk iş pislik Larry'nin dükkanına gidip parayı tezgaha koyup ona... -... saydırmak istiyorum.
Amanhã de manhã, vou entrar na loja do Larry, pousar o dinheiro no balcão e obrigá-lo a contar.
Al o parayı.
Leva o dinheiro.
Eğer grafiti karşıtı bir şeyler söylememi istiyorsan bana o parayı getir.
Se quiser que faça uma dança contra os graffitis arranje-me esse dinheiro.
Francisco senin parayı kabul etmediğini söyledi.
O Francisco disse que não aceitarias o dinheiro dele.
- Üstünü giyin çünkü gidip kardeşime bu parayı iade edeceğiz.
- Significa que vais buscar as tuas coisas e depois vamos devolver este dinheiro ao meu irmão e depois...
Önce parayı alın.
Consigam esse dinheiro.
Unutma, parayı teslim ederken onu tutuklamamız gerekiyor.
Lembrem-se : prendemo-la quando entregar o dinheiro.
- Parayı aldınız mı?
- Têm o dinheiro? - Temos.
Eve koşar, parayı alıp gelir, öderim.
Vou buscar dinheiro, volto e pago-te.
Evet $ 1,000 ve Hitler'in Yahudileri öldürmeyi emrettiğini dokümanlarıyla bana kanıtlayan kişiye bu parayı vermeye hazırım.
Sim, US $ 1.000, e eu estou disposto a dar US $ 1.000 a qualquer um, qualquer um, que me possa mostrar um documento que prove que Hitler ordenou a morte dos judeus.
Parayı da kaybettim.
E perdi o roubo.
Parayı yarına istiyorum! Avukatım mı?
Quero o dinheiro amanhã.
Beni iyi dinle seni Ermeni müsveddesi eğer parayı ödemezsen sadece avukatımı yollamış olmamı dilersin.
O meu advogado? Ouve lá, seu monte de esterco arménio. Se não pagares, vais desejar que eu só tivesse mandado o advogado.
Tony parayı yarın sizin mekana getirir.
O Tony leva-vos o dinheiro ao escritório amanhã.
Sadece bana göre parayı ayıyla savaşan kişinin alması lazımdır.
Eu apenas... acho que a pessoa que luta contra o urso deve ser a pessoa a obter o mel.
Neden böyle salak saçma sorular soruyorsun? Evet parayı çantaya koydum! Oh, bir anda David kodumun Copperfield'ı oldun yani
Depois nunca mais quero ver essa cara merdosa à minha frente.
Parayı veren düdüğü çalar.
Quem paga é que faz as regras.
- Ama ana şirket parayı çekmeye kalkışırsa...
- Mas se a Flagship se tentar retirar...
O kadar parayı bir kez görenin de daha fazlası için gözü dönüyor.
E paga muito bem, assim que se apanham com dinheiro, ficam desesperados por continuar.
Parayı nasıl kazanacağız peki?
Como vamos fazer dinheiro?
Bana istediğimi vermeden o parayı almak istiyorsunuz.
Que tem de conseguir, sem me dar o que quero.
O zaman her şey gerçekte olmayan bir parayı sürekli olarak borç veren bankaların etrafında dönmüştü.
Tudo girava à volta dos bancos que emprestavam dinheiro, que realmente não existia.
Eğlence merkezinin kirası için yeterli parayı toplamamız lazım.
Temos de ganhar o suficiente para pagar a renda do estúdio de gravação.
Mafyanın istediği parayı vermeyi reddedince Bay Breda ve adamları ailesinin önünde Bay Hobbs'a işkence ettiler. Vücudunu paramparça ettiler ve parçalarını nehre attılar.
Ele recusou-se a pagar subornos à máfia, então o Sr. Breda e este homem torturaram o Sr. Hobbs em frente da família dele, cortaram o corpo em pedaços, e atiraram os pedaços ao rio.
Ahmak herif parayı önden verdi.
O burro do Yuppie pagou antecipadamente.
- Andrius, parayı toparlıyorum.
Andrius, já quase tenho o dinheiro.
Ama sana kurtarıcı değil de istilacı gözüyle bakılıyorken bu iş biraz zor. Yerel hükümetin en çok parayı verenin olduğunu adım attığın savaşın yüzlerce yıldır devam ettiğini ve sen gittikten sonra yüzlerce yıl daha devam edeceğini anlayınca bu iş zor.
Mas é um pouco mais difícil quando és visto como um invasor na vez de um libertador, quando o governo local está à venda pela oferta maior e percebes que a guerra na qual entras-te já ocorre há centenas de anos
Elbette parayı seçecekti.
Claro que ele aceitou o dinheiro.
Alabildiğimiz kadar silahı, mermiyi ve nakit parayı almalıyız.
Precisamos de agarrar no que conseguirmos... Armas, munições, dinheiro...
Parayı toparlayana kadar açılış gecesi falan yok.
Estarei lá. Não haverá estreia até juntarmos o dinheiro.
Parayı ne zaman alacağız?
Quando seremos pagos?
Önce bir parayı bulayım da.
Sim, depois de encontrar o dinheiro.