And she was gone translate Turkish

She had a third stroke and she was gone before they even got the doctor on the phone.

- Doktora telefon edene kadar üçüncü bir kriz alıp götürmüş.

One night he went home and she was gone.

Bir gece eve geliyor ve karısı gitmiş.

I turned around and she was gone.

Arkamı döndüğümde çoktan gitmişti.

Went into the washroom, took my Rollie off, set her on the basin stepped back to shake the dew off my lily turned around, and she was gone like that.

Tuvalete gittim, Rolex'imi çıkardım, musluğun yanına koydum... geri çekilip şeyimi kurusun diye biraz salladım... bir de döndüm ki, saat pır diye uçmuş.

So, I went into my sister's room and she was gone.

Kardeşimin odasına gittim yoktu.

I went to get her and she was gone.

Ona bakmaya gittim, ama yoktu.

I woke up one mornin'... and she was gone.

Bir sabah uyandığımda o çoktan gitmişti.

A couple of days ago, I left the window open, and she was gone.

Birkaç gün önce camı açık bırakmıştım, gitmiş.

I just came back from the store with her styling gel, and she was gone.

Ben onun şekillendirme jeli için mağazaya gitmiştim, ve o gitmişti.

I came home one night, and she was gone.

Bir gece eve geldiğimde gitmişti.

Almost nine months later, you were here and she was gone.

Dokuz ay kadar sonra da sen geldin, o gitti.

! ? I was talking to her and now she's gone!

Onunla konuşuyordum ama şimdi gitti!

All we know is she was on this train and now she's... gone.

Tüm bildiğimiz bu trendeydi ama şimdi... yok.

I was pleased and surprised she had gone back to it

Tekrar başlamasına hem sevinmiş, hem de şaşırmıştım.

I caught a glimpse and then she was gone.

Kısa bir bakış yakaladım ve ondan sonra kadın gitmişti.

Estelle was so gone on him that she went down to Bourbon Street and had one put on her too.

Estelle ona öylesine tutulmuştu ki Bourbon Street'e gidip bir tane de kendine yaptırdı.

And when I found next day that she'd really gone... I was desperate.

Ve onun gerçekten gittiğinin farkına varınca umutsuzluğa kapıldım.

While she was gone, I looked around the jars and the cupboard for dough.

Gidince, para için kavanozları ve dolapları karıştırdım.

And when I wiped them away, she was gone.

Gözlerimi sildiğimde ise gitmişti.

One moment I had her, and the next moment she was gone.

Bir anlığına buradayken birde baktım kaybolmuş.

My mother would always go through my pockets and... my pants were on the bed that night... so she came in and swiped the money...'cause the next day it was gone

Annem hep ceplerimi kontrol ederdi. O gece pantolonumu yatağın üzerine bırakmıştım. Tabii o da odama girip parayı aşırdı çünkü ertesi gün parayı bulamadım.

Jules would no longer dread, as he had from the beginning... her unfaithfulness and that he might lose her... since she was gone now.

Jules artık ilk günden beri hep hissettiği korkuyu duymayacaktı... Catherine'in onu aldatacağı korkusu, sonradan da öleceği korkusu... Çünkü ölmüştü.

And all of a sudden she was gone.

Birden yok oldu.

It was a wonderful year but... it passed so quickly and then she was gone.

Çok güzel bir yıldı ama çok çabuk geçti, sonra da eşim vefat etti.

- And alone, but she was pretty far gone.

- Yalnız, kendi başına. - Ama dağılmıştı.

Paul and Yale left that girl with you... the night of the party, and when they returned... she was gone because she was dead.

Paul ve Yale kızı seninle bıraktı ve geldiklerinde gitmişti, çünkü ölmüştü.

And now the girl was gone, she figured there was nothin'to stop her.

Artık kız da gittiğine göre, önünde bir engel kalmadığını düşünüyordu.

