Ve senin translate French
32,588 parallel translation
Ben uyuduğum sürece Hades bebeği alamaz ve senin de anlaşmayı yok etmek için bolca zamanın olacak.
Pendant mon sommeil, Hadès ne pourra pas prendre le bébé, et tu auras tout le temps de détruire le contrat.
Seninle ve senin kariyerinle zaten bizim evliliğimizden daha çok ilgileniyordu.
Elle a toujours été plus intéressée par ta carrière et par toi... qu'elle l'était par notre mariage.
Kadim Torf kostümüne ve senin de solgun köle kıyafetine bakılırsa...
- et de ton esclave pale... - pas un costume. ... que vous êtes là pour voir "Les Défendeurs de de l'infini".
İki ay önce bu morgda bomba patladı ve senin yakın bir arkadaşın patlamada öldü.
Il y a deux mois, une bombe a explosé ici et une de vos amies proches a été tuée.
O, şirketteki hisseleriniz karşılığında sana sermaye veriyor ve senin koltuğuna oturuyor.
Il vous donne les fonds en échange de parts dans la compagnie et de sièges au CA.
Adı Scott Devereaux ve senin hakkında oldukça meraklıydı.
Il s'appelle Scott Devereaux et il a posé plein de questions sur toi.
Çünkü niye ayrıldığını biliyorum ve senin için seviniyorum.
Parce que je sais pourquoi tu pars et je ne pouvais pas être plus heureux pour vous.
Ve senin o küçük baloncuğunu patlatmak istemiyorum, küçük kız ama burada olmamın nedeni güya senden hoşlanmam değil ki onu da güya davranışlarıma bakarak tahmin etmişsin buradayım çünkü hayatım boyunca hiç bu kadar rahat olmamıştım.
Et je ne veux pas te décevoir, mademoiselle, mais je ne suis pas ici à cause de mon "supposé béguin pour toi, basé sur mes actions qui t'ont laissé penser que tu me plaisais." Je suis là parce que je n'ai jamais été dans un endroit aussi confortable de toute ma vie.
Geldim ve senin için onu kapattım.
Je suis entré et je l'ai éteint.
Hayır, kıçını kurtarmaya çalışıyorsun çünkü Hoover görev başındayken Kennedy neredeyse sokak ortasında vurulacaktı ve senin bundan haberin olması gerekiyordu.
Non, vous vous couvrez parce que Kennedy a presque été descendu dans la rue sous la surveillance de Hoover, et que vous auriez dû le savoir.
Ve senin de bildiğin gibi ben de ikinizi garsona çevirmek istiyorum.
Et comme tu le sais, je veux vous transformer toutes les 2 en serveuses.
Senin kahvaltı listen ve senin kahven.
Ton petit déjeuner. Un café à emporter.
Bu tabağın ortadan kaybolması ve senin hemen gidip şuradaki sevgili doktor için yenisini alman mümkün mü acaba?
Serait-il possible que vous perdiez ce plat et que vous deviez en refaire un pour le gentil docteur?
Bilincimdeki bir anlık boşluk ve bir şekilde... Senin geldiğini gördüklerinde aslında ne görüyorlar?
Qu'est ce qu'ils voient quand ils te voient arriver?
Sadece CD elemanını ve taslak gibi bir şey yaptılar, yüz terkip olayı. Ama yemin ederim senin adını asla söylemedim.
À propos du type au CD, et là ils ont fait le croquis ou le portrait robot, mais je jure que je n'ai jamais dit ton nom.
Bunu okuduğunu ve bunların senin eşyaların olduğunu doğrulamak için şuraya imza at.
Lis ça, confirme que ce sont tous tes objets, et signe juste là.
Bak, ne olursa olsun, senin burada olmandan mutluluk duyarım ve kendini sakat bırakmanı görmeyi de istemem.
Pour ce que ça vaut, je serais ravi de t'avoir parmi nous au lieu de te voir aller te blesser.
Görevim yüzünden birlikte olma şansımızı batırdığımın kesinlikle farkındayım ama burayı çok sevdim ve bunda senin büyük...
