Elbette ki translate French
1,660 parallel translation
Manderlay'de mücevher ve elbette ki para bulunmuyordu.
Aucun objet de valeur, a fortiori de l'argent, ne subsistait à Manderlay.
Elbette ki birçoğu diyecektir ki hayvanların acısı Yahudilerin, kölelerin çektiği acıyla karşılaştırılamaz.
Certains diront que la souffrance des animaux n'est pas comparable à celle des Juifs ou des esclaves, mais il existe une similitude.
Bir başka deyişle, balıklar sezgili hayvanlar, elbette ki acıyı hissediyorlar.
Les poissons sont des organismes doués de sensation, ils ressentent donc la douleur.
Elbette ki üniversite. Sen ne diyorsun?
Mais si, qu'est-ce que tu racontes?
Elbette ki hayır, bu çok gülünç.
Bien sûr que non, c'est ridicule.
Elbette ki kendimi o insanlara yakın hissedemedim.
Pas question de me retrouver associé à ces gens.
Elbette ki, İngiliz Hükümeti değildi.
Pas le gouvernement britannique, bien sûr.
Elbette ki, saygın KDH İlaç Şirketi değildi, ki bu şirket, yılın bu çeyreğindeki kazançların tadını çıkartıyor ve şimdi de Harare'deki ZimbaMed'den Dypraxa'nın Afrika'daki kullanım lisansını almıştır.
Pas la très respectable compagnie pharmaceutique KDH, bien sûr... qui a joui de profits records cette année... et qui a mis sous licence ZimbaMed de Harare... pour continuer à tester le Dypraxa en Afrique.
Elbette ki taşıyabiliyorum.
Si, je peux.
- Elbette ki.
Bien sûr!
- Elbette ki ne istersem alırım.
Bien sûr que je prends ce que je veux!
- Elbette ki biliyordun.
Tu savais très bien ce que tu faisais.
Ve elbette ki onu merak ediyorum.
Bien sûr que je pense à lui, c'est mon petit-fils.
Elbette ki, 18 yıl sonra Paris'ten ayrılmak ağırıma gidiyor.
Pourtant ça me coûte de quitter Paris, après 18 ans
Elbette ki buraya yürüyerek ulaşmak böyle uzun zaman alıyor.
Naturellement que cela prend du temps de venir ici à pieds.
Müfettiş Bucket, çocuğu ele verenin Skimpole olduğunu söyledi bana para için elbette ki bir de hastalık kapmaktan korktuğu içinmiş.
D'après Mr Bucket, c'est Skimpole qui l'a livré. Pour de l'argent et par peur de la contagion.
" Elbette ki birlikteliğimiz sona erdi.
Bien entendu, cela met fin à notre vie commune.
Elbette ki başkalarıyla da birlikte oldun.
Evidemment que tu as été avec d'autres hommes.
- Elbette ki öylesin.
- Bien sûr que tu l'es.
Elbette ki, benden hoşlanmazsın!
Bien sûr qu'elle ne m'aimerait pas!
Elbette ki, olay gazetelere ulaşana kadar,... Wales'teki akıl hastanesinden kaçan adamın "lokal pedofili cinayeti" olarak geçecek.
Bien sûr, le temps que les journaux s'emparent de l'affaire, il sera assassiné par un pédophile du coin. Il est dans un asile de fous à perpétuité.
Elbette ki, görebiliyorum.
Bien sûr que je peux.
Elbette ki bahsetmedim.
Bien sûr que non.
- Umurumda değil. - Elbette ki, umurunda. Yoksa neden burada olasın ki?
Arrête de faire semblant de t'en moquer.
Elbette ki.
Bien sûr.
Hayır, elbette ki değil.
Non, bien sûr que non.
Hayır, elbette ki hayır.
Non, bien sûr que non.
- Elbette ki öyle...
- Mais bien sûr.
- Elbette ki.
- Bien sûr.
Ayrıca, elbette ki, tali olarak dünyadaki en değer verdiğim kişinin doğum günü kutlamak maksadıyla da,
Et bien sûr, accessoirement pour célébrer l'anniversaire de la personne que je préfère au monde,
Elbette ki yapabiliriz.
Oui, bien sûr qu'on peut.
- Elbette ki, yapabilirsin.
- Si, tu le peux.
Ama kurşunun rotasını... açı, gidiş gücü, tahmini hızı ve elbette ki... yer çekimini düşünerek hesapladım.
Mais j'ai calculé la trajectoire de la balle... en prenant en compte l'angle, la force de l'impact, la vitesse estimée... et, bien sûr, la gravité. Bien sûr.
Elbette ki aramızda ciddi bir yaş farkı bulunuyor, ancak... Küçük sürtük.
Il y a bien entendu une différence d'âge entre nous...
Elbette ki önemli bir çağrıdır pislik, gidelim.
Ça l'est, fils de pute. Sors de là.
- Elbette ki, operasyon tamamlanana kadar ertelememe izin vermenizi istiyorum.
Bien sûr, je souhaite que vous la mettiez de côté jusqu'à la fin de l'opération.
Elbette istemiyorsun. Bunu ben istiyorum. Sen neden isteyesin ki?
Bien sûr que non, c'est moi qui veux ça.
- Elbette. Aslında, bana dedi ki...
En fait, elle m'a dit...
Şunu belirtmek isterim ki... Leavenworth'lü vatandaşların böyle bir yükü taşımasını... beklemiyorum elbette.
Et je veux qu'il soit bien clair que je ne compte pas sur les citoyens de Leavenworth pour endosser ce fardeau.
Elbette, tabii ki. Burada dönen bazı şeyler var.
II se passe quelque chose, ici.
- Var mı ki? - Evet, elbette.
- Tu en prends un?
- Elbette. Diyecektim ki... Flanders'ta iyi bir yöneltme işi çıkarmıştık Doktor.
- J'ai entendu dire qu'on chassait aussi les oiseaux à la pipée dans certaines régions, docteur.
- Elbette ki.
- lls me laissent une chance, mais si j'échoue, je sais pas ce que je vais devenir. - Oui.
Hımm, elbette, tabii ki. Ama evine dönmen istendiğini sanıyordum.
Oui, mais vous deviez pas rentrer?
- Tabii ki bayım. Elbette.
Mais bien sûr, Monsieur.
Oh evet, elbette, ayakkabılarımı ve gömleğimi çıkartmamın nesi büyük mesele ki.
Oh ouais, bien sûr, qu'est ce que ça peut faire si j'enlève mes chaussures et ma chemise?
İsmini söylemedin ki, elbette tanımıyorum.
Bien sur que je ne le connais pas parce que tu ne me dis pas son nom.
- Elbette. Belli ki aradığınızı arıyoruz.
Visiblement, nous cherchons la même chose.
" Elbette, S için hesaplamayı sonsuz tekil gruba yayınca, herkes için açıktır ki deham, ölümüm halinde- - beynimin Smithsonian müzesine verilmesini emreder.
" Naturellement, en étendant le calcul de S au groupe unitaire infini c'est évident pour tout le monde que mon génie requiert - après ma mort - l'inclusion de mon cerveau au Smithsonian.
Elbette. her Perşembe akşamı yayınlanıyor, nasıl kaçırırım ki?
Bien sûr c'est tous les jeudis soirs. Comment pourrais-je le louper?
Elbette görüşüyorum, fakat benim yerel planlamada kamu görevlisi olduğumu düşünüyor, ki bu da bir şekilde muhabbeti sınırlıyor.
Si bien sûr, mais elle me croit employé municipal, ce qui limite un peu nos conversations.