English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Turkish → Spanish / [ S ] / Sadece

Sadece translate Spanish

482,374 parallel translation
Aklıma gelen sadece bir yer var.
Solo se me ocurre un lugar.
O sadece... benim hakkımda endişelendiğini söyledi.
Solo... solo dijo que estaba preocupado por mí.
Yani Ness olmadan, bu sadece...
Sin Ness, esto es...
Ama bu sadece 25 yılda bir olur.
Pero solo sucede cada 25 años.
Bense sadece bir tane yapabildim.
Yo le hice uno.
Bulmamızı sağlamayacağı kişiler sadece,
No solo seremos capaces de encontrar a Lucy,
- Ben sadece...
- Yo solo...
Ben sadece...
Solo...
Hayır, Sadece ağzımı oynatarak "Born to run." söyledim.
No, solo hice un playback de "Born to run".
Ve şimdi de, iki futbolcu birşeyler yapmak üzere. Sadece futbol takımının geri kalanın anlayabileceği bir şey.
Y ahora, dos futbolistas harán algo que solo tendrá sentido para el resto de los futbolistas.
Sadece Carter'ın evinde olan birşey, eğer hafif bir şeyler istiyorsan,
Lo que pasa es que, en la casa de Carter, si no quieres algo copioso,
Senin sadece parası umrunda.
Solo te interesa su dinero.
Flint, Michigan'dan musluk suyu sadece.
Solo es agua del grifo de Flint, Michigan.
Elinden geleni yap sadece.
Hazlo lo mejor que puedas.
Sadece mutluyum.
Estoy... feliz.
Sakinleşmesi lazım sadece.
Solo necesita tranquilizarse.
Sadece kıyafetimi değil.
No es solo mi ropa.
Biliyorsun sadece biz varız şuan, Zelena.
¿ Sabes? Solo estamos nosotros, Zelena.
Hem de damarın sadece başı.
Y es solo el principio de una veta.
Sadece yanlış karar vereceğini biliyordum.
Simplemente sabía que tomarías la decisión equivocada.
Sadece kıytırık bir cam parçası.
Es solo un trozo de cristal sin valor.
Sadece arkadaşa ihtiyacın var.
Solo necesitas algunos amigos.
Sadece kalçasını kırdığını söyledin sanıyordum.
Pensaba que habías dicho que solo se había roto la cadera.
- Sadece elveda diyordum anne.
- Solo estaba despidiéndome, mamá.
İnsan ilişkilerini düşünürsen insanlar sadece karşılığını almak için verir.
Si piensas en la mayoría de las interacciones humanas, la gente solo da para recibir.
Sadece söylenecek güzel bir şeydir.
Es solo agradable de decir.
Hayır, sadece başının belaya girmesini istemedim.
No, es que... no quería que se metiera en líos.
Sadece... Parti için teşekkürler.
Gracias por la fiesta.
Sen sadece...
Solamente...
Ben, uh, sadece onurun tadını çıkaracağım.
Solo disfrutaré de todo en tu honor.
Neden Trish, neden yapmıyorsun, neden sadece Bonus parasını emeklilik fonu içine koydu mu?
Oye, Trish, ¿ por qué no simplemente ponemos el dinero extra en nuestro fondo de retiro?
Sadece git.
Solo vamos.
- Sadece...
- Solo...
Sadece bir leke.
Solo una mancha.
Sadece onun önemli olduğunu bilmeli Toplantıyı hızlandırmamız için.
Solo deben saber que era lo suficientemente importante para nosotros acelerar la reunión.
Sadece görevdeydi.
Solo en la oficina.
Öyle değil mi, sadece ben mi, yoksa burada bir şey hissettim mi?
¿ Solamente soy yo, o estoy sintiendo algo aquí?
Sadece... gelip gelebilir misin?
¿ Puede solo...? , vamos.
Sadece salsa.
Solo es salsa.
Sadece...
Solo...
Ben merak ediyorum sadece merak ediyorum.
Yo... solo me preguntaba,
Tamam, sadece, deliğin ne kadar derin olduğunu bilmek istiyorum,
Está bien, solo necesito saber qué tan profundo es el hoyo,
Eğer akşam yemeğine çıksaydın, değil mi? Sadece aç olup olmadığını söyleyelim, tamam mı?
, si fueras a comer... no si fueras a salir a cenar..., si fueras solo, digamos que simplemente tuvieses hambre, ¿ cierto?
- Sadece denemek...
- solo tratando de...
Sadece sipariş verin.
Solo pedir.
Um, sadece bir telefon aldım.
Solo tuve una llamada.
Onlar sadece bir çeşit çekti, Ah, terk edilmiş bir akşam yemeği ya da benzin istasyonu.
Acaban de estacionar en una especie de restaurante abandonado o estación de gasolina.
Ah, sadece, uh, bir sürü, uh, Bir sürü evrak işi.
Solo mucho, mucho papeleo.
Sadece beni de Anthony gibi öldürmeyeceğinden emin olmak istiyorum.
- No. Solo quiero asegurarme de que no me mates como lo hiciste con Anthony.
Şu an burada olman güvenli değil, ben sadece, gitmen gerekiyor.
No es seguro que estés aquí ahora, y yo.. Tienes que irte.
- Özür dilerim, sadece...
- ¿ No puedes llamar?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]