So we have translate Turkish
16,829 parallel translation
So we have plenty of kind of currents running around in the internet that are unpredictable, in some cases unstoppable.
İnternette tahmin edilemez, bazı durumlarda durdurulamaz birçok eğilim bulunuyor.
So we have to find it.
Yani bunu bulmalıyız.
So we have to figure out another way to get rid of her, or we need to get rid of this scar.
Bu yüzden ondan kurtulmanın başka bir yolunu bulmalıyız ya da bu yaradan kurtulmalıyız.
So we have an understanding?
- Birbirimizi anlıyoruz, değil mi?
So we have been booked solid for a month.
Bir ay öncesinden dolduk.
So here we have a parallel presentation that shows the quotation connected to its original context.
İşte burada, alıntının asıl kaynağıyla birbirine bağlandığını gösteren bir paralel sunum görüyoruz.
- Show us. - Yes. So just like we humans have brains to basically process the incoming signals, we need to have computers, basically, which process all the signals from the lidars and the radars and the cameras.
Gelen tüm sinyalleri işlemek için insanların beyni olduğu gibi lidarlar, radarlar ve kameralardan gelen sinyalleri işlemek için bilgisayarlar var.
So it's really a matter of time before we have a large solar flare.
Dolayısıyla, büyük bir güneş patlaması görmemiz an meselesi.
Well, I think that the more one looks for planets in the universe beyond our solar system that are potentially places that might be hospitable to life, the more you appreciate the wonderful planet that we have here that allows us to do things like swim in an ocean, breathe the air without the help of our technology, and so, while I would like us to explore Mars more,
Bence, güneş sistemimizin ötesinde, evrende yaşama elverişli gezegenleri ne kadar çok ararsak, suda yüzmemize, teknoloji yardımı olmaksızın nefes almamıza imkan tanıyan gezegenimizin de kıymetini o kadar biliriz.
So, uh, we have a few minutes.
Yani birkaç dakikamız var.
So what do we have to do with The Beast?
Peki biz canavarla ne yapmalıyız?
But, I mean, we kept thinking, you know, "What could have been so bad that would've driven her to this?"
Ama düşünmeden duramıyorsunuz. "İntihara sürüklenecek kadar kötü ne yaşamış olabilir?" ARAMIZDAN ERKEN AYRILDI
So we both have a lot riding on this.
Yani ikimizin de büyük işe kalkıştık.
Okay, obviously I thought we'd have more time, so none of them are perfect, but I rated them out of 100, based on their age,
Pekala. Daha fazla zamanımız olduğunu sandığım için hepsi mükemmel değil ama onları 100 üzerinden değerlendirdim.
So far we have been able to confiscate 85 % of the shipments coming across the border.
Şimdiye kadar sınırı geçmeye çalışan sevkiyatların % 85'ine el koyabildik.
So we'll have to make sure that the gun is properly calibrated.
O yüzden silahın adam akıllı ayarlandığından emin olmalıyız.
So while we are gone, you will have the opportunity and the time to make a decision.
Biz burada yokken, bir karar vermek için fırsatın ve vaktin olacak.
So if he wanted to give me that engagement ring, we would have your blessing?
Yani o nişan yüzüğünü bana vermek isterse onayını alabilir miyiz?
I don't want you to get hurt, Keisha, and I don't know how much time we have, so you got to take this bag.
Zarar görmeni istemiyorum, Keisha ve ne kadar zamanımız kaldığını da bimiyorum. O yüzden bu çantayı almalısın.
So then we have no choice.
El mahkûm o zaman!
All I know is that Gabi and I have been trying to make this work for so long, but... doesn't look like we're gonna get the happily-ever-after we wanted.
Tek bildiğim Gabi ve ben bunu yürütmek için çok uzun zamandır uğraşıyoruz ama hiç de şu mutlu sonumuza ulaşacakmışız gibi görünmüyor.
So we are gonna have to use every trick in the book to uncover who killed Daniel Bardot.
Daniel Bardot'u öldüren kişiyi bulmak için kitaptaki bütün hileleri kullanacağız.
We have a lower center of gravity, so use it.
Yer çekimi merkezimiz daha aşağıda, kullan onu.
So now we're working on a plan to get one of our agents to infiltrate that foundation, which should give us the foothold that we have not had up until now.
Şu anda bir ajanımızın derneğe sızabileceği bir plan üzerinde çalışıyoruz ki bu da bize şimdiye dek bulamadığımız sağlam zemini sağlayacak.
I, uh, I can't believe he's gone. One of the big reasons we've been growing so quickly is because of the wonderful online videos that Emil and Karen have been putting together. We just love going viral.
öldüğüne inanamıyorum bu kadar kısa sürede bu kadar büyümemizin sebebi emil ve karen ın interenete beraber koydukları videolardı biz viral olma yolunda hidiyorduk yani enfeksiyöz hastalık sanırım şimdi erkekler şahlanıyordu ve sen de karın hepsini kendine kalmasını sağlama çalışıyon lütfen para benim için önemsiz haklısın
We need to talk to you. So, look what we have here. Looks like Sherborne wants to play hardball, huh?
senle konuşmamız lazım bak burda ne bulduk görünen o ki sherbone zoru oynamak istiyor?
I'm not scared of these government goons, and you shouldn't be scared either, because when it comes to ending the wage gap, the only thing we should fear is our own complacency. So, if you have to arrest me, arrest me. Okay, let's go, let's go, come on.
korkmamız gereken tek şey bizim kendimizi beğenmişliğimiz eğer beni tutuklamak istiyorsan, tutukla tamam hadi gidelim hadi bırak onu erkek zorba erkekler için çalışmak nasıl hissettiriyor?
