Yalnız değil translate Spanish
2,125 parallel translation
Yalnız değil gibiyiz.
ES como si no estuviéramos solos.
Bence yalnız değil.
Él no está solo.
Yalnız değil.
No está solo.
Kocasının kumsalda çekilmiş resimleri. Tabii, yalnız değil.
Fotos de su esposo en una playa, y no estaba solo.
Ve yalnız değil.
Y no está sola.
Yalnız değil ama.
Excepto que ella no está sola.
Öyleyse Tobin bu işte yalnız değil.
Entonces, Tobin no trabaja solo.
Kocam, yalnız değil.
Mi marido, sólo que no es él.
- O zaman yalnız değil.
- No es la única.
Yalnız değil gibiyiz
Parece que no estamos solas.
Onun yanına bile yaklaşamazsın. O yalnız değil.
No vas a acercarte a él.
O yalnız değil.
No está solo.
Yalnız ve pek sık değil.
Sola... y sólo esporádicamente.
Yalnız yaşadığını söylemiştin, değil mi?
Dijiste que vivías solo, ¿ no?
Artık yalnız ve boşanmış değil, sadece normal hissediyordum.
Ya no me siento sola ni divorciada. Simplemente me siento normal.
- Değil mi? - Araba kiralayabilirim. Ve inan bana, yalnız başına seyahat etmek diğer her şeyden iyidir.
- uh - puedo rentar un carro y créeme que viajar solo golpea la alternativa mm, convéncete es que hubiera sido una magnífica oportunidad mía y de Ryan de explicarle a Leslie que nosotros causamos esto y no tu pero, nosotros no
Demek istediğim herkez arada sırada yalnız kalmak ister, öyle değil mi?
Digo a veces todos queremos estar solos, ¿ no?
Lisa'yı yalnız bırakmak istemeyiz değil mi?
No queremos dejar a Lisa sola, ¿ verdad?
Yalnızlık, soyutlanma ya da günün birinde hepimizin bedenin çürümesine karşı koyamayacağımız gerçeğini... bilmek de değil.
No es la soledad, el aislamiento... O saber que un día... todos vamos a sucumbir al decaimiento del cuerpo humano.
Bu yalnız içmediğim sürece bir sorun değil.
Mientras no beba solo no es un problema.
Geçen her dakika onunla yalnız demiştin değil mi?
Cada minuto que pasa, él está solo con ella, ¿ entendido?
Yalnızca iyi vakit geçirdiğin zamanı değil... Kavgalarınızı ve sorunlarınızı da.
No sólo los buenos momentos, sino también las peleas y los problemas.
Yalnız benim için değil, onun için de.
Y no sólo por mí sino también por ella.
Gece senin bodrumunda teknenle baş başa yalnız içki içmekte bir şey olduğundan değil.
No hay nada de malo en beber un wisky a solas en tu sótano... con un bote.
Bu şaka değil yalnız.
Ése no es un chiste.
Benim kızım yalnız öldü ama ben Kara'yı değil sizi suçluyorum!
Mi hija murió sola. ¡ Pero no culpa a cara, le culpo a usted!
Tamam, değil çünkü yalnızım ama kimsesiz değilim çünkü benim dostlarım var.
Está bien, no lo es, porque estoy sola pero no lo siento porque tengo amigas.
Sen güzel, zarif, şık bir kadınsın ve yalnız kalman mümkün değil.
Eres una mujer hermosa, elegante y fina y de ninguna manera vas a quedarte sola.
İhtiyacım olan yalnız kalmak değil.
No necesito estar sola. Necesito presión.
Blair'le bir partide buluşacağız ve öyle yalnız bırakılması gereken bir yer değil.
Me encuentro con Blair en una fiesta y no es el tipo de lugar dónde deba dejarla sola.
Sadece ben değil, onlar da yalnız.
Son personas solitarias. Yo no soy así.
- Artık yalnız çalışmıyorsun. Farkındasın değil mi?
- Ya no trabajas sola, ¿ lo sabes?
Bill, Bay Kalmen ile benim yalnız görüşmem sorun olmaz değil mi?
Bill, ¿ puedes retirarte y darme un momento con el Sr. Kalmen? - Para nada.
Seni yalnız bırakacak kadar sana güvenemem değil mi?
Si, bueno, no puedo dejarlos solos, ¿ no?
Bu herkese olur, çocuk. Yalnız sana değil.
A todos les pasa chico, no eres sólo tú...
yalnız ölmek iyi bir şey değil.
No es tan bueno morir solo.
