English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ S ] / She was great

She was great translate Turkish

759 parallel translation
She was convinced that she was great and that all I needed was guidance on her part.
Kendisinin büyük olduğuna ve rehberliğine ihtiyaç duyduğuma inanıyordu.
- Didn't I tell you she was great? - She hasn't said anything yet.
- Onun harika olduğunu söylemedim mi?
She was great.
Ya ona ne demeli!
- Yeah, she was great.
- Evet. Harikaydı.
- She was great.
- Evet, harika bir kadındı.
And then, someday, when he's an old man and his grandchildren ask him about Mata Hari he must tell a great lie, say that she was a wonderfully good woman.
Ve sonra bir gün, yaşlı bir adam olduğunda ve torunları ona Mata Hari'yi sorduğunda... koca bir yalan söylemeli ve O'nun harika bir kadın olduğunu anlatmalı.
If she's such a great horsewoman, why was she thrown?
Eğer bu kadar mükemmel bir at binicisiyse neden attan düştü?
Perhaps Signor Guardi will make you into a great singer, as she was.
Belki Sinyor Guardi seni de teyzen gibi büyük bir şarkıcı yapar.
It was a great treat when she'd unlock them... and take them out and tell me all their stories.
Bunları tek tek dolaptan çıkarıp... hikayelerini anlatmasına bayılırdım.
She was a very great artist.
Çok büyük bir sanatçıydı.
Her death was doubtful, and but that great command o'ersways the order she should in ground unsanctified have lodge till the last trumpet.
Nasıl öldüğü anlaşılamadı. Yukarıdan gelen emirle geleneği bozmasaydık, kutsal topraklar dışında yatacaktı mahşer gününe kadar.
Great. She sure was terrific.
Kesinlikle muhteşemdi.
She was a great lady.
O harika bir kadındı.
It was like that old woman in Great Expectations... that Miss Havisham in her rotting wedding dress and her torn veil... taking it out on the world because she'd been given the go-by.
"Büyük Umutlar" daki yaşlı kadın, Bayan Haversham gibiydi. Yıpranmış gelinliği ve duvağı olan kadın, unutulduğu için dünyaya küsüyordu.
She was a lady of great wealth.
Büyük servet sahibi bir hanımefendiydi.
Just a little... like kissing my great grandma when she was dying.
Çok az. Tıpkı büyük ninemi ölmek üzereyken öptüğüm gibi.
She had a theory that behind every great man was a great woman.
Her başarılı erkeğin arkasında bir kadının olduğunu savunurdu.
It would certainly provide her with great comfort in her pld age if she was to fall in love
Eğer aşık olmuşsa bunun ona çok faydası dokunur.
- I was sure of that. - Great Scott, if we were foolish enough... to swallow that other venal belief... nobody would ever either adopt a child or even have children of their own... like that sweet little girl she has, for example.
- Tabii kimsenin evlat edinmemesi veya Rhoda gibi çocuk yapmaması gerektiği gibi saçma bir inanışa kanacak kadar aptal değilsek.
Oh, Dick, she was just great!
Dick, öyle harikaydı ki!
She had read that the Great Collodi was going on tour of the provinces.
Büyük Collodi'nin yörede tura çıkacağını okumuştu.
Finally, he asked her to send him a photograph, and Julia, with great trepidation, sent him a blurred snapshot taken long ago when she was 23.
Sonunda, onda bir fotoğrafını göndermesini istedi, ve Julia da, büyük bir çekingenlikle, yıllar önce 23'ünde iken çektirdiği bulanık bir fotoğrafını gönderdi.
I consulted an expert and found out what she really said was, she wished for me a great love.
Bir uzmana danıştım, bana ne dediğini açıkladı. O gece bana büyük bir aşk dilemiş.
One of them looked down, and among the empty beer cans and dead barracuda, she saw the long backbone of the great fish that was now just garbage waiting to go out with the tide.
Biri aşağıya baktı ve boş bira kutularının ve ölü bir barakudanın yanında artık çöpe dönmüş, med-cezirin kendisini derinlere çekmesini bekleyen balığın uzun omurgasını gördü.
And she was found dancing and singing in a cabaret by that man and he took her and built for her the great house in the Western Addition.
Bu adam, onu kabarede dans ederken ve şarkı söylerken keşfetti ve onu aldı ve ona Batı Addition semtindeki bu büyük evi yaptı.
