Not much else translate Turkish
256 parallel translation
And not much else.
Başka pek bir şey bulunmadı.
Not much else I can do.
Pek bir sey yapamam.
- And not much else means anything. - Thats right.
- Ve başka hiçbir şeyin önemi yok.
There's not much else you can do, honey.
Bundan başka yapabileceğin pek bir şey yok tatlım.
Not much else to eat on this ship anyhow.
Gemide yiyecek pek başka bir şey de yok zaten.
Well, there's not much else to do around here after dark.
Hava karardığında burada yapacak fazla bir şey yok da.
Well, there's not much else to eat around here, I'm afraid.
Ne yazık ki buralarda yiyecek başka şey yok.
There's not much else here to do, what do you wanna do?
Burada yapılacak çok fazla şey de yok. Ne bekleyebilirsin ki?
There's not much else to say, it's just another one of those things that bothers me.
- Söylenecek fazla bir şey yok. Sadece beni rahatsız etti.
Not much else I could do without supplies... paint, lumber.
Araç-gereç olmadan yapabileceklerim pek fazla şey değil... boya, kereste.
Not much else.
Pek birşey yok.
Not much else is known other than that the Night Slasher preys upon anyone.
Kesici'nin herkese saldırdığı dışında hiçbir şey bilinmemekte.
Not much else.
Başka bir şey yok.
And not much else.
Başka da hiçbir şey.
Not much else to say, except normally I write at home but construction noise next door has become so terrible,
Söyleyecek başka bir şey kalmadı. Normalde evde yazarım ama yan taraftaki inşaat sesi o kadar arttı ki şehir dışında tek odalı bir daire kiralamak zorunda kaldım.
Lots of snogging. Not much else I can remember, really.
Öpüşmekten başka pek bir şey yoktu.
Not much else, really.
Başka da birşey yok.
- Not much else to do on a Sunday.
- Pazarları yapacak çok fazla şey olmuyor.
Looks like we still have impulse power but not much else.
Görünüşe göre hâlâ itme gücümüz var ama daha fazlası yok.
Not much else.
Başka bir şeyden değil.
There's not much else to show you.
Size göstereceğim çok fazla şey yok.
- Not much else to do, is there?
Yapacak başka pek bir şey yok, değil mi? Bütün gün burada oturuyorsun.
We've not much else to look forward to, except old age.
Sonuç olarak geleceği düşünmekten başka bir çaremiz yok. Yaşlılık dışında.
There's not much else to do.
Yapacak fazla bir şey de yok gibi.
This stretch of road runs between Nowhere and Not Much Else.
Yolun bu kısmı... Hiçlik ile... Boşluk arasında uzanır.
Just there's not much else to photograph around here.
Sadece çevrede çekilebilecek birkaç daha fotoğraf yokmu diye oradaydım.
He was only six. There's a birth certificate but not much else.
Yalnızca 6 yaşındaydı ki bu iyiydi çünkü doğum belgesinden başka kaydı yoktu.
Not much else we can do, Doc.
Yapabileceğimiz fazla bir şey yok Doktor.
All you know is T-squares and drafting boards, and not even much about them or anything else!
Sadece gönyelerden, teknik çizim masalarından anlarsın... - O kadar!
I've got a pair of hands, not much else.
Benimse ellerim dışında hiçbir şeyim yok.
It's almost not right for me to get as much as everybody else.
Benim herkesle aynı yüzdeyi almam doğru olmaz.
When it comes to sports cars, or any cars for that matter I'm not much interested in anything else.
Söz konusu arabalar olunca, hele de spor arabalar aklımı başka bir şeye verememem normal.
Yes, I'll get his address from the records, of course, but I'm afraid there's not very much else that I know about the Count.
Evet, kayıtlardan adresini çıkarırım, elbette, fakat korkarım Kont hakkında bildiğim başkaca fazla bir şey yok.
Not so much, or else...
Fazla bir şey değil ya da neyse...
If we do not find as much money as we could wish we may make it up in something else.
Ama demek istediğim, eğer umduğumuz mal varlığını bulamazsak, bunu başka şeylerle telafi etmeyi deneyebiliriz.
