They have her translate Turkish
3,885 parallel translation
Prostitutes have to operate in the same grey zone as they always have.
Yani fahişeler her zamanki belirsiz ortamda çalışmaya devam edecekler.
And she wants her female associates to be equally committed, so that as soon as they have anything else in their lives- - in other words, sex- - she cuts'em loose.
Ve diğer kadın iş arkadaşlarından da aynı şeyi istiyordu onların hayatlarında başka şeyler olduğunda ise diğer bir deyişle, seks- - işten çıkarıyordu.
Do they have to write every day?
Her gün yazmak zorundalar mıymış?
Anyway, those ISIS idiots are doing security and for some inexplicable reason, they have to do that undercover, so...
Neyse, bu IŞİD salakları görevde ve her nedense, gizli görevdeler.
Cyril, duh, they have all kinds.
Cyril, her türden var orada.
They have not ruled it out but you are at the Queen's bosom now, so perhaps you can help influence her.
Henüz karar vermediler. Ama Kraliçe ile yakın olan sensin. Yani belki de onu ikna edebilirsin.
And from the amount of money they were paying her, you have to wonder what morals she wasn't willing to chew up and swallow.
Eline geçen bu kadar paradan nasıl bir ahlaka sahip olduğunu merak edebilirsiniz azarlanıp deliğe kapatılmış.
Show in court they have an undisclosed connection through the storage unit, her credibility's undermined.
Depodan dolayı gizli bir ilişkileri olduğunu öne sürün, kadının güvenilirliğini azaltın.
That they have no money and when you go out with them, you have to pay for everything?
Paralarının olmadığını ve onlarla takılırken... her şeyi ödemek zorunda olduğunu.
Do you have any idea what they might have talked about or what he might have said to her?
Ne hakkında konuşmuş olabileceklerine dair bir fikriniz var mı? Yahut onun Val'e neler söylediğine dair?
These ladies have battled through a long, brutal season to get here, and you better believe they're gonna leave it all on the track in this bout.
Bu hanımlar buraya ulaşmak için uzun ve acımasız bir sezon geçirdi. Sahada her şeylerini ortaya koyacaklarından emin olabilirsiniz.
Her mom seems to have just... disappeared into thin air, and when I called the state to see if they could help me find her foster family, they said I needed a court order to release the records.
Annesi öylece sırra kadem bastı ve koruyucu ailesine ulaşabilecekler mi diye polisle iletişime geçtiğimde kayıtlara ulaşmam için mahkeme kararı gerektiğini söylediler.
So what I said was, "Do you have any of her stuff?" And they said, "Well, I've been keeping up the bills on her storage lockers. " We wanna throw all the stuff out.
Onda hiç eşyası olup olmadığını sorduğumda bana onun eşyalarını bir depoda sakladığını ve biriktirme hastası olduğu için onları atmak istediklerini söyledi.
Here at Greendale, we accept all students, whoever they may be or have forgotten they were.
Greendale'de her öğrenciyi kabul ediyoruz, kim olursa olsun. Kim olduklarını unutsalar bile.
When they come up to see if everything's okay, they find the body they call the police, and you have probable cause.
Eğer her şey yolunda giderse onlar geldiğinde cesedi bulup polisi çağıracaklar ve senin de geçerli sebebin olacak.
They don't have her father.
Babası orada yok.
They have been ahead of us... Every step of the way.
Bizden öndelerdi her adımda.
Whoever murdered Rebecca Pearce might have just been finishing what they started three months ago.
Rebecca Pearce'i her kim öldürdüyse, üç ay önce başladığı bir işi bitirmiş olmalı.
They always have spares, in case someone spills a martini, or God forbid, gets trampled by a devil on horseback.
Birinin martiniyi dökmesi veya tanrı korusun şeytan zoruyla attan düşmesi halinde her zaman bir yedek takım bulundurulur.
The sum total of the destructive energy is far greater than what any of them would have been had they remained on their own, creating what meteorologists sometimes call perfect conditions for a deadly storm.
Yıkıcı enerjilerinin toplamı her birinin daha önce sahip olduğu enerjiden çok daha büyüktür. Böylece meteorolojistlerin de dediği gibi ölümcül bir fırtına için mükemmel durumu yaratırlar.
Are they really not gonna have a memorial for her?
Onun için gerçekten bir anma töreni yapmayacaklar mı?
And they would have made her an offer that she couldn't refuse.
Ona reddedemeyeceği bir teklifte bulunurlardı.
I'm making that speech, and I'm simply gonna explain to the crowd that love is everywhere and they have to surrender to the flow of the universe, you know?
Konuşmayı yapacağım ve kalabalığa basitçe sevginin her yerde olduğunu ve evrenin bu akımına teslim olmak zorunda olduklarını açıklayacağım.
Tell them if they pledge their swords to me, they shall have all they had before, and the Borgia estates I will divide among them.
Kılıçlarını ortaya koyarlarsa önceden sahip oldukları her şeye sahip olacaklarını Borgia arazilerini de onlara paylaştıracağımı söyle.
Every vehicle that came in was accounted for, so either they took her car or she didn't have one.
Otoparktaki bütün araçlar tamam. Ya kadının arabasını aldılar ya da arabasızdı.
They have eyes everywhere.
Her tarafta gözleri var.
They have called me every single day since you summoned them to the White House for this visit begging me to cancel this trip.
