So we can translate Turkish
17,393 parallel translation
So we can get every FBI email, text message, and document.
FBI'ın tüm mailleri, mesajları, belgeleri elimize geçecek.
I'm just... glad to finally see you so we can talk.
Sonunda karşılaştığımıza çok sevindim. Artık konuşabiliriz.
You don't have to make love to her, just get the calf out of there so we can raise it and slaughter it.
Sevişmenize gerek yok sadece buzağıyı dışarı çıkar ki, büyütüp katledebilelim.
Sylvester can't see, so we can't have distractions when driving.
Sylvester göremiyor yani sürüş sırasında dikkatimizin dağılmaması lazım.
So we can leave the Underworld.
- Yeraltı Dünyası'ndan ayrılabilirler.
So we can pass notes.
Birbirimize yardımcı oluruz.
So we can get the food as long as we can protect the people getting it.
Onları toplayacak kişileri koruduğumuz sürece mahsulleri toplayabiliriz.
Well, he's unfortunately dead, so we can't ask him anything, unless maybe you got some magic potion that can bring him back to life.
Maalesef öldü, onu canlandıracak sihirli bir iksirin yoksa soramayız yani.
The glue our unsub used is sold practically everywhere, so we can't isolate point of purchase.
Şüphelinin kullandığı yapıştırıcı hemen her yerde satılıyor, o yüzden alınma anını bulamıyoruz.
I had to get you healthy so we can do the transfer spell.
I biz transferi büyü yapmak, böylece sağlıklı almak zorunda kaldı.
Apparently every man she asked said it was stressful enough providing one orgasm, but multiples, forget it, so we can tell her to come back as soon as she finds someone.
Belli ki, sorduğu her adam tek orgazmı yaşatmanın bile yeterince stresli olduğunu, çoklusunu unutmasını söylemiş. O yüzden ona hemen birini bulup buraya geri gelmesini söyleyebiliriz.
Some toilet paper so we can stop using our bath mat.
Tuvalet kağıdı. Böylece banyo halımızı kullanmayı bırakırız.
Now remember, we have to be extra nice so we can get his support for our new dessert bar.
Şunu unutma, ona fazla iyi davranmalıyız yeni Tatlı Barımıza desteğini alabilmek için.
So we can stop talking about it.
Konuyu kapatalım artık.
Okay, look, we only got three days to prepare, so we can't afford to waste any more time, hmm?
Tamam, bak hazırlanmak için üç günümüz var yani boşa vakit harcamamalıyız.
But at least we should be grateful that we're alive like this. So we can drink together now!
O kadar şeyimiz var ama hâlâ samgyeopsal yiyip soju içiyoruz.
Now I have to hang out with her more to get a handle on the first few chapters so we can bid it out and see who wants it.
Şimdi onunla daha fazla vakit geçirip birkaç bölümün taslağını yazmalı, sonra teklif hazırlayıp kim ilgilenir, görmeliyim.
We're outside, sir, so we can only take this inside.
Dışarıdayız beyefendi, yani sadece içeri girebiliriz.
We have to put her in a coma so we can put a breathing tube in.
Onu komaya sokacağız ve böylelikle tüple nefes almasını sağlayacağız.
I'm waiting for him to finally apologize and admit that he was wrong so we can just fall back into each other's arms and go back to making other people feel bad about not being as in love as we are.
Özür dileyip hatalı olduğunu itiraf etmesini ve yeniden kol kola girip başkalarını bizim.. ... kadar aşık olamadıkları için üzmek istiyorum.
So we can start.
Böylece başlayabiliriz.
Well, if he did kill Phillip Harris, he's bound to be on guard, so we can't let him know that we are looking at him as a suspect.
Eğer Phillip Harris'i öldürdüyse defansif pozisyon alır, yani onun şüpheli olduğunu bilmesini istemeyiz.
He's gonna send us over a copy so we can see if any of the names connect to one of the New York murders.
Bize bir kopyasını gönderecek ki biz de bir bakalım isimlerden biri New York cinayetleri ile bağlantılı mı diye.
Listen closely to a classified conference call we recently intercepted between the FBI agents that so earnestly promise you fidelity, bravery, and integrity.
Yakın zamanda ele geçirdiğimiz size sadakat, cesaret ve dürüstlük sözü veren FBI ajanları arasındaki gizli konferans kaydını can kulağıyla dinleyin.
- Sorry for knocking on your door so persistently, but we can't find Dex, and all his matching luggage is gone.
- Kapınızı ısrarla çaldığımız için özür dileriz fakat Dex'i bulamıyoruz. Bavul seti de ortada yok.
So I have no idea if we're ever gonna find out who his real owner is, but if we don't, you can keep him.
Bir gün gerçek sahibini bulur muyuz bilmem ama bulamazsak sende kalabilir.
We're free to go through the portal when it opens, which means it's time to split my heart so you can leave with us.
Geçit açıldığında içinden serbestçe geçebileceğiz yani bizimle birlikte gelebilesin diye kalbimi ikiye bölmenin vakti geldi.
So we quickly go in, search his hard drive, see if we can find some shipping data that supports Mick's story.
Hızlıca içeri girip sabit diskini araştırırız Mick'in hikâyesini destekleyen bir sevkiyat verisi olup olmadığına bakarız.
So the cops can come in, arrest Grady and his men, and they all clam up before we know where the bio weapon may be?
Polisler gelsin, Grady ve adamlarını yakalasın ve hepsi biz daha biyo silahın olabileceği yeri öğrenemeden seslerini kessinler mi?
