Doğrusu şu ki translate French
103 parallel translation
Doğrusu şu ki, Kraliçenin geçen sene on iki tane sevgilisi vardı.
La reine a eu 12 galants l'année dernière.
Doğrusu şu ki, çok önemli bir delili saklamayı önerdi bana eğer bu zahmetinin karşılığını ödersem.
Il a proposé de dissimuler un indice si j'accédais à ses envies.
Doğrusu şu ki, onun hakkında pek bir şey bilmiyordum.
0K. A vrai dire, je n'étais pas calé.
Doğrusu şu ki, senin yanından hiç ayrılmadı.
La vérité, c'est qu'il est toujours resté à tes côtés.
İşin doğrusu şu ki bilmiyorum.
Je ne sais pas, et c'est la vérité.
Doğrusu şu ki, epey yoruldum.
Je suis assez fatigué.
Doğrusu şu ki, herşeyi doğru yaptılar, herkesden iyisini yaptılar.
Quoi? Une heure de plus? - Un peu moins.
Sanırım doğrusu şu ki, insanlar özünde iyidir.
Non, c'est vrai. Je pense que les gens sont bons, au fond.
Doğrusu şu ki, burada Howard Hunt'ın herhangi bir şey aldığına dair bir kart yok.
À vrai dire, je n'ai pas de fiche de sortie pour M. Hunt.
Doğrusu şu ki, size borcumu asla ödeyemem.
Je ne pourrai jamais vous le rendre.
Doğrusu şu ki, Brian, Onlar işte tam şuradalar.
Ne cherche pas à savoir. De quoi est-ce que tu parles?
Doğrusu şu ki, Brian, Onlar işte tam şuradalar.
ALF, que se passe-t-il quand vous atomisez des cafards sur Melmac?
Doğrusu şu ki, insan değilim.
Je vais te dire la vérité, je ne suis pas une humaine.
Doğrusu şu ki.
Ce n'est pas ça...
Doğrusu şu ki terk ettiğinde Draim'in kalbini kırdın.
Le fait est que votre départ l'a blessé.
Andy benden bir şey sakladı, fakat doğrusu şu ki ben ondan her gün bir şeyler saklıyorum.
Andy m'a caché quelque chose, mais moi aussi je cache quelque chose, chaque jour.
Doğrusu şu ki, eğer benim SG-1'in yerini almama izin verirseniz...
En réalité, si vous m'autorisez à prendre la place de SG-1...
Doğrusu şu ki... onu satacağım.
En fait, je vais le vendre.
Onu tek başıma durdurmaya çalıştım ama doğrusu şu ki bu tek kişinin yapabileceği birşey değil.
J'ai voulu m'en occuper, mais les faits sont là.
Doğrusu şu ki, beni bu işe sen bulaştırdın.
En fait, je suis ici à cause de toi.
Çünkü gerçekten üzgün olduğunu biliyordum. Ama sanırım doğrusu şu ki, son günlerde gerçekten mutlu olduğunu farkettim. Dikkatimi çekti.
Je t'ai apporté... des fleurs parce que tu étais triste, mais en fait tu étais... très heureuse, ces derniers temps.
Ama doğrusu şu ki seninle aramızda ve seninle aramızda sorunlar vardı.
Mais ça ne marchait pas bien entre toi et moi. Et entre toi et moi.
İşin doğrusu şu ki, Tanrı bizi olduğumuz gibi sever.
La vérité, c'est que Dieu nous aime tels que nous sommes.
Gördün mü, bebek yüzünden olmalı, çünkü doğrusu şu ki, yalnızken nadiren başıma gelir.
Tu vois, ça a du être le bébé, parce que la vérité c'est que seul, ça ne m'était jamais arriver.
Doğrusu şu ki, gerçekten ne kadar kaçarsa babasını sağ görme şansı o kadar azalıyor.
En fait, plus il restera ici a se voiler Ia face, et moins il aura de chances de revoir son pere un jour.
Doğrusu şu ki, seninle biraz vakit geçirmesi ayaklarını yere bastırır diye umuyordum.
En vérité, je pensais que de passer un peu de temps avec toi... la ferait mûrir un peu.
Ama doğrusu şu ki bir dakika olsun kızımı veya başka bir kadını inciteceğini düşünmedim.
Mais écoute, la vérité c'est que... je n'ai jamais, jamais pensé une minute... que tu aurais pu lui faire du mal ou à quelque autre femme.
Doğrusu şu ki, raporun sadece ufak bir sarsıntı yapacak.
