Mesele yok translate Portuguese
228 parallel translation
O zaman mesele yok.
Não é preciso.
Onunla evleneceğim. - O zaman mesele yok.
- lsso já melhora as coisas.
Ters takla atmadığın sürece, mesele yok.
Desde que não faças uma pirueta para trás.
Doğru kızı bulursan mesele yok.
Se se achar à garota adequada, tudo bem.
- Cemaat hoşnutsa mesele yok.
Se a paróquia agüentar, eu agüento.
Birbirimize bakmadığımız sürece mesele yok.
Contanto que não olhemos, um para o outro, não importará.
Eğer Bob'u, beni kızdırmak için kullanıyorsan, mesele yok.
Se estás a usar o Bob para me fazer ciúmes, tudo bem.
Mesele yok, peder.
Está tudo bem, Sr. Padre.
Yanılıyorsam, mesele yok.
Se minha hipótese estiver errada, nenhum mal terá sido feito.
- Mesele yok.
- Está tudo bem.
Gördüğüm kadarıyla sıhhatinizde mesele yok.
Pelo que vejo, a sua saúde é perfeita.
Hepsi buysa, mesele yok...
Se é só isso, então é fácil.
Ağırlık boruları ve uçları oradaysa mesele yok.
Sim, há uma ventosa, um berbequim e brocas, está tudo bem.
Ondan hoşlanıyorsan mesele yok.
Desde que goste dele.
Sadece sayıkladıysam mesele yok.
Se tiver sido só um delírio...
Mesele yok.
Tudo bem.
Pinkertonlar'la aramda bir mesele yok.
Não tenho desavenças com os Pinkertons.
Mesele yok o zaman.
Isso é chato.
Kiralık ordusu olan birini tanıyorsan mesele yok.
Se conheceres alguém que tenha um exército para alugar, óptimo.
Bak. Annen beni sana ısmarlamak istiyorsa benim için mesele yok. Ama bizimle gelemez.
Não me importo que a sua mãe me pague mas ela não pode vir connosco.
- Tamam mesele yok.
- Não faz mal.
Yasal yardıma başvurmadıkça mesele yok.
A única ajuda que me preocupa é a ajuda legal.
Tamam, onu gözlemem gerekmedikçe mesele yok.
Desde que não tenha de o vigiar a ele.
Beni hatırlıyor, kendini hatırlıyor, o halde mesele yok.
Ela sabe quem eu sou, sabe quem ela é, já basta.
Mesele yok, Bay Vincent.
Não tem importância, Sr. Vincent.
Radyo... Arada bir dinlerse mesele yok.
Rádio, não faz mal, é claro, mas com moderação.
Andıç geldiği sürece mesele yok.
Desde que eu receba o memorando.
- Sen öyle düşünüyorsan, mesele yok.
- Está bem. se tu achas, está bem.
Mutluysa mesele yok.
- Desde que ande feliz...
Alçak oldu... Çok alçak, ama boyun bir altmışsa mesele yok.
Está baixo... demasiado baixo, a não ser que se esteja a 1,7 m.
Fotoğrafçı bana sarkmadığı sürece mesele yok... ve hiç bir şey vermeden bir şeyler almak istemediği sürece.
Não há problema se o fotógrafo aparecer e quiser um servicinho.
Dert etme, mesele yok.
Não te preocupes. Não tem importância.
Kişisel hiç bir mesele yok.
É claro que é pessoal.
Bu kişisel bir mesele, toplumsal fikirlerle ya da politikayla bir ilgisi yok.
É um assunto pessoal sem relações filosóficas ou políticas.
Mesele şu ki fazla zamanımız yok!
A questão é que não temos muito tempo!
Çünkü bu mesele çözülmedikçe... ve kraliçeler koloniler kurup... üremeye başlamadan bulunup yok edilmedikçe... daha kaç kraliçe karınca üreyeceğini tanrı bilir. Dünyada hakim tür olan insanın soyu... bir yıl içinde... tükenir, değil mi doktor?