So I have no doubt we will have a wonderful evening.
Harika bir akşam geçireceğimizden şüphem yok.
By insinuating yourself into our lives without disclosing any of this and without sharing whatever intelligence you have so that we might implement our own precautions, you've placed us in danger.
Bu olanlardan hiç bahsetmeden ve aldığın istihbaratı paylaşmadan hayatlarımıza gizlice sızdın. Bunları söylesen kendi tedbirimizi alabilirdik. Bizi tehlikeye attın.
Oh. So once we have a sketch, I'll forward it to you.
Çizim işi bittiğinde, onu sana gönderirim.
Your husband's in trouble, and we have to find him, so the best thing you can do is help us bring him in.
Kocanızın başı belada ve onu bulmak zorundayız bu yüzden yapacağınız en iyi şey onu yakalamamıza yardım etmek olacaktır.
Nieves's priors were for burglary, so we're thinking Trager may have chosen people based on their skills- - an arsonist for the office fire, a wheelman for the hit-and-run.
Nieves'in sabıkası soygunlardı. Trager'ın insanları yeteneklerine göre seçiyor olabileceğini düşünüyoruz. Mesela, ofis yangını için bir kundakçı, vur-kaç için bir dümenci.
We have to tread lightly, so I'm gonna reach out to my guys in the FBI and see if they can tell us what Napier's up to.
Sadece yavaş ve emin adımlarla ilerlemeliyiz, Ben FBI'daki adamlarıma ulaşacağım ve bakalım Napier neyin peşindeymiş söyleyecekler mi?
Not after we have invested so much.
Bu kadar yatırım yaptıktan sonra.
If we have a sinner in our midst he should be treated so accordingly.
Madem aramızda bir günahkar var ona hak ettiği muamele verimelidir.
All we have to do is reel'em in, so follow my lead.
Geriye sadece konuşmak kalıyor. Şimdi beni takip et.
Now, I don't have the keys yet, so we can't go in.
Daha anahtarları alamadım, o yüzden içeri giremeyiz.
You better hope we never solve this case, so you don't have to go home again.
Olayı çözmemiz için dua etsen iyi olur, böylece eve gitmek zorunda kalmazsın.
So now we have a chance to start again.
Şimdi yeni bir başlangıç yapma fırsatına sahibiz.
Actually, Haha, we have girls on the crew, so I say we call our-self "Justin's Boys and Girls".
Aslında ekipte kadınlar da var. Bu yüzden bence Justin'in Beyleri ve Bayanları diyelim.
- We should have the make and brand in an hour or so.
- Bir kaç saate marka bilgisine ulaşırız.
You don't have to make love to her, just get the calf out of there so we can raise it and slaughter it.
Sevişmenize gerek yok sadece buzağıyı dışarı çıkar ki, büyütüp katledebilelim.
We do have a heart like yours, but it's at St. Matthew's so we'd have to transport you.
Sizinki gibi bir kalbimiz var ama St. Matthew'da. Sizi oraya götürmemiz gerek.
Well, that's not an option so let's figure out what the hell you do have on hand here and how we're gonna manage this.
Böyle bir seçeneğimiz yok. O yüzden elinizde neler olduğunu söylersen ne yapabileceğimizi düşünürüz.
So I have no idea if we're ever gonna find out who his real owner is, but if we don't, you can keep him.
Bir gün gerçek sahibini bulur muyuz bilmem ama bulamazsak sende kalabilir.
So we just have to take it?
Bunu kabullenecek miyiz yani?
So, is knowing all this enough, or do we have to, like, do something?
Bunları bilmek yeterli mi yoksa bir şey falan mı yapmamız gerek?
So no matter what, we have not been involved in this investigation, cool?
Ne olduğunun önemi yok. Soruşturmayla ilgimiz yok. Harika!
We have evidence that your company has been developing these so-called war dogs for the U.S. military.
Şirketinizin, ordu için bu savaş köpeklerini geliştirdiğine dair kanıtlarımız var.
Sylvester can't see, so we can't have distractions when driving.
Sylvester göremiyor yani sürüş sırasında dikkatimizin dağılmaması lazım.
For the record, if not for my desire for plain creamer, you wouldn't have had honey in your pocket and we wouldn't have solved this, so...
Bil diye söylüyorum, sade krema sevmeseydim cebinde bal taşımayacaktın ve bu sorunu çözememiş olacaktık...
so we have a deal 18
so weird 79
so we can talk 27
so we're done 24
so we are 21
so we're even 45
so well 31
so well done 18
so we're back to square one 28
so we thought 26
so weird 79
so we can talk 27
so we're done 24
so we are 21
so we're even 45
so well 31
so well done 18
so we're back to square one 28
so we thought 26
so weak 25
so we wait 28
so we're agreed 16
so we're cool 21
so we're okay 18
so were you 70
so we're good 84
so were we 18
so we can 22
so we meet again 26
so we wait 28
so we're agreed 16
so we're cool 21
so we're okay 18
so were you 70
so we're good 84
so were we 18
so we can 22
so we meet again 26
so we're clear 36
so we go 16
so we 119
so we got 16
so we're gonna 18
so we're 46
so we agree 19
so we did 36
so we just 17
so we'll 17
so we go 16
so we 119
so we got 16
so we're gonna 18
so we're 46
so we agree 19
so we did 36
so we just 17
so we'll 17