We can miss people so much that it feels like they're with us even when they're not.
Bazı insanları o kadar özleriz ki yanımızda olmadıkları halde öyle sanarız.
So, w can we help you?
Ee, size nasıl yardımcı olabiliriz?
So tomorrow, we're gonna have to find a spot where we can watch and not be seen.
Yani yarın olayı izleyebileceğimiz ama görünmeyeceğimiz bir yer bulmamız gerekecek.
Okay, so how many can we stitch into?
Tamam ne kadarına bağlanabiliriz?
Sheldon, I know that we've had our ups and downs, but I can honestly say that my life is so much more interesting because you are in it.
Sheldon, inişli çıkışlı bir ilişkimiz vardı ama gerçekten sen hayatımda olduğun için hayatım çok daha ilgi çekici.
You're all so tacky. I'm not sure we can hang out with you. Don't you have whiskey?
Hepiniz o kadar pejmürdesiniz ki sizinle takılabileceğimi sanmıyorum.
Just so that we can leave this on a good note.
Günü iyi bir şekilde noktalamış olalım diye.
We look at so much malware every day that we can just look at the code and straightaway we can say, okay, there's something bad going on here, and I need to investigate that.
Hergün birçok zararlı yazılımı inceler ve koduna bakınca... "Tamam bu kötü ve araştırmalıyız" deriz.
The purpose of the watch stations that you see in front of you is to aggregate the data coming in from multiple feeds of what the cyber threats could be, so if we see threats we can provide real-time recommendations
Görmüş olduğunuz bu gözetleme istasyonunun amacı,... birçok farklı kaynaktan gelen bilgileri toplamak,... ve hangilerinin tehdit olduğunu algılamaktır. Yani tehditlerin neler olduğunu bilirsek,... hem özel kuruluşlar hem de devlet teşkilatları için,... etkili koruma önerileri geliştirebiliriz.
And we could move in here with you so you would not be so alone and we can take care of everything.
Buraya taşınabiliriz, yalnız kalmazsınız, her şeyle de ilgileniriz.
So finally, Richard says, "Well, we can't possibly both be in black."
Richard sonunda "İkimizin de siyah giymesi mümkün değil" demesin mi!
We are here today so that Claudia can meet you and see the two of us together. That's it.
Bugün sadece Claudia seninle tanışıp ikimizi bir arada görsün diye buradayız.
So? We can still use it.
Ne olmuş?
Well, I know you want to raise your station so that we can be together.
Birlikte olabilmemiz için mevkinin yükseltmek istediğini biliyorum.
Yeah, we can't totally see each other's faces, so if we want to fight, we FaceTime on our iPads.
Birbirimizin yüzünü doğrudan göremediğimiz için kavga etmek istediğimizde İpad ile "yüz zamanı" düzenliyoruz.
So Millicent said we have to wait for the Ethics Committee to decide what we can do, and she said she doesn't think they'll respond until tomorrow.
Millicent ne yapacağımıza karar vermek için Etik komitesini beklememiz gerektiğini söyledi. Yarına kadar haber çıkmayacağını düşünüyor.
Something's bothering him though, so he wants to come by and see if we can help him out.
Bir şey canını sıkıyormuş, o konuda yardım edip edemeyeceğimizi öğrenmek istiyor.
Now, the tech's so powerful it can hear conversations from hundreds of miles away, then dig out that specific frequency amidst all the audio clutter so that we can hear it clear as day.
Teknoloji öyle güçlü ki yüzlerce kilometre uzaktaki konuşmaları yakalayıp sonra da onca ses karmaşası arasında o belirli frekansı ayıklayıp tertemiz dinleyebiliriz.
So bring her back to me and we can forget this ever happened.
Onu bana getirirsen, tüm bu olanları unutabiliriz.
So, we can continue now with a vote for the declaration on a local referendum regarding the expansion of the Turkowo lignite mine.
Şimdi, Türkowo linyit madeninin genişlemesi konusundaki yerel referandumla ilgili bildirime oy vererek devam edebiliriz.
[Beeping stops] We aren't sure exactly what or who we're looking for out here, so I figured, we can't be sure who's looking for us.
Neyi veya kimi aradığımızdan tam olarak emin değiliz.
- Moi. Okay, look, guys, I don't want my... workmates to know about my personal life, so can we not mention Jason at my house?
İş arkadaşlarımın özel hayatımı bilmesini istemiyorum o yüzden Jason'la evimde olanlardan bahsetmeyelim, olur mu?
so we can talk 27
so weird 79
so we're done 24
so we are 21
so we're even 45
so well 31
so we have a deal 18
so well done 18
so we're back to square one 28
so we thought 26
so weird 79
so we're done 24
so we are 21
so we're even 45
so well 31
so we have a deal 18
so well done 18
so we're back to square one 28
so we thought 26
so weak 25
so we wait 28
so we're agreed 16
so we're cool 21
so we're okay 18
so were you 70
so we're good 84
so were we 18
so we meet again 26
so we're clear 36
so we wait 28
so we're agreed 16
so we're cool 21
so we're okay 18
so were you 70
so we're good 84
so were we 18
so we meet again 26
so we're clear 36
so we go 16
so we 119
so we got 16
so we're gonna 18
so we're 46
so we agree 19
so we did 36
so we have 34
so we just 17
so we'll 17
so we 119
so we got 16
so we're gonna 18
so we're 46
so we agree 19
so we did 36
so we have 34
so we just 17
so we'll 17