Onları Beyaz Saray'a çağırmandan bu yana her gün beni arayıp ziyareti iptal etmem için yalvardılar.
I should have told her and not been ashamed of what they'd say.
Maybury'i tekrar sorguya alabilirsin. Teşekkürler, efendim. Dr Blake hizmetimizde olan çok değerli birisidir.
I mean, they have everything there.
Yani, orada her şeyden var.
They must not have held her here that long.
Onu burada fazla tutmuş olamazlar.
They have my wife, and they're gonna kill her.
Karım ellerinde ve onu öldürecekler.
How long have they had her?
Ne kadar zamandır ellerinde?
And every time they say... "The dowager will be less than pleased"... you have to...
Her "Kontes hiç hoşnut kalmayacak" dediklerinde bir tane- -
No. They didn't have enough on her.
Hayır, yeterli delil yokmuş.
In my care they are tended to when sick, have as much security as might be afforded them anywhere in this world!
Benim gözetimimdeler. Dünyanın herhangi bir yerinde de olsalar güvenliklerini sağlar, hasta olduklarında her şeylerini karşılarım.
They would have needed, say, nine cells of two-pint jars each, to deliver a shock strong enough to kill a man.
Her biri bir litre on gram'dan 9 adet konulmuş. Bir adamı öldürmeye yetecek güçlü şoku sağlamış.
Protecting the Gulf's dugongs means that a few will have to carry satellite transmitters but each one weighs just half a kilo and tied around the tail, they do no harm.
Körfez deniz ineklerini korumak için birkaçının kuyruğunun etrafına her biri yarım kilo ağırlığında olan... uydu vericilerini bağlanmalı. Bu onlara zarar vermeyecek.
The nice thing about killing a drug dealer is they always tend to have what you need to erase the job.
Bir uyuşturucu kaçakcısını öldürmenin iyi yanı işi temizlemen için gerekli şeyleri her zaman onlarda bulabiliyor olman.
I mean, you have to put a coaster down on every surface, and the worst part is, they're all made out of pictures from Diddy's Instagram.
Yani, her yere altlık koymam gerekiyordu, ve en kötüsü de, hepsi de Diddy'nin Instagram'ındaki resimlerden yapılmaydı.
No, they have a book club that meets here every Thursday night, bring your own treats.
Hayır, her Perşembe akşamı burada katılanların bir şeyler, getirdiği bir kitap kulübü toplantısı var.
IAD lacked the sufficient amount of confidence needed to disprove her claim, so they wanted to move quickly to have this go away.
İçişleri, onun iddialarını çürütmek için yeterli delil bulamadı. Bu durumdan kurtulmak için ellerini çabuk tutuyorlar.
I have invited Scherbatskys from all over Canada, and they are Canuckin'nuts.
Kanada'nın her yerinden Scherbatskyler'i davet ettim ve hepsi kafadan kontak.
The super gay pageant they have every year at Rosalita's.
Her yıl Rosalita's'da yaptıkları süper gey yarışması.
But isn't that what banks are for and insurance, and all the other things that business owners have when they can't run to their family?
Ama bu iş sahiplerinin ailelerine koşamadıkları zamanlar için bankaların, sigorta şirketlerinin ve diğer her şeyin varolma sebebi değil mi?
The woman I shot at your place was a B613 agent, which means by morning they'll have collected her body.
Senin evde vurduğum kadın B613'dendi, bunun anlamı sabah olana kadar cesedini alacaklardır.
Whatever they are, we have to sell them.
Her ne boksalar, satmamız gerek.
It's like most of them have like five of everything, so they'd never call the police.
Ama sanki her şeyden beşer tane alıyorlar. Bir de asla polisi aramıyorlar.
They stole from me everything in this world that I have loved.
Dünya üzerinde sevdiğim her şeyi elimden aldılar.
So many have died because they loved her.
Bir çok kişi ona olan aşkından ölüyor.
Do they have to know everything? What?
- Ajanlar her şeyi bilmek zorunda mı?
It's always the soldiers that have the nightmares, they send in to do all the filthy work.
Askerler her daim kâbus görürler. Tüm pis işlere seni gönderirler.
they have 241
they haven't 69
they have no idea 25
they have nothing 20
they have guns 38
they have to 65
they have it 19
they have to be 24
here 35434
hermes 98
they haven't 69
they have no idea 25
they have nothing 20
they have guns 38
they have to 65
they have it 19
they have to be 24
here 35434
hermes 98
here we go 9033
hermano 85
hernandez 57
here you go 5858
heroes 83
hero 275
heroine 19
hers 94
herpes 52
herman 232
hermano 85
hernandez 57
here you go 5858
heroes 83
hero 275
heroine 19
hers 94
herpes 52
herman 232
herb 224
herald 31
heroin 209
herbert 132
hercules 220
herself 49
hershey 18
hertz 45
here we go again 374
herring 17
herald 31
heroin 209
herbert 132
hercules 220
herself 49
hershey 18
hertz 45
here we go again 374
herring 17
heroic 33
here goes nothing 99
here comes the sun 21
here comes the bride 39
here it comes 620
hermann 78
here we are 2264
here it is 2313
here she comes 366
here goes nothing 99
here comes the sun 21
here comes the bride 39
here it comes 620
hermann 78
here we are 2264
here it is 2313
here she comes 366