There's not much else to bloody do here.
Burada yapacak çok bir şey kalmadı.
I grew up more or less like everyone else, getting used to being alone and to not thinking too much about happiness.
Eninde sonunda, herkes gibi büyüdüm. Yalnız olmaya alıştım ve mutluluk hakkında fazla düşünmemeye çalıştım.
Not much of anything else to tie this to DeMarco.
Bizi DeMarco'ya götürecek herhangi başka bir şey de.
I mean, what else could it be except that she's- - she's not around any more, and- - and it's astonishing, isn't it... how, how, how, how much, you know, she's- -
Yani o ortalarda olmayınca ne olabilirdi ki zaten? Hayatımı nasıl etkiliyormuş, şaşırtıcı değil mi?
Listen, this kind of stuff will make you sick. If you promise not to tell, I'll take you somewhere else... that's much more fun than the movies.
Eğer kimseye söylemeyeceğine söz verirsen, seni başka bir yere götürürüm sinemadan çok daha eğlenceli bir yere.
He left them with a stack of unpaid medical bills and not too much of anything else.
Sizin yerinizde olsam karısı ve çocuğuyla ilgilenirdim. Ödenmemiş bir sürü hastane masrafından başka hiç bir şey bırakmadı onlara.
There's not much else.
Noam Chomsky hakkında bir belgesel yapıyoruz
I'd very much appreciate it if I could go with just you and not everyone else.
Başkası olmadan, yalnız seninle gidebilirsem çok mutlu olacağım.
It means I'm not up to doing much else.
Demek ki yapacak fazla işim yok.
So oft it chances in particular men that for some vicious mole of nature in them as in their birth, wherein they are not guilty since nature cannot choose his origin by their o'ergrowth of some complexion oft breaking down the pales and forts of reason or by some habit, that too much o'erleavens the form of plausive manners, that these men carrying, I say, the stamp of one defect, being nature's livery or Fortune's star his virtues else, be they as pure as grace, as infinite as man may undergo shall in the general censure take corruption from that particular fault.
İnsanın kendisi için de böyledir bu. Çok kez bir kusur olur yaradılışında. Suçu da yoktur bunda kendi seçmemiştir çünkü doğuşunu.
But I'm not sure we have much else in common.
Başka ortak yanımız olduğuna emin değilim.
If you have this much control over the outside why not just have Bryson or someone else destroy the globe that keeps you prisoner?
Eğer dışarıyı bu kadar kontrol edebiliyorsanız neden sadece Bryson ya da başka biri sizi esir eden küreyi yok etmiyor?
Hurry, there's not much time, we must repair it or else we will all... die.
Acele edin, çok fazla zaman yok, bunu onarmalıyız, yoksa hepimiz... ölürüz.
And I know he's not responsible for Bartleby and Loki... because he's had just as much to lose by their return as anybody else.
Ve onun Bartleby ve Loki'den sorumlu olmadığını biliyorum. Çünkü onların dönüşünden hiç kimsenin olmadığı kadar zararlı çıkacak olan odur.
It's not good for much else tonight anyway.
Bu akşam başka bir işe yaramıyor.
Reminds you you're not much different than anybody else when it comes down to it.
İş o meseleye geldiğinde senin de başkalarından pek farklı olmadığını hatırlatıyor insana.
not much 1269
not much time 18
not much longer 28
not much to tell 24
not much to go on 18
else 102
elsewhere 63
not me 3274
not my type 47
not mine 939
not much time 18
not much longer 28
not much to tell 24
not much to go on 18
else 102
elsewhere 63
not me 3274
not my type 47
not mine 939
not mom 20
not my problem 145
not my baby 22
not men 17
not my business 24
not money 32
not my president 35
not my call 19
not more 51
not married 43
not my problem 145
not my baby 22
not men 17
not my business 24
not money 32
not my president 35
not my call 19
not more 51
not married 43
not my fault 59
not mad 22
not my mom 17
not many 102
not my mother 26
not my job 19
not my family 17
not myself 23
not my department 16
not my style 36
not mad 22
not my mom 17
not many 102
not my mother 26
not my job 19
not my family 17
not myself 23
not my department 16
not my style 36