Çıkış yok translate Portuguese
1,086 parallel translation
Buradan çıkış yok gibi.
Parece um beco sem saída.
Buradan çıkış yok.
Não há fuga possível.
Oradan çıkış yok, sakın bir saçmalık yapma.
Agora não tem como ele escapar. Não estraguem tudo.
Buradan çıkış yok.
Não há saída.
Çıkış yok!
Não há saída!
- Başka çıkış yok.
- Não há mais saídas.
Buradan çıkış yok.
Não tens saída.
Yüzeye hiç çıkış yok.
Não há saídas para a superfície.
- Buradan çıkış yok.
Daqui não se pode saír.
Buradan çıkış yok!
Vamos sair daqui!
Oradan çıkış yok!
Não me levam a lado nenhum.
Nasıl çıkacağız? - Çıkış yok!
Não temos saída.
Buradan hiçbir çıkış yok!
Não há saída!
Çıkış yok!
Isso é impossível!
Bu lanet odadan çıkış yok muydu?
Não haverá saída deste quarto?
Çıkış yok.
Não há saída.
Olamaz...! - Herhangi bir çıkış yok.
Não tem saída.
Çıkış yok.
Ainda bem que os vejo.
Buradan çıkış yok!
Não há saída.
Henüz çıkış yok.
- Ainda não há resposta.
Başka çıkış yok.
Não há.
- Çıkış yok mu?
- Não sai?
Görüyorsunuz ya, beyzbolda hiç günah yok. Ve asla sıkıcı değildir. Seks yapmak gibidir.
Sabe, não há culpa no beisebol, e nunca é chato... assim como o sexo.
Art arda meydana gelen bu yangınların çıkış nedenleri hemen hemen aynı. Yetkililer, kundaklama olduğunu düşünüyorlar. Henüz şüpheli yok.
A área de South Bay tem registado vários incêndios, todos semelhantes, o que é, por si só, suspeito.
Minik kıçını çabuk kaldır yoksa gece yarısı sana yemek yok.
Faz lá o que te digo ou não há jantar para ninguém.
Yanında öylece durmam dışında, hiç bir beklentisi yok. Ne sıkıcı!
Não me pede nada, ou só coisas sem interesse, que fique ali ao pé dela.
Başka çıkış yok.
- Não.
Bu defa bana göz kulak olan yaşlı kadın yok. Sahte çocuk bakıcısı kıtanın bir ucunda diğer ucuna evleri soyarak geziyor.
A bandida Baby-sitter deixou um rasto dos... seus roubos de pesadelo... por todos o território dos Estados Unidos.
" I want more Buradan hiçbir şekilde çıkış yok.
Não existe saída deste sítio.
Çıkışınız yok!
O cerco está montado.
ilgi çekici bir şey yok. Tozlu, renksiz, çok sıkıcı.
É poeirenta, desinteressante, muito aborrecida.
Sıkıcı bir an bile yok, ha Ben Stone?
Não há momentos de tédio, não é, Ben Stone?
Çıkış yolu yok!
Não há saída.
Sen bir çıkmaz sokaktasın Ve hiçbir çıkış yolu yok.
Meu filho, estás envolvido num beco, de não conseguirás mais saír.
Çıkış yok!
- Não tem saída.
Buradan çıkış için bir yol yok mu?
Não há saída deste sítio?
Ve eğer ışık getirirken ölürsem,... bu hastalığı yok edecek, anlamlı bir gerçeği ortaya çıkarmışsam,... o zaman tüm şükranlarım Allah'a. Tüm dünyaların efendisine.
E ifI pode morrer tendo trazido qualquer light,..... tendo exposto qualquer meaningfuI verdade aquele will help destrói esta doença,..... então ali o crédito é devido a AIIah, o Senhor ofaII o worlds.
Prometheus`un felaketi, marshmallowların kızartıcısı ölülerin yok edicisi.
