The point Çeviri Türkçe
35,536 parallel translation
Look, the point is, you don't know what I do, and that's fine.
Önemli olan nokta, benim ne iş yaptığımı bilmiyorsun, ama bu sorun değil.
Look, the point is, I love our son.
Bak mesele şu ki oğlumu seviyorum.
Yeah, well, what's the point of having a time machine if you can't fix your regrets?
Peki o zaman, eğer pişmanlıklarını düzeltemiyorsan, zaman makinen olmasının ne anlamı var ki?
I'm sorry, what is the point of that plan?
Anlamadım. Bu planın amacı nedir?
This is about your need to be in control. That's the point.
Bu senin kontrol ihtiyacınla ilgili.
The point is that you're completely overreacting because your pride is wounded.
Mesele şu ki çok fazla tepki veriyorsun. Çünkü gururun incindi.
You're even controlling what I think the point is.
Ne düşündüğü mü bile kontrol ediyorsun.
Okay, it's complicated, but... the point is I risked my life coming here because you're the Savior... and your family needs you.
Çok karışık biliyorum ama asıl önemli olan buraya hayatımı riske atarak geldim çünkü sen Kurtarıcısın ve ailenin sana ihtiyacı var.
Oh, but you see, hurting them is the point... unless you know of some hero who can stop me.
Ama biliyorsun ki amaç zarar vermek tabi beni durdurabilecek bir kahraman tanımıyorsan.
Well, then I'll get straight to the point.
O zaman hemen sadede geleyim.
I started wondering if that was the point.
Asıl mesele bu mu acaba diye merak etmeye başladım.
We can't count on stopping this at the point of attack.
Bunu saldırı anında durdurabileceğimizi bekleyemeyiz.
Even if you could get out, what's the point?
Kaçmayı başarsan bile ne olacak?
Yeah, that's the point.
İşte sorun da bu.
Okay, I get it, I get the point.
Anladım, tamam.
What's the point of being alive?
Yaşamanın ne anlamı var?
If he was so far gone to the point I couldn't even recognize him, I don't know.
Eğer o da tanıyamayacağım bir duruma gelseydi, bilemiyorum.
We're past the point of considering anything.
Bir şeylerin değerlendirilmesi noktasını geçtik.
You're missing the point.
Önemli noktayı kaçırıyorsun.
The point is,
Önemli olan,
That's not important, the point is, security is extremely high.
O önemli değil, güvenlik çok üst düzey.
It gets to the point sometimes where I feel like I'm gonna crack.
Bazen dağılacağım gibi hissediyorum.
Look, the point is, you taught me how to be a detective.
Bak, mesele şu ki, bana dedektifliği öğrettin.
- The point is, I'm on it.
- İşin özü ; ben hallediyorum.
The point is, I'm swamped, and I'm not gonna make it for Secret Santa.
Olay şu ki, batmış durumdayım, ve Gizli Noel Baba'ya gelemeyeceğim.
What would be the point?
Hem ne anlamı var ki?
Her petit mal seizures have increased in intensity and frequency to the point where she no longer can function in her daily life.
Hafif sara nöbetleri zamanla sıklığını ve şiddetini arttırdı. Günlük hayatını sürdüremeyecek noktaya geldi.
I mean, I-I stopped writing songs five months ago, because what was the point, you know?
Beş ay önce yazmayı bırakmıştım. Ne anlamı vardı ki?
So the old man is nearly gone at this point.
ve yaşlı adam bu noktaya yakın bir duruma gidiyor.
If at some point in your life, you find a way to show somebody else the same kindness that your parents showed you, that's, uh, well, that's all the present I'll need.
Yaşamının bazı noktasında, ailenin sana gösterdiği nezaketi başkasına gösterebilmenin bir yolunu bulmalısın., bu, uh, yani, bu ihtayacım olacak bir hediye.
I knew in general, if you're out on the street at 3 : 30 in the morning, at some point, you realize you made a very wrong turn.
Eğer 3.30 gibi sokakta oluyorsan eğer aynı noktada orada olduğunu biliyordum. Çok yanlış gittiğinin farkındaydım.
Happy to point you in the right direction.
Sizi doğru yöne sokmaktan mutlu olurum.
Um, I should mention, drawing the pistol in your ankle holster at any point would be a mistake.
Um, bahsetmeliyim. Tabanca bilek kılıfının içine çekme Herhangi bir noktada bir hata olurdu.
Winter was the inception point.
Winter ise başlangıç noktası.