The murderer'd have gone back to the gallery to see if she was dead and we can't rule out the possibility that he is a pervert.

Katil, olay yerine dönüp, kadının ölüp ölmediği kontrol etmiş olabilir. Ve saldırganın bir sapık olabilme olasılığını göz ardı edemeyiz.

Unfortunately, that was the afternoon of the murder, a Saturday, when she drove off to the house and she thought the key was gone from her key ring, but it turned up the next morning.

Pekala, pekala! Demek istediğin lanet şeyi anladım. Üzgünüm.

'I went back to my office after a week,'after the toughest few minutes of my life,'telling Tommy Ray's wife she was a widow,'and the kid that his daddy was gone forever.

'Bir hafta sonra ofisime gittim.' 'Tommy Ray'in karısına artık bir dul olduğunu...''... ve çocuğa, babasının sonsuza kadar gittiğini...''... söyleyerek geçirdiğim hayatımın en zor birkaç dakikasından sonra.'

Vipsania was the second and she's gone.

Vipsania ikinciydi ve gitti.

Her tongue was cut and she's gone crazy.

Dilini kesmişler ve delirmiş durumdaydı

And she ended up crazy herself, you know - - after my father was gone.

Ama babam ölüp gittiğinde deliren o oldu!

She was gone for good, and I never found out why.

Sonsuza dek gitti ve sebebini asla öğrenemedim.

And before the magic was gone she saw that the lion walked alone.

Büyü gitmeden önce aslanın tek başına yürüdüğünü gördü.

So one day, Mr. Wells, he sent Julian a telegram like it was from his mother, saying that she had died and gone to heaven.

Bu yüzden bir gün, Julian'a bir telgraf gönderdi. Annesinden gelmiş gibiydi. Öldüğünü ve cennete gittiğini söylüyordu.

She was with some man, and I just must've gone crazy.

Başka bir adamla beraberdi, aklımı kaçırmış olmalıyım.

She said I hadn't been gone very long... and I said how hot it was.

Çabuk döndüğümü söyledi. Ben de, çok sıcak, dedim.

She'd seen the dingo and the baby was gone.

O bir dingo görmüştü ve bebek yoktu.

And that day when you saw her in the bathroom With the traces of bandage across "her belly, she was six months gone then" You started streaming

Banyoda onun altı aylık hamile olduğunu fark ettiğinde çığlık atmıştın.

I think when his mom died he just couldn't believe she was gone, so he just iced her down and kept that old TV goin and did what he had to do.

Her halde annesinin ölümünü kabul edemedi. Onu buzla kapladı ve televizyonun sesini sonuna kadar açtı.

I can't help but think had she known about the plane wreck, she might have gone ahead and waited until he was dead.

Düşünmekten kendimi alamadığım şey, eğer uçak kazasından haberi olsaydı en azından o ölene kadar beklerdi.

But while I was gone, she wanted me on important business... and thought I had come here, owing to the card.

Ben tam gittiğimde, bana önemli bir iş vermek istemiş ve, kartvizit sebebiyle, buraya geldiğimi düşünmüş.

And then she was gone.

Ve sonra, gitti.

Her mama had gone to heaven when she was five, and her daddy was some kind of a farmer.

Beş yaşındayken annesi cennete gitmişti ve babası da bir tür çiftçiydi.

And just like that, she was gone.

İşte böyle. Bir anda, gidiverdi.

And just like that, she was gone out of my life again.

Sonra bir anda tekrar hayatımdan çıkıverdi.

And then she was gone.

Sonra, birden o yoktu artık.

She was empty and they had gone.

O boşaldı ve onlar gittiler.

Then she was murdered, and it was gone.

Sonra öldürüldü ve disket yok oldu.

She was dotty but she wasn't so far gone that she couldn't tell a stranger from her own flesh and blood.

Kaçık ihtiyarın tekiydi. Ama kendi kanından birini bir yabancıyla karıştıracak kadar bunamamıştı.