Je comprends totalement si tu penses que j'ai ruiné nos chances de faire que ça marche à cause de ma mission, mais j'aime vraiment ça, et la plus grande partie de ça,
Mel ve ben birlikte olmaya başladığımızda nerdeyse senin yaşındaydık.
Mel et moi, on est ensemble depuis qu'on a ton âge.
Ve vaktini öldürebileceğin bir şey olarak senin buraya gelmeni istedim.
Et je voulais que tu aies quelque chose pour t'occuper.
Presh'in ahşaptan yapılmış kabinleri ve özenle seçilmiş tabakları olabilir, Ama bu barın senin süslü barının asla sahip olamayacağı bir şeyi var.
Tu sais, "Presh" a peut-être des banquettes faites de bois recyclé, et des couverts artisanaux soigneusement sélectionnés... mais ce bar possède quelque chose que votre bar huppé n'aura jamais.
Caroline, sen film antlaşmanı imzaladın ve Max, senin de çorabını buldum.
Caroline, ton film va se faire, et Max, j'ai trouvé ta chaussette.
$ 100.000 ve bir el sıkışmayla uzaklaşmak zorunda kalırken, senin parlak fikrinle onun milyonlar kazandığını düşün.
Vous le voyez se faire des millions avec votre bébé, pendant qu'on vous vire avec 100 000 $ et une poignée de main chaleureuse.
Ama senin, Happy'nin ve Sly'ın duyarlı bir arkadaşı olmaya çalışıyorum çünkü birbirimizi anlıyor olmamız gerek.
Mais je... j'essaye d'être un ami compétent pour toi, pour Happy, Sly... parce qu'on est censés se comprendre.
Kendi işimi, senin işini ve Virginia'nın işini yaptım.
J'ai fait mon travail, le tien et celui de Virginia.
Adil olan bu çünkü beni hayata döndürmeyi reddeden senin oğlun. Ve sense çocuk parkındaki tek oyun arkadaşım James'i suya attın.
C'est un juste retour, sachant que c'est ton fils qui n'a pas voulu me ramener à la vie et toi, tu as dissous mon James le meilleur jouet existant.
Senin için geliyorlar ve seni bulacaklar.
Ils sont à ta recherche, et ils te trouveront.
Senin ve dahi ekibin hakkında yazılanları okudum.
J'ai lu à propos de toi et ta petite bande de génie.
Cesur olduğunu ve ağlamadığını biliyorum, şunu bil ki senin için ağladım.
Bien que je sache que tu es brave... et que tu ne pleures pas, sache que j'ai pleuré pour toi.
-... ve ben senin için endişeleniyorum...
- et je m'inquiète pour...
Hiç ihtiyaç duyulan tek kişi. Boyunca senin yanında oldu ve onu terk etti.
La seule personne dont tu as jamais eu beosin était à tes côté tout le long, et tu l'as abandonné.
Nerede olduğunu bilmek istiyorum Norma ve bunu senin söylemeni istiyorum.
Je veux savoir où il est, Norma, et je veux que tu me le dises.
Çünkü 12 yıldır kalbini kazanmak için her yolu denedim ; her yanlış ve kaybolmuş yolu. Fark ettiğim tek şey, senin başka birini istiyor olduğundu.
Pendant 12 ans, j'ai tout essayé... par tous les moyens de gagner ton cœur, pour comprendre que tu voulais quelqu'un d'autre.
Bayan Johnson ve kendimi kastediyorum ancak senin de orada olmanı isterim.
"On", je veux dire, Mme Johnson et moi, mais, - j'aimerais que vous soyez là aussi.
Senin buralarda olduğunu biliyordum. Bu iş kulağıma geldi ve kazanmanın iyi geleceğini düşündüm.
Je savais que t'étais dans le coin, j'ai entendu parler de boulot, une victoire, ça serait sympa.
- Fotoğraflar senin ve eşimin.
- Les photos... de vous et ma femme.