Last year, the Washington Wizards traded for the Thunder's point guard. But the Wizards didn't have a player the Thunder wanted, so they had to find a third team who did.
Washington Wizards geçen sene Thunder'ın oyun kurucusunu takasla almak istedi ama Wizards'ta Thunder'ın istediği oyuncu yoktu, başka takımdan aldılar.
What is the point of this?
- Amaç ne ki?
At some point after the crime, you brought Russell Cole's laptop there.
Cinayet sonrası bir ara, Russell'ın diz üstü bilgisayarını oraya getirdiniz.
Three stolen masterpieces are on their way back home tonight, after the NYPD recovered the modern art stashed in a Hunts Point warehouse.
New York polisi çağdaş sanat eserlerini Hunts Point Deposunda bulduktan sonra çalınan üç sanat eseri bu gece yuvasına geri dönüyor.
And I understand this isn't what you imagined coming back to, but at this point, we owe it to Raimy to be the best parents we can be.
Ve döndüğünde işlerin böyle olacağını hayal etmediğini biliyorum ama bu noktada Raimy'e olabildiğince iyi birer ebeveyn olmalıyız.
That's the whole point of the trial ; you get the Rolls-Royce of dialysis in the privacy of your own home.
Deneyim amacı bu zaten. Rolls Royce'u alıyorsun. Kendi evinin rahatlığında diyalize giriyorsun.
And that's the last time I saw them, at an abandoned warehouse in Green Point.
Green Point'teki terkedilmiş deponun orası onları son görüşüm oldu.
Lynn said that you never made it back to the rendezvous point.
Buluşma noktasına gidemediğini söyledi Lynn.
It's the weakest point, so this Thrawn might expect it.
Orası en zayıf nokta o yüzden bu Thrawn bunu bekliyor olabilir.
There is zero point denying you went to the motel the other night to sleep with a girl you thought was only 15.
15 yaşında olduğunu düşündüğünüz bir kızla birlikte olmak için önceki gün o otele gittiğinizi inkar etmenin anlamı yok.
But at a certain point, you just have to face the facts.
Ama bir noktada gerçeklerle yüzleşmek zorundasın.
And he knows the caiman's most vulnerable point the back of its skull.
Bu jaguar da bilir ki bir kaymanın en zayıf noktası kafatasının arkasıdır.
That should point us to the right area of the brain.
Bu bizi beynin doğru bölgesine yönlendirir.
West Point was just a fort, but Washington thought whoever controlled it would win the war.
Washington orayı kim kontrol ederse savaşı da onun kazanacağını düşünüyordu.
Well, Washington was over at Benedict Arnold's house for breakfast when he learned that Arnold was plotting to give West Point to the British.
Washington, Benedict Arnold'ın kumpas kurarak Batı Yakasını İngilizlere vereceğini öğrendikten sonra o sabah kahvaltı da onun evini basmıştı.
George Washington is at West Point the morning that Benedict Arnold fled.
George Washington, Arnold Benedict kaçtığı sabah Batı Yakasındaydı.
If he backed away at that point, then everybody's going to know, including Marcus, is going to know that he was ready to seize the power from Marcus's own son, who was the closest person in line for the succession.
O anda geri çekilseydi o zaman Marcus da dâhil herkes, onun tahta geçmeye en yakın kişi olan Marcus'un öz oğlundan kontrolü almaya hazır olduğunu açık bir şekilde anlayacaktı
the point is 1527
the point being 31
the point is this 23
point 398
points 477
pointer 34
pointy 21
pointing 28
pointless 39
point taken 185
the point being 31
the point is this 23
point 398
points 477
pointer 34
pointy 21
pointing 28
pointless 39
point taken 185
point and shoot 18
point is 259
point made 26
point one 17
point blank 21
point of order 34
point being 36
the post 71
the power of christ compels you 31
the police 666
point is 259
point made 26
point one 17
point blank 21
point of order 34
point being 36
the post 71
the power of christ compels you 31
the police 666
the party is over 26
the police are here 92
the piano 29
the police are coming 33
the party 90
the plane 59
the police station 24
the park 61
the phone rang 17
the party's over 96
the police are here 92
the piano 29
the police are coming 33
the party 90
the plane 59
the police station 24
the park 61
the phone rang 17
the party's over 96
the prince 110
the policeman 19
the painter 35
the player 16
the people 229
the phone rings 24
the patient 39
the phone 197
the police came 16
the princess 70
the policeman 19
the painter 35
the player 16
the people 229
the phone rings 24
the patient 39
the phone 197
the police came 16
the princess 70