Açoite do Prometheus, torradeira de docinhos... destruidor de madeira velha!
Buradan hiçbir çıkış yolu yok Richard!
Não há saída, Richard!
Başka hiç bir çıkış noktası yok.
Não tenho saída.
Senin her zaman sıkıcı ve aptal biri olduğunu düşünmüştüm ama işlevlerin vardı, ve şimdi hiç yok.
Sempre o considerei um maçante... e um asno, mas teve a sua utilidade. E agora não tem nenhuma.
Bu lezbiyen barının yangın çıkışı yok!
Este bar de lésbicas não tem saída de emergência!
Toplantıdan şöyle bir karar çıktı ki ; ... dünya dışı biyolojik bir varlık, bir kazadan sağ kurtulursa,... o varlığın yok edilmesinden, ona sahip olan ülke yükümlü olacaktı.
E foi acordado que, se alguma entidade extraterrestre sobrevivesse a uma queda, o país que tivesse o ser em sua posse seria responsável pela sua exterminação.
Yani burada kapana mı kısıldık? Şu ses yaklaşıyor ve hiç bir çıkış yolu yok mu?
Então estamos retidos aqui, com esse som a aproximar-se e não temos saída?
Geçen hafta onlarla konuştum. Başkan'ın çalışma programlarına bir itirazları yok. Sadece suç yasa tasarısının geçmesine karşı çıkıyorlar.
Disseram-me que não havia nada, que queriam derrotar mais que a Lei do Crime.
Kanıt yok Bizim çıkış kapımız
- Não haverá provas. - Essa é a nossa oportunidade.
Hastalık yok, Folloşlaşmış a.cıklar yok,
Não têm doenças, não têm ratas escancaradas, não cheiram mal.
Birkaç kavga çıktı. Büyük bir şey yok. Birazcık itiş kakış.
Houve umas poucas lutas, uns poucos sarilhos, nada de importante.
Ve kız kardeşim, Tia, kocasını göremiyor. Çünkü adam yasaklama emri çıkartmış. Aslında bunun konuyla bir ilgisi yok, ama bugün öğrendim.
E a minha irmã Tina já não pode ver o marido, porque ele está sob ordem de restrição, que não tem nada a ver com o caso, excepto eu ter sabido disso hoje.
Can sıkıcı olduğunu söylememe gerek yok.
Escusado será dizer que foi um bocado vexante.
- İnatçı ve küstah olabildiğini biliyorum. Onur kırıcı, adi ve kaba olduğundan bahsetmeye gerek bile yok ama aslında o kadar da kötü biri değil. Çok çalışıyor.
- Sei que ele pode ser teimoso, já para não falar em mau, insultuoso, mal-educado, mas não é só mau.
yoko 23
yokohama 35
yok artık 174
yokum 65
yok ya 124
yoksa 930
yok öyle bir şey 68
yoksa sen 40
yok ol 36
yok mu 410
yokohama 35
yok artık 174
yokum 65
yok ya 124
yoksa 930
yok öyle bir şey 68
yoksa sen 40
yok ol 36
yok mu 410
yoksa ben 17
yok ki 29
yok daha neler 57
yoktur 42
yok birşey 158
yok canım 523
yoksa ne olur 26
yok bişey 18
yok oldu 57
yok bir şey 967
yok ki 29
yok daha neler 57
yoktur 42
yok birşey 158
yok canım 523
yoksa ne olur 26
yok bişey 18
yok oldu 57
yok bir şey 967
yoktu 131
yoksa ne 75
yok musun 43
yok et 47
yok yahu 26
yoksa seni öldürürüm 37
yoksa o 24
yok etmek 16
yok efendim 65
yok hayır 73
yoksa ne 75
yok musun 43
yok et 47
yok yahu 26
yoksa seni öldürürüm 37
yoksa o 24
yok etmek 16
yok efendim 65
yok hayır 73