Sadece bir tane translate Spanish
2,754 parallel translation
Sadece bir tane belirtisi yok.
No hay nada más sintomático.
Kuğu Tapınağında sadece bir tane patron var.
En Lan York Tze hay solo un jefe.
Sadece bir tane içerim.
No ya me permití uno.
Sadece bir tane mi? Kanada Maliyesi ile yeni görüştüm ve evet, Blind Data firmasıyla Jericho 11 dosyalarını yok etmek için yeni anlaşma imzaladılar
Acabo de hablar por teléfono con Rentas de Canadá y sí recientemente firmaron un acuerdo con datos ciegos para destruir los archivos de Jericho 11.
Sadece bir tane.
Pero sólo uno.
- Kaç tane anahtar var? - Sadece bir tane. Benimki.
Aquí está uno de la esposa, y otro del hijo, pero el pasaporte del ministro no aparece.
Hayır, sadece bir tane.
No, sólo uno.
İyi, tamam ama sadece bir tane. Kupaya ya da mouse pad'e ihtiyacımız yok.
Está bien, vale, pero solo una y no la necesitamos ni en una taza ni en una alfombrilla para el ratón.
Toplam dokuz boyut mu var, yoksa sadece bir tane mi?
¿ Hay 9 dimensiones... o solamente 1?
Sadece bir tane silah delisi gerçek mermi yürütmüş.
Solo necesito un tiro de munición real.
Bak, dokuz canlı bir kedi olduğunu düşünüyorsun ama değilsin. Senin sadece bir tane canın var.
Mira, sé que crees que eres el gato con nueve vidas, pero no lo eres... tienes una.
Bunlardan, haftada sadece bir tane almamı söyledi.
Me dice, que tome una de estas a la semana.
- Sadece bir tane meşalemiz var.
Solo tenemos una antorcha.
Yemin ederim, insanların peşine düşen sapıklardan değilim. Bana, gerçekten kafa dengi biri gibi geldin. Ve senin de bildiğin gibi, Kansas'ta sadece bir tane sağırlar okulu var.
Juro que no soy un acosador... sólo me pareciste genial... y sólo hay una escuela para sordos en Kansas City.
Sadece bir tane mi, efendim?
¿ Sólo uno, señor?
- Bize sadece bir tane lâzım.
Sólo necesito a uno.
Eşsiz bir döküntü çünkü sadece bir tane kaldı.
- Es terrible. - Es una basura única porque solo queda uno.
Boston bölgesinde sadece bir tane salhane varmış.
Sólo un matadero en el área de Boston.
Sadece bir tane.
Sólo uno.
10 dakika sonra, kampüsün diğer uçundaki dinler arası diyalogu desteklemek amacı ile yapılan bir mitingde arbede çıktı ve sadece bir tane Müslüman tutuklandı.
Diez minutos más tarde un altercado estalló en la otra punta del campus en una reunión dedicada a fomentar el diálogo interreligioso, y sólo arrestaron a un musulmán.
Sadece bir tane kaldı...
Está solo...
Burada sadece bir tane Alfa var.
Aquí solo hay un alfa.
Sadece bir tane tatlı almanı istedim.
Solo te estoy pidiendo una maldita taza de azúcar.
Dr. Magnus, sizinle beraber uçakta bu yaratıklardan sadece bir tane vardı, değil mi?
Dra. Magnus, había solo una de esas criaturas en el avión con usted, ¿ no es así?
Fakat orada sadece bir tane var.
Y ahí solo hay una.
Sadece bir tane silah var.
ya somos dos.
Sadece bir tane vardı.
Sólo uno.
- Sadece bir tane.
Solo uno.
Santana sırrımı öğrendi ve sadece bir tane dileği var.
Santana descubrió mi secreto y solo tenía un deseo. Bien, ¿ cuál?
Sadece bir tane dilek varsa, kesinlikle gerçekleşmesi gerekir.
Y con un solo deseo, tiene que hacerse realidad.
İki sincap durmadan ses çıkarıyorsa, bu muhabbet ediyorlar anlamına gelir. Sadece bir tane var.
Dos ardillas charlando significa que están teniendo una conversación.
Evet, ve hassas atomik kütlesinden ötürü,... sadece bir tane var.
Sí, y debido a su masa atómica precisa es el único.
Sadece bir tane yedim!
¡ Sólo me comí uno!
Sadece bir tane.
Solo una.
Sadece bir tane mermi vardı, ayrıca bunu yapan tetikçi mi bilmiyorum.
Sólo una y no estoy segura de que fue el tirador.
Tamam, ama sadece bir tane, ve ciddiyim.
Te lo juro. - Sólo uno. Lo digo en serio.
Sadece bir tane içtim.
He tomado una copa.
Sadece bir tane- -
Sólo uno.
Dün tarihli sadece bir tane var, Gretchen Cambridge'den.
Solo hay uno con fecha de ayer, de una tal Gretchen Cambridge.
Burası buz gibi ve sadece bir tane ısıtıcımız var.
Es helado aquí abajo y solo tenemos un calefactor.
Sadece bir tane var ve şu anda odama tv yerleştiriyor.
Bueno, solo tengo uno, y ahora mismo, esta poniendo una TV en mi alcoba.
Bir tane alıyorum sadece. Hadi gel.
Sólo me voy a comer uno, vamos.
Bende sadece siyah bir tane var.
Yo solo tengo ésta negra.
Sadece sırtım için bir kaç tane Vicodin aldım.
Me acabo de tomar unas vicodinas para mi espalda.
Tam ortada bir tane var sadece.
Sólo uno en el medio.
Sadece bir tane.
Solo uno.
Sadece bir şırınga izi var, sadece bir tane.
Hay sólo un punto de inyección, sólo uno.
Sadece üç tane hanımefendi olduğuna göre, hepiniz cazibelerinizi adilane bir şekilde dağıtmak zorunda kalacaksınız.
Señoras, deberán distribuir sus encantos equitativamente... ya que solo son tres. ¿ Lady Mary?
Şehirde sadece bir tane Wessex var.
Hay uno solo en la ciudad.
Sadece bir tane araba var, değil mi?
Es el único coche, ¿ no?
Atmakta rahat olduğun şeyleri atacağız sadece. Her seferinde bir tane. Her seferinde bir kutu.
Solo vamos a deshacernos de cosas con las que estés cómoda... una cosa cada vez, una caja cada vez hasta que hayamos vaciado toda la habitación y luego toda la casa.
sadece bir tane mi 18
sadece bir adam 18
sadece bir gece 27
sadece biraz 87
sadece bir kere 62
sadece bir 91
sadece bir kez 77
sadece bir yudum 20
sadece bir fikir 24
sadece bir dakika 169
sadece bir adam 18
sadece bir gece 27
sadece biraz 87
sadece bir kere 62
sadece bir 91
sadece bir kez 77
sadece bir yudum 20
sadece bir fikir 24
sadece bir dakika 169