We have to try translate Turkish
1,230 parallel translation
We have to try something.
Bir şeyler denememiz gerek.
We have to try!
Denemeliyiz.
We have to try, Pilot.
Denemeliyiz, Pilot.
We have to try and contain it.
Denemeli ve onu durdurmalıyız.
You actually think you can sail your way down off the plateau, - in the balloon? - Well, we have to try.
Gerçekten bu platodan uçarak, balonun içinde çıkabileceğini mi söylüyorsun?
The intercepts have missing words and garbled lines, so to explain the decrypts, we have to try to interpret
Kayıtlarda eksik sözcükler, bozuk cümleler var. Mesajları anlamak için ne yapmaya çalıştıklarını yorumlamalıyız.
- We have to try to get along.
- Geçinmeye çalışalım.
We have to try to make it.
Oraya ulaşmalıyız.
We have to try to be happy again, you and I.
Ben ve sen, birlikte yine iyi olmalıyız.
Even if you can't see any possible way to save them, we have to try.
Kurtulmaları olasılıklardan biri değilse bile denemelisin.
We have to try again.
Tekrar denemeliyiz.
We have to try
Denemek zorundayız.
I think so, too, Seven... but we have to try not to judge their system.
Bu yüzden çok düşündüm, seven... Ama sistemlerini yargılamamalıyız.
We have to go back there, sir, and try and prevent this from happening.
Oraya geri dönmeliyiz, efendim, ve bunun olmasını engellemeliyiz.
Can we just try to have a conversation?
Konuşmayı deneyebilir miyiz?
When we get back home, we really will have to try this out in the sim.
Eve döndüğümüzde bu anı hatırlayıp güleceğiz.
If we don't do something and try to stop this guy... we will have to live with that for the rest of our lives.
Bu adamı durdurmaya çalışmazsak hayatımız boyunca bu vicdan azabıyla yaşayacağız. Tamam.
So we're gonna have to try fix this little problem straight away.
Biz de bu küçük problemi çözeriz.
Chief Sunday, we have every cook and shine boy in this camp... thinking they'll be next to try a stunt like this.
Şef Sunday, böyle bir macerayı denemeyi düşünecek her aşçı ve parlak çocuk bizim kampta.
We just have to try.
Biz sadece, denemek zorundayız.
No one's dared try it before, but we have to pay for it?
Kimse bunu denemeye cesaret edememişken, biz bunun için bir de para ödeyeceğiz.
No, we're in the driver's seat right now, and, you know, we just have to come out... ready to play next game, and, you know, try to put it away.
Hayır, şu anda şoför koltuğunda oturuyoruz, ve, bilirsin, diğer maçı oynamaya... hazırlanmamız gerekiyor, ve, işi bitirmeye çalışacağız.
That thing we have fought for 50 years to try to straighten out.
Bunu düzeltmek için 50 yıl mücadele ettik.
We add buckwheat, rye, we add bran to try and make bread because people are hungry, and we have to make a lot.
Komün'ün gazetelere gönderdiği mektuplar hiç olmadığı kadar yalanlarla doluydu. Gerçeği öğrendiklerinde isyancılar ne diyecek? Komün'ün dediğine göre, Versay ordusu püskürtüldü ve kaçmak zorunda kaldı.
We have sent samples to the lab to try to match the DNA.
Laboratuara örnekleri gönderdik, DNA eşlemesi yapılıyor.
We have an opportunity, you and me, but the fact that you're too scared to even try... ls my business.
Birlikte olmak için bir fırsat yakaladık. Ama sen denemeye korkuyorsun. Bu benim bileceğim iş.
At least we don't have to try and figure out what species our innocents are.
En azından masumlarımızın hangi tür olduğunu bulmamız gerekmeyecek.
But Saturday night at dinner, could we maybe try to have an apology for this?
Ama cumartesi gecesi yemekte, bunun için bir özür dileyebilir misin?
We just have to try and forget about them, and just go on being the best person that we can be.
Yapabileceğimizin en iyisi olmak için sadece onları unutmaya çalışmalı ve yola devam etmeliyiz.
Now... we just have to just... think for a second, try and figure out what happened to us.
