Önun traduction Français
203,619 traduction parallèle
Fakat gerçekten Tanrı'nın buyruğunu dünyada yerine getirmek istiyorsanız onun adına bir ordu kurun. - Amin.
Mais si vous voulez accomplir la volonté de Dieu, levez une armée en son nom.
Onun bunun çocukları, beni alamayacaksınız.
Vous m'aurez pas, bande d'enfoirés.
Onun burada ne işi var?
Qu'est-ce qu'il fait ici?
O da sizin gibiyse onun da sonu gelecek o zaman.
Si elle est comme vous, ce serait la fin pour elle aussi.
Ama onun yerine burada tecrit etti.
Il les a isolés, là-dedans.
Onun da aynı şeyi düşündüğünü nereden biliyorsunuz?
Mais comme savoir si c'est réciproque?
Jody Wilson onun sevgilisiydi.
Jody Wilson était sa copine.
Onun bir film olduğunu düşünüyorum.
C'est juste un film.
Onun gücü de bu.
C'est son don.
Onun elinde sağlam...
Il a du bon...
Onun...
Son... je demande car je pensais que peut-être, comme, une nuit, tu vois...
Ve eskiden beni gecenin ortasında uyandırır ve ve onun arabasıyla beraber gider ve...
Et il avait l'habitude de... me réveiller... au milieu de... et... on partait dans son camion pour...
Onun da kaydı yok sizde.
Vous n'avez aucun dossier sur lui non plus.
Çünkü onun Oliver'i geri getireceğini mi düşünüyorsun?
Parce que tu penses qu'il va ramener Olivier?
Bu da demek oluyorki, onun istedikklerine önem veriyorum.
Je m'inquiète de ce qu'il veut.
Onun içindeki bir başka bilinç.
Une autre conscience à l'intérieur de lui.
Bu şey David daha bir çocukken onun zihnine bir yerleşmiş hatta belki bir bebekken ve o zamandan beri oradaymış ve ondan besleniyormuş.
Cette chose... s'est enfouie dans le cerveau de David lorsqu'il était enfant. certainement depuis qu'il est bébé, et elle est restée là, se nourrissant de lui depuis tout ce temps.
Onun hafızasını yeniden yazıyor.
Elle réécrit sa mémoire.
Bir de siz gelip onun aklına tüm o fikirleri koyuyorsunuz.
Ensuite... vous tous, avez commencé à lui mettre toutes ces idées dans la tête.
Onun sinir bozucu olduğunu düşünüyorum. Ama birkaç insan haklayacaksam, ben varım.
Je crois qu'il est agaçant, mais si je dois me battre, je suis partante.
Evet ama sen... Alınma ama seninki onun gücüyle karşılaştırıldığında basit kalıyor.
Oui, mais tu es... sans te vexer, comparée à lui, à ses pouvoirs, t'es un tour de cartes.
Onun anılarını gördün.
Tu as vu ses souvenirs.
Onun iyi biri olduğuna kendini ikna etmek için çok çaba harcıyorsun.
C'est beaucoup d'efforts pour te convaincre que ton petit ami est chouette.
Yani sen onun bedeninde yaşıyorsun.
Donc tu vis... dans son corps.
Sekiz yaşında yerli bir kız çocuğu onun treniyle oynuyormuş.
Et il y a une fille de huit ans qui joue avec son train.
Sonra onun içinde yaşadığını fark etmiş.
Il comprend que... elle vit à l'intérieur de lui,
Bu onun hikayesi Peki ya seninki?
C'est son avis. Et le tien?
Onun arkadaşları mısınız?
Vous êtes ses amis?
Telesekreterde hâlâ onun sesi kayıtlı dolapta hâlâ onun giysileri var.
Vous avez toujours sa voix sur le répondeur, ses habits dans le placard.
Şu anda burada oturmuş, sana eşimin nasıl 20 sene önce ölmesine rağmen onun hiçbir eşyasına dokunmamış hatta ve hatta onun ölmediğine kendimi inandırdığımı söylesem...
Si j'étais assise là, à vous dire que mon mari est mort depuis 20 ans, que je n'ai touché à rien, et qu'en plus, je continue de rêver qu'il n'est pas mort.
Sen onun zihnindeyken ben de senin zihnindeydim.
Quand tu étais dans sa tête, j'étais dans la tienne.
Şu an onun frekansında olmayabilirim ama sen beni gayet iyi duyuyorsun değil mi?
Et là, je ne peux pas être sur sa fréquence, mais tu peux m'entendre au poil, n'est-ce pas? Arrête.
Ben onun bir parçasıyım.
Je fais partie de lui.
Sonra da onun ne demek olduğunu bilmediğimi fark ettim.
Puis j'ai réalisé, que j'en ignore le sens.
Sizi izliyordum işte bu, David denen adamı ve onun canavarı var ya...
David et son monstre.
Ona yapıştı ve o zamandan beri de kendi gücünü beslemek için onun gücünü kullanıyordu.
S'est attachée à lui et a... Utilisé son pouvoir pour nourrir le sien.
Onun ve David'in.
Lui et David.
Ama an itibariyle onun da başı dertte.
Mais il est compromis, pour l'heure.
Ve... Bu şey, canavar... Onun düşmanıydı.
Et il... cette chose...
Maymunlarla geçirdiği onca zaman onun...
Tout ce temps que tu as passé avec les Singes, avec elle...
Onun hapsolmasına sebep olan herkesi idam etmem şart.
Je dois exécuter toute personne impliquée dans sa détention.
- Onun bir sorunu mu var?
Quelque chose ne va pas chez elle?
Genellikle burada çok meşgulüm o yüzden onun hakkında fazla şey söyleyemem.
Je suis souvent très occupé ici, alors je peux pas vous en dire beaucoup à son sujet.
Onun fikriydi.
C'était une suggestion.
Winslow'un fotoğrafındaki yarı çıplak adam onun üvey babasıydı.
L'homme sans chemise sur la photo est le beau-père de Winslow.
Onun adını alıyor.
Il prend son nom.
O kamyon düz vites, onun kullanabileceğinden şüpheliyim.
Et une voiture manuelle comme ça, elle n'en conduira jamais une comme ça.
- Onun ne olduğunu bilmiyorum.
- Je ne connais pas.
Bir gün, kız dokuma tezgahındayken eşiyle birlikte gizlice içeri bakınca onun kız olmadığının farkına vardılar.
Un jour, tandis que la fille tissait, lui et sa femme y jetèrent un oeil et virent qu'elle n'était pas une femme.
Onun yerine onları avlayan kendisi olurdu.
Finalement on a eu leurs têtes.
Kız kardeşim onun elinde şu an ve onu kurtarmalıyız.
Il tient ma soeur, et on doit la ramener.
önünde 25
onun 448
onun bunun çocuğu 24
onun adı ne 35
onunla 141
onun neyi var 30
onun için 179
önüne bak 138
onun yerine 89
onun da 23
onun 448
onun bunun çocuğu 24
onun adı ne 35
onunla 141
onun neyi var 30
onun için 179
önüne bak 138
onun yerine 89
onun da 23
onun babası 21
onun adı 76
onun gibi bir şey 154
onun mu 44
onunla konuşmak istemiyorum 23
onunla git 84
onun yüzünden 27
onun nesi var 154
onun için endişeleniyorum 35
onun gibi 58
onun adı 76
onun gibi bir şey 154
onun mu 44
onunla konuşmak istemiyorum 23
onunla git 84
onun yüzünden 27
onun nesi var 154
onun için endişeleniyorum 35
onun gibi 58