Yalnız değilsin translate Portuguese
894 parallel translation
Yalnız değilsin, beyefendi de burada.
Mas não vais ficar sozinha.
- Yalnız değilsin.
- Não estás sozinho.
Asla yalnız değilsin, asla kopuk değilsin
Nunca está só, nem abandonado
Umarım şimdi yalnız değilsin, Martha, yanında James, Ann ve...
Parece que agora já não estás tão sozinha Martha, com o James, a Ann... e o Jacob.
- Artık yalnız değilsin.
- Já não estás sozinho.
Yalnız değilsin.
Não estás sozinha.
- Yapabileceğim bir şey varsa, yalnız değilsin.
Se quiser alguma coisa, não está sozinha.
Yalnız değilsin Paul, ben buradayım.
Não está só, Paul. Estou aqui.
Yalnız değilsin.
Não estais sós.
Yalnız değilsin, değil mi?
Não estás sozinha, é isso?
Yalnız değilsin.
Não está.
Hayır, evlat, yalnız değilsin.
Não, meu filho, não está só.
Korktuğunu biliyorum ama yalnız değilsin.
Eu sei que estás assustado... Mas não estás sozinho.
Artık yalnız değilsin.
Já não está sozinha.
İnan bana yalnız değilsin. Hayatım boyunca daha önce hiç böyle bir şeyle karşılaşmamıştım umarım bir daha da karşılaşmam.
Eu sei disso, mas acredita que nunca estive numa situação destas em toda a minha vida nunca mais voltar a estar.
Yalnız değilsin. Ve unutma! Büyük mağara.
Lembra-te : a grande caverna.
Yalnız değilsin.
Näo és a única.
Yalnız değilsin.
Você não está sozinha.
Ve yalnız değilsin.
E não é a única.
- Sanırım yalnız değilsin, değil mi?
- Há outros contigo, não há?
"Tek başına mı?" Yalnız değilsin ki...
"À vontade aqui em casa"? Tudo o que fazes é andar pelo bairro...
Bud. Yalnız değilsin.
Não estás sozinho.
Şey, yalnız değilsin, Bay Beck.
Bem, não é o único Sr. Beck.
- Yalnız değilsin.
- Não é o único.
Yalnız değilsin, tamam mı?
Não estás sozinha.
Yalnız değilsin.
Não és o único.
Yalnız değilsin.
Não estás.
Ama yalnız değilsin.
- Mas não estás sozinho.
Yalnız değilsin.
Não é o único...
- Yalnız değilsin.
- Não foste o único.
- Aman tanrım, yalnız değilsin.
Não estás só.
Artık yalnız değilsin.
Já não estás sozinho.
Bu seni daha iyi hissettirecekse, yalnız değilsin.
Você não é o único.
Yalnız değilsin. Bekle.
Nesta hora de necessidade... voce... nao esta sozinho.
Yalnız değilsin.
Não foste o único.
- Ve yalnız değilsin.
Mas não está sozinho.
- Yalnız yeterince iyi değilsin.
- Não és suficientemente bom.
Böylesine yalnız bir insana bu kadar kaba olmak zorunda değilsin.
Não precisavas ser tão cruel com uma tão pessoa solitária como ela!
Sandığın yalnız kurt değilsin.
E que já não é o lobo solitário que pensa que é?
Tek yalnız olan sen değilsin.
Não és o único que está só.
Bir kamp dolusu hödük madencinin ve senden nefret eden bir babanın arasında yalnız kalmak nasıl bir şeydir, biliyor musun? Çünkü sen onun hep beklediği oğlu değilsin.
Não sabe o que é sentir-se só... num campo de mineiros grosseiros, com um pai que a odeia... porque não fui o filho que desejava.
, Sen eski bir hurda değilsin Ama o bizi burada yalnız bırakan hödüğün biri
E ele é um safado, por nos abandonar assim.
Yalnız değilsin.
E não é o único.
Burada yalnız değilsin.
Escute-me.
Burada yalnız değilsin.
- Que?
Yalnız değilsin.
Não está só.
Artık sen sadece yalnız bir ardıç değilsin
Tu, que és um passaro, e com tudo, muito mais.
Sen yalnız benim komşum değilsin ya da yalnız yanımda değilsin...
Você não é só alguém vivendo um andar abaixo, está junto de mim!
Evet ama yalnız değilsin ki.
Mas não está só.
- Etrafına bak, yalnız değilsin.
- Olhe ao seu redor, você não está sozinho.
- Yalnız değilsin.
Não está sozinha.
yalnız değilsiniz 18
değilsin 303
değilsiniz 26
yalnız 545
yalnızlık 55
yalnızım 166
yalnız mısın 235
yalnızca 183
yalnız yaşıyorum 22
yalnızdım 64
değilsin 303
değilsiniz 26
yalnız 545
yalnızlık 55
yalnızım 166
yalnız mısın 235
yalnızca 183
yalnız yaşıyorum 22
yalnızdım 64
yalnız mısınız 41
yalnızsın 42
yalnızız 36
yalnız mı yaşıyorsun 33
yalnız değilim 65
yalnız kalmak istiyorum 88
yalnız bırak beni 49
yalnızdı 24
yalnız değil 26
yalnız mı 151
yalnızsın 42
yalnızız 36
yalnız mı yaşıyorsun 33
yalnız değilim 65
yalnız kalmak istiyorum 88
yalnız bırak beni 49
yalnızdı 24
yalnız değil 26
yalnız mı 151