Imkanı yok translate Portuguese
2,418 parallel translation
Seni bunlarla bırakmamın imkanı yok.
Nem penses que não vou deixar-te com estes tipos.
Böyle bir hazırlıktan sonra bunun imkanı yok.
Não, depois de todo o trabalho que tiveram.
Miles, bu da senin diğer aptalca teorilerinden biri, insanların bunu okulda yapabilmesinin imkanı yok.
Miles, essa é mais uma das tuas teorias estúpidas, não há maneira da malta fazer isso na escola.
Bu gece biriyle düzüşemememin imkanı yok.
Não há como não o fazer esta noite.
Bunu ona ulaştırmamızın imkanı yok.
Não temos maneira de chegar até ele.
Ona binmemizin imkanı yok.
Não há nenhuma maneira de nós entrarmos nisto.
Evet ama bir bayan ve vejetaryen olarak,... oraya girmemin imkanı yok.
Bem, sim, se eu fosse uma mulher e sou vegetariana, não há maneira de eu entrar ai.
Yapabilmenin imkanı yok!
Não podemos fazer nada!
Babamın bütün her şeyi sana bırakmasının imkanı yok.
É impossível que o meu pai te tivesse deixado tudo.
Çin Başbakanı kontrol edecekmiş ama bombalamasının imkanı yok ne kadar doğruyu söylesem de kâr etmiyor.
O primeiro ministro chinês vai mandar investigar, mas não há maneira de bombardear, não importa o quanto da verdade eu lhe disse.
Adam gelene kadar bitirmemizin imkanı yok. Bu haliyle de oturulmaz evde.
Não vai estar acabado quando o Adam voltar.
Orada yatmamın imkanı yok.
Não vou dormir lá por nada.
Benim çocuğum olmasının imkanı yok.
É impossível ser meu filho.
Bir hukuk fakültesine bile giremiyorsam baro sınavını geçmemin de imkanı yok.
E mesmo que conseguisse entrar na universidade de direito, não havia maneira de passar no exame da Ordem.
Capone gibi vergi kaçakçılığından ya da haraç almaktan tutuklanabilir,... fakat cinayet sebebiyle tutuklayabilmemizin imkanı yok.
Será preso por negócios ilícitos ou evasão fiscal como Capone, mas por homicídio? De maneira nenhuma.
Sonra dönüp şehir yolunda bu aracın gitmesinin imkanı yok dedi.
Então eles me disseram : "não tem como a gente andar com essa plataforma nas estradas do interior."
Bilgisayarı Laurel çalmadı, imkanı yok.
A Laurel não roubou o portátil. Nem pensar! A Laurel perfeita?
Bu sırada, senin gibi hayırsever birinin şehirde kedileri kepçelemek, çorbaları kısırlaştırmak gibi gönüllü işler yapıyor olmasının imkanı yok.
Entretanto, uma boa samaritana como tu deve ter feito voluntariado por toda a cidade. Cuidando de gatinhos, e distribuindo sopa.
İçinde bir mermi olmasının imkanı yok.
Não é possível que haja uma bala de verdade.
Bu projeyi Hawkins Gölü'nden buraya taşımak için çoktan 100.000 $ batırdım. Bunu tekrar yapmamın imkanı yok.
Já enterrei 100 mil na mudança deste projeto do lago Hawkins e não o vou fazer de novo.
Kızımın bebekleri çalmasının imkanı yok.
A minha filha não roubaria bonecas.
Gerçi kaç tane küvet olduğunu söylemenin imkanı yok.
Não há como saber quantas banheiras de hidromassagem existem.
Bu kadar fark edilebilir araçlarla.. .. bir yere gitmelerine imkan yok.
Estes gajos nunca iam fugir, num carro tão notável.
- İmkanı yok.
- Impossível.
Parça tesirli bomba kullanmasına imkan yok. Kastettiğim bu değil,...
- Não é uma guerra de colegas.
