Rahat translate English
45,188 parallel translation
Bir sosyal hayat edinip arkadaşımı rahat bırakın.
Get a life. Leave my friend alone.
Ve sonra rahat edince, sadece içtim.
And then once I was comfortable, I just drank.
Bunu konuşup konuşmama konusunda rahat değilim.
Um, well, I don't know if I'm comfortable talking about this.
Çocuğun dünyadaki en iyi kişi olmasa bile, rahat bir yaşam verirsin ama çaldığını, aldattığını, yalan söylediğini ve hastalıklı bir sıçan gibi hastalık yaydığını anladığında ne yaparsın?
I mean, you make peace with the fact that your kid may not be the best person in the world, but what do you do when you find out she steals, cheats, lies and spreads disease like a plague rat?
Çocuğu rahat bırak, benim yaptığım gibi.
Kids need space, take it from me.
Baxter, onu rahat bırakıyor ve orada kafayı bulmaya başladı.
Baxter gave him space and he started getting high over there.
Nasıl öyle rahat oturursun ya?
How could you just sit there?
Hem bir başkomiser hem de kendi çocuklarımın babası olarak diyorum ki, Casey bulunup sağ salim ailesine teslim edilene kadar bizlere rahat yüzü yok.
As police superintendent and as a father with children of my own, I can guarantee no one here will rest until Casey is safely brought home to her family.
Sen sadece rahat ol.
You just relax.
Bu seni bir süre rahat tutar.
That should keep you comfortable for a while.
Rahat ol.
Relax.
Çin hapishanelerinin konforu nasıl... rahat mı?
How are the accommodations in Chinese prison- - nice?
Belki de daha rahat bir yerde devam etmeliyiz.
Maybe we should take this someplace more comfortable.
Bence yirmi yıldır başınızı yastığa rahat koyamadınız.
My guess is that you haven't slept a solid night in two decades.
Sonra da onu bir yere kapattırırsanız o korku uçar gider ve rahat uyuyabilirsiniz.
Of course, you get him confined, then, that fear goes away and you can sleep.
Gözlerini rahat bırak, öyle bak.
- Look, you just gotta relax your eyes. - Yeah.
Velet, bana tableti ver ben de seni rahat bırakayım.
Kid, just give me the tablet and I'll leave you alone.
Rahat ol.
- Have some faith.
Güvenli ve rahat olsun istiyoruz.
- We want it to be safe.
- Rahat.
[Lucy] Comfortable.
- Acayip rahat.
- Super comfy.
Rahat, evlat.
At ease, son.
Rahat ol, kardo, sadece sıcak sos.
Relax, bro, it's just hot sauce.
Yani bu, rahat ve otururken konuşmak için son şansın. Çünkü Pakistan'da insan hakları her zaman gözetilmiyor.
So, this is your last shot to talk in a comfortable, seated position, because in Pakistan, human rights are optional.
Başkalarına anlatmak konusunda rahat olmalıyız, değil mi?
But we should feel free to share them, right?
Ben böyle rahatım.
I'm comfortable with that.
Çıkabilecek bütün sorunlar içinse rahat ol... ben hepsini hallederim.
Oh, feel rest assured should any complications arise, I will make them go away.
Çok rahat değilim, ve açıkçası... mantığın sesi olmak için de hiç uygun biri değilim.
I'm not all that comfortable, and frankly, not suited to be the voice of reason.
Ben pek rahat hissetmiyorum.
I'm uncomfortable.
Biz Leonard'la yaşıyoruz, rahat bizim lügatımızda yok.
And we live with Sheldon, so the word "inconvenience" has really lost all meaning.
Ama Amy'le yaşadığımdan mı evde tek kaldığımdan mı rahat olduğumu nasıl anlayacağım?
How will I learn if I'm comfortable living with Amy or just comfortable because I'm in my own apartment?
Sen yokken yerine bile oturmazsak için rahat eder mi?
Okay, it won't be that bad. We wouldn't even sit in your spot while you're gone.
Bu deneyin senin için rahat ettiğin alandan büyük bir adım atmak olduğunu biliyorum.
Look, I know this experiment is a big step outside of your comfort zone.
Rahat mısın?
Comfy?
Beni rahat bırak.
Leave me alone.
Onu rahat bırakın.
Leave him alone.
Rahat ol, çavuş.
- Sergeant, relax, okay?
Pürüzsüz bir arazi varsa, bizim için daha rahat olur.
If it is smooth off-road, it's more comfortable for us.
Plaj arabamda rahatım.
I'm comfortable in my beach buggy.
O kendine has biri, sen de öyle, ama... onu biraz rahat bırak.
She has her stuff, and you have yours, but... you got to cut her a break.
Biraz rahat bırakalım.
We'll tuck this low.
Şık ve rahat.
Nice and comfortable.
Beni rahat bırak.
"leave me alone."
Diğer yerlerde rahat edemiyorum.
I'm not comfortable other places, okay?
Rahat Hollywood işinle dalga geçecektim fakat görünüşe göre bizden daha fazla tehlikeyle karşı karşıya kalıyorsun.
( GRUNTS ) ( CHUCKLES ) I was gonna make fun of your cushy Hollywood job, but it looks like you face more danger than we do. - Huh?
- Güzel, çünkü o ve durumu hakkında pek rahat olamıyorum.
- Good,'cause I was feeling a little... uneasy about him and the whole situation, really.
Pek rahat hissetmiyorum.
I don't really feel comfortable...
Eğer bu durumda rahat olacaksan...
If you're ever gonna get comfortable with this situation...
- Kundaklanmış gibi rahatım kuzen!
- Yeah, snug as a bug in a rug, cuz.
Rahat bir ortamda gerçek bir yıldız olabilirmişim, aksi halde çıldırıyormuşum.
So I'd be a star but in a comfortable environment,'cause otherwise I would freak out.
- Rahat ve kolay.
- Cozy.
rahat ol 368
rahatladım 62
rahatsız mı ediyorum 24
rahatsız ettim 55
rahat bırak beni 249
rahatlayın 102
rahatsız ediyorum 27
rahatsız etmek istemedim 25
rahatsız etmeyin 24
rahat bırakın beni 59
rahatladım 62
rahatsız mı ediyorum 24
rahatsız ettim 55
rahat bırak beni 249
rahatlayın 102
rahatsız ediyorum 27
rahatsız etmek istemedim 25
rahatsız etmeyin 24
rahat bırakın beni 59