La vérité, c'est que votre rapport ne causera qu'un frémissement.
Ama doğrusu şu ki her zaman böyle bir şey yapmayı hayal ettim
Moi aussi, j'ai toujours rêvé de faire de telles choses.
Doğrusu şu ki, unuttum.
En fait, j'avais oublié.
Doğrusu şu ki, senin velinimetin, bana kafamı kestirecek diye korktum.
J'ai eu peur que votre bienfaiteur ne me fasse manger ma tête.
Doğrusu şu ki, bütün bunlar sırasında tek düşündüğüm... sendin.
Mais ce à quoi je pensais tout ce temps, c'était à toi.
Evet. Bu hayatımızın ölümsüz olduğunu düşündürmeye neden oluyor. Ama doğrusu şu ki..
Ouais, on pense toujours que l'on est invincible, mais en fait on est complètement vincible.
Ama doğrusu şu ki... kardeşlerim bana bütün gün yemek pişirttiriyor... ama taze yiyecek almam için para vermiyorlar.
Les frères me font cuisiner du ragoût tout le temps sans argent pour des ingrédients frais.
Doğrusu şu ki, hepsi onun suçu.
Et pour tout te dire, je la blâme.
Doğrusu şu ki. Sen onu yaptın ve bana anlattın.
de suite. tu l'as fait et tu me l'as dit.
Hayır, doğrusu şu ki, onu tanımıyorsun.
Non, tu ne sais rien de lui.
Bu işe başladığımdan beri sahaya çıkmak istiyordum. Doğrusu şu ki bunu mahvetmek istemiyorum.
Je voulais aller sur le terrain depuis que j'ai eu ce job, et franchement, je veux pas tout foirer.
Seni bunca zamandır hep tehlikeye attım, ama doğrusu şu ki, Ashley, seni incinmiş olarak göremeye dayanamıyorum.
À chaque seconde qui passe, je te mets en danger, mais en vérité, je ne supporterais pas que tu sois blessée.
Doğrusu şu ki, kurtarılması gereken sensin, sıradan bir yaşamadan, utançtan.
En vérité, vous êtes celui qu'il faut sauver, d'une vie de médiocrité, de honte?
Bak üzgün olabilirsin, ama doğrusu şu ki bekaretini bu şekilde kaybetmek istemezdin.
Tu es peut-être vexée, mais la vérité c'est, ce n'était pas comme ça que tu voulais perdre ta virginité.
- Doğrusu şu ki : Kimse neyin otizme yol açtığını bilmiyor.
La vérité, c'est que personne ne sait ce qui cause l'autisme.
Doğrusu şu ki, Tyler ve Betty ailemi canlandırmaları için tuttuğum oyuncular.
Betty et Tyler sont des acteurs que j'ai engagés pour faire semblant d'être ma famille.
Doğrusu şu ki, kocam benim planımla evlenecek kadar şanslıydı. Benim planım.
En fait, c'est mon mari qui a eu la chance d'épouser un projet, mon projet.
- Sanırım doğrusu şu ki biz sadece hepinizi biraz daha yakından tanımak istedik ve ben hepinizin kocamı biraz daha yakından tanımanızı umuyorum. Çünkü bu adamla ilgili bir şey varsa futbolu sevdiğidir. Futbolu sever.
Je crois que la vérité est que on voulait vous connaître mieux et... j'espérais que vous apprendriez à connaître mon mari parce que une chose est sûre sur cet homme c'est qu'il aime le foot il aime ses gamins coûte que coûte.
Kuru temizleme işimin kötü bir fikir olduğunu kabul etmek istemedim, ama doğrusu şu ki sen haklıydın.
Je n'acceptais pas que le pressing soit une mauvaise idée. La vérité est que tu avais raison.
Doğrusu şu ki, onu gerçekten hatırlamıyorum.
À vrai dire, je me souviens très peu d'elle.
İşin doğrusu şu ki bebeğimiz olamıyor.
Et, la vérité, c'est que... on ne peut pas avoir d'enfant.
Albert nasıl özür dileyeceğimi bilemiyorum doğrusu gerçek şu ki ben bir geri zekalıyım.
Je ne pourrai jamais assez m'excuser. La vérité, c'est que je suis un idiot. Je ne suis pas digne de lacer tes chaussures.
Bir kontrol manyağı olup çıkabiliyorum ama doğrusu şu ki senden gerçekten hoşlanıyorum.
Je sais que j'ai tendance à tout vouloir contrôler, et...
İşin doğrusu şu ki...
La vérité, c'est que...