Veri tabanımızın Dünya'ya yaklaşan meteorları gözden kaçırmasına imkan yok.
Não há possibilidade do nosso banco de dados ter perdido isso. são muitos meteoros aproximar-se da Terra.
- İmkanı yok.
Sabe que não é possível.
Bu yüzden Vega'nın giriş ve çıkış kayıtlarını öğrenmemize imkan yok.
Nunca vamos encontrar registo de Vega a entrar ou a sair.
Saldırganın burada olduğumuzu bilmesine imkan yok.
O atirador não podia saber onde estávamos.
İmkanı yok seni sevmemin, eğer izin vermezsen bana.
É impossível Amar-te Se tu não me deixares
İmkanı yok.
É impossível
İmkanı yok.
É impossível, querido
İmkanı yok seni sevmemin.
É impossível Amar-te
Neyse, bu havada helikopterin gelmesine imkan yok.
De qualquer maneira, neste tempo, os helicópteros não vão voar.
Ama, Scott'ın "Project Dawn." ı bilmesine imkan yok
Mas não havia maneira do Scott saber do Projecto Dawn.
Kimi aradığımızı bilmemize imkan yok.
Não há forma de saber de quem estamos à procura.
" Gerçekten Alan'in oğlu olmasına imkan yok.
É impossível que seja filho do Alan.
Öyle bir şey olmasına imkan yok.
- É impossível isso acontecer.
- Neye benzediğini bulmaya imkan yok.
Não temos forma de saber como ele é.
İmkanı yok.
- Impossível!
Devon, burası harika ama burayı karşılamama imkan yok.
Devon, é espetacular, mas eu... Não posso pagar isto. Não estou ao teu nível.
İmkanı yok.
Nem pensar.
Bir tersane işçisi maaşıyla böyle bir arabayı almasına imkan yok.
Não há hipótese de o tipo pagar um AMG com salário de estivador.
Hayır. Tavuk çiftliğinde çalışmadığı sürece, böyle bir parazit kapmasına imkan yok.
Só poderia apanhar se trabalhasse perto de aves.
Başka şekilde düşünmene imkan yok.
Não há uma maneira de dizer isso.
Ama bunu anlamana imkan yok. Çünkü senin arkadaşların var.
Mas nunca entenderás isso porque tem os teus amigos.
Dışarıda bir yerlerde, küçük Jane'lerin olmamasına kesinlikle imkan yok.
Tem de haver uma Janezinha por aí.
Bunu yapanın Juice olmasına imkan yok.
Não pode ter sido o Juice.
Tom'un böyle bir kadınla ciddi düşünmesine imkan yok, değil mi? Evet.
É impossível que o Tom alguma vez tivesse algo sério com uma mulher assim, não é?
- İmkanı yok.
- Uh-uh, de jeito nenhum.
İmkanı yok.
Menos que isso.
imkânı yok 55
yoko 23
yokohama 35
yok artık 174
yokum 65
yok ya 124
yoksa 930
yok öyle bir şey 68
yoksa sen 40
yok ol 36
yoko 23
yokohama 35
yok artık 174
yokum 65
yok ya 124
yoksa 930
yok öyle bir şey 68
yoksa sen 40
yok ol 36
yoksa ben 17
yok mu 410
yok ki 29
yok daha neler 57
yoktur 42
yok canım 523
yok birşey 158
yoksa ne olur 26
yok bişey 18
yok oldu 57
yok mu 410
yok ki 29
yok daha neler 57
yoktur 42
yok canım 523
yok birşey 158
yoksa ne olur 26
yok bişey 18
yok oldu 57
yoktu 131
yok bir şey 967
yok musun 43
yoksa ne 75
yok et 47
yok yahu 26
yoksa o 24
yok etmek 16
yoksa seni öldürürüm 37
yok hayır 73
yok bir şey 967
yok musun 43
yoksa ne 75
yok et 47
yok yahu 26
yoksa o 24
yok etmek 16
yoksa seni öldürürüm 37
yok hayır 73