English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ T ] / The deal

The deal translate Turkish

25,087 parallel translation
So who else profited when RNJ won the deal?
Peki, anlaşmayı RNJ'nin kazanmasından başka kim kârlı çıktı?
We tell them you've been holding back on us, the deal's out the window.
Bizden bilgi sakladığını söyleriz ve anlaşma bir köşeye atılır.
I didn't set up the deal. You're not seriously positing a reality in which any of this is my fault? Wait.
- Alışverişi ben ayarlamadım.
What's the deal with Pat?
- Pat ne ayak?
Here's the deal, Manuel...
Durum şu, Manuel...
Should we stay and complete the deal?
Kalıp anlaşmayı mı yapsak?
So here's the deal.
Gel anlaşalım.
That wasn't the deal.
Böyle anlaşmadık.
Well, the deal's changed.
Anlaşma değişti.
They didn't cut you out of the deal, did they?
Seni anlaşmanın dışında bırakmadılar değil mi?
I also bought in some other guys on the deal.
Aynı zamanda başka adamları da anlaşmaya soktum.
Did I tell you to bring all those people into the deal, including your friends?
Sana tüm o insanları anlaşmaya getirmeni ben mi söyledim arkadaşlarını dahil etmeni?
What do you mean, "the deal's off"?
- "Anlaşma sona erdi" de ne demek? - Hayır!
Well, I guess the deal is off.
Sanırım anlaşma sona erdi.
We held up our end of the deal, so... we'll take the jellyfish now.
Biz anlaşmanın üstümüze düşen kısmını hallettik, şimdi denizanasını alacağız.
That's the deal.
Anlaşmamız bu.
- What's the deal with you?
Olayın ne senin?
Here's the deal.
Şöyle yapacağız...
And if Cade accepts the deal, then... we're in the clear.
Ve Cade bu teklifi kabul ederse,... biz de kurtulmuş oluruz.
Oh, your timing's hilarious,'cause I just made the deal of a lifetime.
Zamanlaman harika tam da ömürlük bir anlaşma yapmıştım.
I'm honoring the deal.
Anlaşmamı onurlandırıyorum.
Here's the deal.
Anlaşmamız şu.
Your deal with the DA's Office is based on your full cooperation.
Bölge Savcısı'nın ofisiyle olan anlaşmanız tam işbirliği çerçevesinde geçerli.
As part of our efforts to determine who profited from the Colombian oil deal, we reviewed financial records from the day that it was announced.
Kolombiya petrol anlaşmasından kimin fayda sağladığını belirleme çabalarımızın bir parçası olarak, ilan edildiği tarihten sonraki finansal raporlara baktık.
Did I just literally... make a deal with the Devil?
Şimdi ben gerçek manada... Şeytan ile bir anlaşma mı yaptım?
So the new deal is this.
Bu yüzden yeni anlaşma olacak.
And you can't do that until you face the fact that you just got a really raw deal.
Ve o yaşadıklarınla yüzleşmeden de bununla başa çıkamazsın.
What's the big deal?
Bu kadar büyütülecek ne var bunda?
He made a deal with the detective on Kyle's case.
Kyle'ın davasıyla ilgili dedektifle anlaşma yaptığını.
But Mama said you were trying the best way you knew how to deal with a terrible tragedy and for me not to take it personally.
Ama annem bu trajediyle bildiğin en iyi şekilde nasıI başa çıktığını ve bunu kişisel olarak algılamamam gerektiğini söyledi.
Hmm. Hey, Pat, I know you keep saying that the dancing thing isn't a big deal, but i-it kind of is a big deal to me.
Pat, dans olayının önemli olmadığını söyleyip durduğunu biliyorum ama bence çok önemli.
Yeah, Jess, I will deal with you in the morning.
Evet, Jess. Seninle sabah görüşürüz.
I will deal with the two of you later.
Sizinle sonra ilgileneceğim.
You talk to us, and I'll talk to the D.A. about cutting you a deal.
Sen bizimle konuş, biz de bölge savcısıyla sana bir anlaşma önermesi için konuşalım.
The dean's list is a big deal.
Dekanın listesine girmek büyük iş.
I gathered the board this morning and we voted to remove your executive authority and kill the NSFNET deal.
Bu sabah yönetim kurulunu topladım. Oy birliği ile senin yönetimdeki yetkini almaya ve NSFNET anlaşmasını durdurmaya karar verdik.
Cost me a $ 30-million deal with the Saints.
Bana 30 milyon dolarlık anlaşmaya mal oldu.
You go out and you rob a few more Brink's trucks, you bring me the full asking price, we can sit down and talk about making a deal.
Gidip birkaç Brink kamyonu daha soyacaksın ve istediğim parayı getireceksin o zaman oturup bir anlaşma yapacağız.
He's the only guy I deal with.
Tek bağlantım o.
This is the type of insanity I have to deal with with the Democrats.
Demokratlarla uğraşmak zorunda kaldığım delilik işte bu tür bir şey.
I have too much to deal with in Washington, so I can't be here to Charlie you angels all the time.
Washington'da uğraşacak çok şeyim var. O yüzden sürekli burada kalıp siz meleklere Charlie'cilik yapamam.
That's the deal.
Anlaşma bu.
What's the big deal?
Ne olacak ya?
That girl you killed in a car accident a few years ago? By the way. Kind of a deal breaker.
Bu arada, birkaç yıl önce araba kazasında öldürdüğün kız anlaşmayı bozan bir durum.
That's the point of my deal.
Anlaşmanın bütün amacı buydu.
To get the twins back, I made a deal with the devil.
İkizleri geri alabilmek için şeytanla bir anlaşma yaptım.
I may have let the whole deal with God thing slip.
Belki de koşmaz. Tanrı'yla anlaşma olayını ağzımdan kaçırmış olabilirim.
The emotion-charged gong show of a child of divorce who may or may not have broken a deal with his dad by allowing his mum to stay on Earth.
Duygularına sahip çıkamayan çocuk annesinin dünyada kalmasına izin vererek babasıyla olan anlaşmasını bozmuş olabilir.
Hmm. And the "deal" with your dad?
- Peki babanla olan anlaşma ne oldu?
Because you think Dad is gonna forgive and forget about the fact that you broke a deal?
Sence sözünden döndün diye babamız seni af mı edecek?
I'll let you deal with the lightweight.
Ayyaşı sana bırakıyorum.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]