Şimdi... Bir iki saniye oturup düşünmeli, bize neler olduğunu anlamaya, bulmaya çalışmalıyız.
I just figured since we have to see each other anyways all the time, we may as well try to get along.
D şündüm ki, madem birbirimizi sürekli görmek zorundayız, iyi anlaşmayı deneyebiliriz.
We'll have to try that.
Bunu bir ara deneyelim.
When we have learned all that we can, we will try to remove the Goa'uld.
İhtiyacımız olan bilgiyi aldığımız zaman Goa'uld'u ondan çıkaracağız.
You know I am not a religious man... but I believe this... if there is a wound, we must try to heal it... if there is someone whose pain we can cure... we must search till we find them... if the gods have chosen that we should survive... it will be for a reason.
Bilirsin, ben dindar bir adam değilimdir ama şuna inanıyorum :.. ... Ortada bir yara varsa, onu iyileştirmeye çalışmalıyız... Eğer acılarını dindirebileceğimiz birileri varsa onları bulana dek aramalıyız.
We might also have expected that you, Samuei Curtis... could have been a little more sensitive to our feelings... instead of being the first to come and try to take away ourJohnny.
Ayrıca senden bizim duygularımıza karşı biraz daha hassas olmanı beklerdik, Samuel Curtis. Buraya gelip Johnny'mizi bizden koparmaya çalışan ilk kişi olman yerine.
We have no alternative but to try and find out what it is.
Bunun nasıl olduğunu bulmamız gerek.
I have no reason to believe that Klaang is still alive, but if what the Suliban woman told me is true, it's crucial that we try to find him.
Klaang'in halen haytta olduğuna inanmak için hiçbir nedenim yok, fakat Sulibanlı kadının söylediği doğru ise O'nu bulmaya çalışmamız hayati önem taşıyor.
We'll have to try tomorrow.
Yarın uğraşmamız gerekecek.
That's why we both have to try.
Yapmaya çalışmamız gereken şey bu.
We have to at least give it a try, we have to give it a shot.
En azından denemek zorundayız, bir şans tanımalıyız.
Keep in mind that FTL is likely to have a large presence to make sure that we don't try what we are about to try.
Sydney unutma FTL yapacağımız şeyi başaramayacağımızdan emin olmak için, oraya bir sürü adamını koyacaktır.
Never happened. We have a witness who says he saw you try to kill her. What?
Onu öldürmeye çalıştığınızı söyleyen bir tanığımız var.
But if we can't put all that aside, and try to make Pacey's life easier now he might not have much of one.
Ama bunları bir kenara bırakıp Pacey'nin hayatını kolaylaştırmak için elimizden geleni yapmazsak onun hayatı bitecek.
We have a code of behaviour, and we try to obey it.
Bizim belirli davranış kalıplarımız vardır, ve onlara uymaya çalışırız.
- We have to try in vitro.
- Anlaşıldı.
And if we have any time at the end of class, I'm not promising because I want us to get to our breathing exercises but if we have time, we might try a spiky arrangement or two.
Ve eğer dersin sonunda vaktimiz kalırsa, söz vermiyorum çünkü nefes alma derslerimizi yapmamız lazım ama vaktimiz kalırsa, bir iki sivri aranjman deneyebiliriz.
We just have to try and make the day go as fast as possible so we can get back to Gamesphere.
Eğer günü hızlı bir şekilde geçirirsek, akşama oyun küresine dönebiliriz.
If there's anything we can do to make up for that now, we at least have to try.
Eğer bunu düzeltmek için elimizden gelebilen bir şeyler varsa, en azından denemeliyiz.
We'll have to try getting in through the launch bay.
Fırlatma rampasında içeri girmeyi denemeliyiz.
We'll have to try something more subtle this time, Zam.
Daha kurnaz bir yol bulmalıyız.
We'll have to try something else.
Başka bir şey denemeliyiz.
we have to go 1146
we haven't 212
we have 1448
we have to talk 296
we have a deal 218
we haven't met yet 21
we have a lot in common 51
we have no choice 232
we have it 62
we have a lot of work to do 49
we haven't 212
we have 1448
we have to talk 296
we have a deal 218
we haven't met yet 21
we have a lot in common 51
we have no choice 232
we have it 62
we have a lot of work to do 49