Porque, se não solucionarem, se essas rainhas não forem mortas... antes que criem prósperas colônias e Deus sabe quantas rainhas mais... o homem, enquanto espécie dominante na Terra... provavelmente, será extinto.
Şey... bu gerçekten mesele işte, kalacak yerim yok.
Por falar nisso, eu não tenho hospedagem.
Mesele şu ki, askerlik hayatınız boyunca akli dengenizin bozulduğuna dair bir şey yok.
A questão é que, durante a tropa, nunca sofreu de distúrbios mentais.
Bu mesele çözülünceye kadar hiç birinizin Paris'ten ayrılma izni yok.
Nenhum de vocês tem permissão para deixar Paris... até que este assunto esteja resolvido.
Nerede bilmiyorum, önemi de yok zaten. Asıl mesele şu. Amerikan filmi olduğu için saldırıyorlar, halbuki çok iyi filmdir.
O que importa é que atacaram um filme porque é americano, mas era um bom filme.
Mesele şu : Bunun hiçbir anlamı yok.
O que acontece é que não significa nada.
Şu köpeğin böyle yapmasına'neden olan davranışına karşı cesaretin var ve Verringer gibi ufak bir salakla konuşmaya... - Hayır, Verringer mesele değil Roger yüzünden. -... cesaretin yok mu?
Teve coragem para fazer o cachorro comportar-se... e não tem coragem de falar com um banana como o Verringer?
- Zararı yok, cüzdanlar mesele değil.
- Esqueçe as carteiras.
Bay Poirot'nun buna hakkı yok, bu özel bir mesele.
O Sr. Poirot não tem direito. É algo particular.
Çünkü önemli bir mesele. - Senin hayattan zevk alma kabiliyetin yok. Biliyor muydun?
Porque é uma questão importante.
- Mesele falan yok, anlaşıldı mı?
- Não há cena nenhuma!
Sır falan yok. Bütün mesele ette.
Não há segredo nenhum.
Mesele şu ki, bunun burada olanlarla ilgisi yok.
Só que não é relevante para o que se passa aqui.
Asıl mesele, bütün enerjini yok etmek üzerine konsantre etmekten geçiyor.
O truque disto é concentrares toda a tua energia. E deixá-la explodir num grande flash de destruição.
Sen beğendiysen mesele yok.
Só quero que estejas contente.
Ama mesele şu ve gerçekten bundan kurtulmanın bir yolu yok. Ne Lyle Kaffee, ne de Sam Weinberg, Birleşik Devletler v. Dawson ve Downey davasında savunmanın baş avukatı değiller.
Mas não há como negar que nem o Lionel Kaffee, nem o Sam Weinberg... são advogados de defesa no caso de Dawson e Downey.
yoko 23
yokohama 35
yok artık 174
yokum 65
yok ya 124
yoksa 930
yok öyle bir şey 68
yoksa sen 40
yok ol 36
yoksa ben 17
yokohama 35
yok artık 174
yokum 65
yok ya 124
yoksa 930
yok öyle bir şey 68
yoksa sen 40
yok ol 36
yoksa ben 17
yok mu 410
yok ki 29
yok daha neler 57
yoktur 42
yok canım 523
yok birşey 158
yoksa ne olur 26
yok bişey 18
yok oldu 57
yok bir şey 967
yok ki 29
yok daha neler 57
yoktur 42
yok canım 523
yok birşey 158
yoksa ne olur 26
yok bişey 18
yok oldu 57
yok bir şey 967
yoktu 131
yok musun 43
yok et 47
yoksa ne 75
yok yahu 26
yok etmek 16
yoksa o 24
yoksa seni öldürürüm 37
yok hayır 73
yok efendim 65
yok musun 43
yok et 47
yoksa ne 75
yok yahu 26
yok etmek 16
yoksa o 24
yoksa seni öldürürüm 37
yok hayır 73
yok efendim 65