She cackled so loud I thought a dog had gotten inside. But right there was this great big egg!
Gıdak gıdak gıdaklıyordu ben de ne oluyor diye bakmaya çıktım ve bunu buldum!
She will be in our city as the guest of Mrs Roland Kingston, whose great-grandfather, the Duke Vladimir, was related to the Archduke Maximilian Rupert Lupin of Morovia.
Şehrimizde Bayan Roland Kingston'un misafiri olacak. Kendisinin büyük büyük babası Dük Vladimir, Morovia arşidükü Maximilian Rupert Lupin'in akrabasıydı.
that was to make of Jill whether she wanted to or not a great star a queen, a freak a goddess.
Jill'in yapmak istediği ya da yapmadığı bir şey büyük bir yıldız bir kraliçe, bir ucube bir tanrıça.
- She was a great lady.
- Harika bir hanımefendiydi.
She that was great among nations has lost her glory.
Bu şehir uluslar arasında ne de büyüktü.
Even if I told you that she just stopped me from walking into a great big cobra and that she knew what she was doing?
Sana onun beni büyük kobraya doğru yürümemi engellediğini ve bunu yaparken ne yaptığını bildiğini söylesem bile mi?
And then she was tired of her isolation and caught up in the new age and gathered up in the great tide and wished to be part of the Revolution.
Ve sonra kendi yalnızlığından usanıp, yeni çağın büyüsüne kapılarak o büyük akıntıya bıraktı kendini ve İhtilal'in parçası olmak istedi.
She's a great danger. And it was not necessary.
O büyük bir tehlike ve bu gerekli değildi.
She spent hours studying the tapestry as it was slowly mended. In fascination, she watched the agile hands of the old man bring back to life the great black charger.
Duvar halısının önünde saatlerce büyülenmiş gibi duruyor o ihtiyar adamın halıdaki siyah ata yeniden hayat veren yetenekli ellerini merakla seyrediyordu.
Not to dispute your computer, Mr. Spock, but from what little you've told me, I'd say she was a pearl of great price.
Bilgisayarınla tartışacak değilim ama, bana anlattığınızdan çıkardığım, Gem'in müthiş pahalı bir inci olduğu.
Yes, she was all that. But whether the Vians bought her or found her makes little difference. She was of great value.
Vianlar onu buldu mu yoksa satın mı aldı bilmem ama, müthiş değerliydi.
Like the great love that Ingrid Bergman had for Bing Crosby... in The Bells of St. Mary when she was a nun, and he was a priest... and they loved each other from afar.
In The Bells Of St. Marry filminde, Ingrid Bergman'ın rahibeyken rahip Bing Crosby'ye duyduğu büyük aşk gibi ve birbirlerini uzaktan seviyorlardı.
She was to die of the great American plague :
Amerika'nın en büyük sorununa kurban gidecekti :
She gave a great audition. Man, was I proud of her.
Seçmede harikaydı, onunla gurur duyuyorum.
- No, she was in great pain.
Hayır.
I thought she was bitten by a Great Dane.
Danua tarafından ısırıldığını sandım.
She's a great friend of mine She was very sweet and kind to me.
Çok iyi bir arkadaşımdır. Bana karşı hep çok tatlı ve kibar davrandı.
Sally lived in Rome and she was a great...
Sally, Roma'da yaşardı ve harika bir...
She was a great lady, Ez.
Çok iyi bir hanımefendiydi, Ez.
Besides, she was a mother, and would have great comfort in the dressing, educating and dandling of their little Bryan.
Üstelik o bir anneydi ve küçük oğulları Bryan'ın... giydirilmesi, eğitilmesi ve şımartılması ona huzur verecekti.
She was a great.
Harika bir insandı.
She was a great friend of mine.
En iyi arkadaşımdı.
- She's the life of the ghetto no doubt. - She was once a great beauty.
Çok güzeldi bir zamanlar.
Regan's guilt was so great, she repressed everything.
Regan'ın suçluluk duygusu öyle büyüktü ki, her şeyi bastırdı.
Because well, as it turned out she was already dying and in great pain.
Sebebi sonradan ortaya çıktı ki zaten büyük acı çekerek ölmekteymiş.
She was a great ballerina.
Çok büyük bir balerindi.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]