Hem yalnız bütün ülkede sevilen bir hit şarkımız değil aynı zamanda neredeyse hiç bir şey göstermediğimiz, çarpıcı bir reklamımız vardı. "Gidecek uzun bir yolunuz var, oraya varmanıza yardımcı olmak isteriz."
Así que no sólo conseguimos un'hit'nacional también hicimos unos anuncios bastante destacables para la época porque no decían nada salvo, " Tienes un largo camino por recorrer.
Giydiğim karalar değil yalnız, sevgili annemiz, adetlere uyarak tuttuğum matem değil, iniltiler, sel gibi gözyaşları değil, dertli, kederli bir görünüş değil, takma, uydurma bir yüz değil, benim gerçek halimi anlatacak.
No son sólo mis ropas de luto, madre, ni el habitual atuendo de solemne negro, ni todas las formas, modos y aspectos del sentimiento, pueden mostrar mi verdadero sentir. Estos signos aparentan, es cierto, son todas acciones que un hombre puede fingir.
Şimdiye dek kimseye söylemedinizse bunu, yalvarırım, söylemeyin yine kimselere, bu gece de ne olursa olsun, aklınızda kalsın yalnız, dilinizde değil.
Os ruego a todos que si habéis mantenido secreto este prodigio hasta ahora, mantengáis aún vuestro silencio, y cualquier cosa que ocurra esta noche, confiadlo a vuestro entendimiento, pero no a la lengua.
Utanmalı değil miyim şu oyuncudan ki, sadece bir oyunda, bir acının gölgesinde yalnız,
¿ No es admirable que ese actor, sólo en una ficción, en un sueño de la pasión,
Bilmeni isterim ki "New York Kitap İncelemeleri", yalnız dikkat et "New York Times Kitap İncelemeleri" değil, Derrick Storm'un bu çağa ait- -
Te diré que The New York Review of Books y no The New York Times Book Review... The New York Review of Books dijo que Derrick Storm era la respuesta- -
Cesaret verici olan kısım yalnızca insanları geri getirmekle ve yeniden inşa etmekle alakalı değil. Aynı zamanda, Doğa Ana'yla da hesaplaşmamız gerektiğinin farkına varmış olmalılar.
Y lo realmente alentador no es sólo hacer que la gente vuelva a casa y ayudarlos a reconstruir, sino el reconocimiento de que tenemos que vérnoslas con la Madre Naturaleza.
Rod dünyanın en iyi rock and roll menajeri, yalnız para ve şöhret ve diğer saçmalıklarla alakadar değil.
Rod es el mejor mánager del mundo del rock. No lo hace por el dinero, la fama y toda esa mierda.
Evet, yani sen, bu adamla yalnız kalmak istediğinden emin misin, çünkü benim için kalmak sorun değil.
Oye, ¿ estás segura de que estarás bien sola con ese sujeto? Porque me puedo quedar.
Yalnız arpayla yapılandan hoşIanırım, karışımlı şeylerden değil.
A mí me gusta el whisky de malta y no esa mierda de blended.
Yalnız çok da ufak değil! Peki, tamam.
Sólo que no es tan asuntito.
- Evet ama yalnız o da değil.
- Sí, pero... no solamente eso.
Bu düşüş sonucu hayatta kalmak için yeterince güçlüler ancak burası yalnız kalmak için hiç de uygun değil.
Fueron lo suficientemente resistentes para sobrevivir la caída, pero este no es un lugar para quedar solo.
Yalan söyleme becerimizi yalnızca dış dünyaya karşı kullanacağız. - Birbirimize değil. - Anlaştık.
Sólo usaremos nuestro talento de mentirosos hacia el mundo externo, no entre nosotros
Eğer seni yalnız bırakırsam gidip yine suya atlarsın, değil mi?
Si te dejo sola... vas a saltar al agua nuevamente.
Bu işte yalnız olmadığını biliyorsun değil mi?
No estás en esto solo, ¿ sabes?
yalnız değilsin 86
yalnız değilim 65
yalnız değilsiniz 18
yalnız değiliz 23
değil mi 44479
degil mi 350
değil 1746
değilim 815
değildi 207
değilsin 303
yalnız değilim 65
yalnız değilsiniz 18
yalnız değiliz 23
değil mi 44479
degil mi 350
değil 1746
değilim 815
değildi 207
değilsin 303
değilmiş 21
değildir 62
değilmi 114
değiliz 102
değilse 32
değilsiniz 26
değil mi dostum 28
değil mi canım 39
değil mi anne 66
değil misin 154
değildir 62
değilmi 114
değiliz 102
değilse 32
değilsiniz 26
değil mi dostum 28
değil mi canım 39
değil mi anne 66
değil misin 154