İrtibatların ve görüşmede bahsettiğin ünlü isimlerle senin için sorun olmamalı.
Tous ces contacts et noms connus que vous avez mentionnés? Vous n'aurez aucun problème.
Dün gece şöyle bir öngörüde bulundum sen Luis'in ofisine gidip bütün evleri senin sattığını ve benim sahtekârın teki olduğumu söylüyordun.
La nuit dernière, j'ai eu des visions de toi, allant dans le bureau de Luis, lui disant que tu avais volé tous ces listings et que j'étais une imposture.
- Sam ve erkek arkadaşıyla yaşamak senin için sorun değil mi?
T'es sûr que tu veux vivre avec Sam et son copain?
Sheldon gelecekte senin adına mükemmel şeyler olacağından eminim ve hepimiz bunu öğrenmek için can atıyoruz.
Sheldon, je sais que le futur te réserve de belles choses, et on est impatient d'en être témoin.
Sheldon, hayatımın çoğunluğunu görünmez hissederek geçirdim ama senin ve herkesin...
Sheldon, j'ai passé une grande partie de ma vie à me sentir invisible, mais t'avoir toi et tout le monde...
Onlar Glen'in çocukları, senin değil. Ve onlar annelerini kaybetti.
Eux ce sont les enfants de Glen, pas les tiens, et ils ont perdu leur mère.
Tam senin durumundaydım ve iyiyim.
Et j'étais exactement comme toi, et je vais bien.
- O da iyi olacak. Çünkü o da senin durumunda ve sen de iyisin.
- Il ira bien, parce que qu'il comme toi tu étais, et tu vas bien.
Senin burada olman ve onun olmaması bizi çok mutlu ediyor.
Mais on est ravis que vous soyez là, contrairement à elle.
Ben çok gençtim ve Lorelai da tıpkı senin gibi bir doğal afetti adeta.
J'étais jeune, et Lorelai était un peu comme toi, une force de la nature.
Bu senin evin, cipin ve bu da beni tanıştığımız gün götürdüğün hastane ve acil servis.
Il y a ta maison, ta jeep, l'hôpital où tu m'as emmenée le jour de notre rencontre.
Havadayken ve yerdeki herkes parmağıyla bizi gösterirken senin yanında uçmak çok değişik bir duyguydu.
On était dans les airs, les gens sur la plage nous pointaient du doigt, c'était différent de voler à côté de toi. Un instant,
Bu da demek oluyor ki ; senin stajyerini cerrahî hemşireni, anestezi uzmanını ve ameliyatını ben ayarlayacağım.
Ce qui veut dire que je t'assigne tes résidents, tes infirmières au bloc, tes anesthésistes, et ton bloc opératoire.
Kadınların en mübareği sensin ve mübarektir senin evladın İsa.
Vous êtes bénie entre toutes les femmes, et Jésus, le fruit de vos entrailles, est béni.
Ve... bu da bana kendimi senin için bir proje ya da çözmen gereken bir problemmişim gibi hissettiriyor.
J'ai l'impression d'être un projet ou un problème à résoudre.
senin adın nedir 33
senin adın ne 311
senin 814
seninle 184
seninle olmak istiyorum 35
senin için çıldırıyorum 35
seninle konuşmak istiyorum 561
seninle evlenmek istiyorum 67
senin yüzünden 95
senin adına sevindim 78
senin adın ne 311
senin 814
seninle 184
seninle olmak istiyorum 35
senin için çıldırıyorum 35
seninle konuşmak istiyorum 561
seninle evlenmek istiyorum 67
senin yüzünden 95
senin adına sevindim 78
senin için 556
senin derdin ne 338
seninleyim 95
seninle gurur duyuyorum 314
seninim 46
senin neyin var 538
seninle mi 82
seninle evleneceğim 47
senin adına çok sevindim 42
senin mi 196
senin derdin ne 338
seninleyim 95
seninle gurur duyuyorum 314
seninim 46
senin neyin var 538
seninle mi 82
seninle evleneceğim 47
senin adına çok sevindim 42
senin mi 196