English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Türkçe → İspanyolca / [ V ] / Ve o zaman

Ve o zaman Çeviri İspanyolca

12,990 parallel translation
Yalnızlık zamanını seviyorum. Ve o zaman Führer, Son Çözüm üzerinde karar verdi.
Adoro estar sola. Y fue ahí cuando el Fuhrer se decidió por la solución final.
Ve kim bilir günün birinde belki bir anne olursun ve o zaman ne dediğimi anlarsın.
Y quién sabe, puede que algún día tengas tus propios hijos, y sabrás por lo que tu madre y yo pasamos.
UVA tartışmasından sonra editörum her bilgi için uç kaynak istedi ve o zaman bu kalıpla karşılaştım.
Después de toda la debacle de UVA, mi editor me dijo que necesitaba una triple fuente para todo y ahí fue cuando me topé con este patrón.
- Ve bunu kabul etmenin bir yolunu bulamazsan o zaman belki kaçabileceğimizi düşünüyorum.
- Y si no encuentras el modo de aceptarlo, entonces quizá deberíamos fugarnos.
O zaman ne şanslıyım ki, müvekkillerim Japon ve Dolar da Yen karşısında değer kaybetti.
Por suerte para mí, mi cliente es japonés y el dólar acaba de depreciarse frente al yen.
Eğer o kadar kötüyse, Daniel bunu biliyor ve bilmiyorsam o zaman tek seçeneğim var.
Y si es así de malo, y Daniel lo sabe y yo no, entonces solo tengo una opción.
Ama 6 saat sonra, yeni bir test yapıyorlar, ve işte o zaman Calen'ın DNA'sıyla eşleşiyor.
Pero seis horas después, hicieron una nueva prueba, y ahí coincidió con el ADN de Caleb.
Yada, Leonard Gail vardır ama NSA her zaman ve her şeyde olduğu gibi yine yalan söylüyordur.
O, Leonard Gail existe y la NSA está mintiendo, como siempre han mentido a todos sobre todo.
Eğer vermezseniz bu fotoğrafı bir hakime götürür ve izni alırız fakat o zaman işbirliği yapmak için tek şansınızı yitirmiş olursunuz.
Si no lo hace, podemos llevar esa fotografía a un juez y conseguir una orden, pero entonces habrá perdido su única oportunidad de cooperar.
O zaman avukatım olacaksın ve konuşabileceğiz.
Entonces serás mi abogado y podremos hablar.
Ve işte o zaman başladı.
Y entonces es cuando empezó.
Ve oraya vardığımdaysa bebeği tam zamanında doktora yetiştirdim.
Debe haber sido cinco o seis millas, y... cuando llegué allí, le entregué al doctor sólo en el último momento.
O zaman ruhu ben olur ve onun için dua ederim Lordum.
Entonces yo seré su alma, señor. Oraré por él.
Ancak standart sıralama algoritmasını hızlandırıp saniyeler içinde DNA testi yapacak bir cihaza koyarsak o zaman işe yarar. Sylvester ve ben iki saat içinde kodlamasını yaparız.
Esto solo funcionará si amplificamos la secuencia estándar del algoritmo y la ponemos en un dispositivo que ejecute ese ADN en segundos.
Tamam, eğer bunu benim yaptığıma bu kadar eminsen o zaman neden bana sadece F veriyorsun ve beni cezalandırmıyorsun?
Bueno, si está tan seguro de que lo hice, entonces, ¿ por qué solo me reprueba y no me suspende?
O zaman limitsiz kaynakları olduğunu da biliyorsun. ... ve birden fazla cephede savaşamam.
Pues entonces sabes que tiene recursos ilimitados, y no puedo luchar una guerra en múltiples frentes.
O zaman ofisime veda etmeme izin ver ve sonra eve gidelim.
Pues entonces déjame ir a despedirme de mi oficina, y vayamos a casa.
Ama eğer Dünya'yı istersem ve lanetlenmiş Adalet Ligi yerlebir edilmiş o zaman koridorun üzerinden geçmeliyim.
Pero si quiero destruir la Tierra y a la Liga de la Justicia debo buscar en otro lado.
O zaman durmayacağız DiNozzo. Çağrı dağılana ve başındaki psikopat yakalanana veya ölene kadar durmayacağız.
Entonces no paremos, DiNozzo, hasta que La llamada esté neutralizada... y ese psicópata muera o lo atrapemos.
Çoğu zaman haklılardı, çünkü çoğu kez, kaç kez olduğunu sayamam bile, liselerin 1,000 veya 1,200 koltuklu konferans salonlarına giderdim ve orada sekiz dokuz kişi oturuyor olurdu.
Tenían razón muchas veces, porque hubo muchas ocasiones, no puedo decirte cuántas, en las que me presenté en el auditorio de un instituto, con unos 1.000 asientos, y había ocho o diez personas, nada más.
Ve dağlardaki zamanımdan geri döndüğümde, bu ister bir gün, ister bir hafta, ister bir ay olsun, hayata saygı duyuyorum yaşamanın çok önemli olduğunu düşünüyorum.
Y cuando vuelvo a las montañas, ya sea un día o una semana o un mes, respeto la vida pero siento que es muy importante vivir la vida.
O zaman havlunu çıkar ve büyük bir duş başlığının olduğunu söyle.
Bueno, deje caer su toalla y decirle que tiene una gran boquilla.
Ve o kişiyi bulman, "S" kıyafeti giymediğin zaman..... kim olduğunu bulmanın anahtarıydı.
Y encontrar a esa persona es la clave para desvelar quién eres realmente... cuando no estás volando por ahí con esa "S".
Mutlu olman için iyi bir ofis ve manzara yeterliyse iyi o zaman.
Escucha, si es el despacho de la esquina y las vistas los que querías, estate contenta.
Çok güzel. O zaman tek ve en iyi ipucumuz bu araba.
Sí, genial, así que nuestra mejor y única pista, es el coche.
O zaman neden tek banyolu bir daire de ve bina görevlisi olarak 25 yıl çalıştı?
¿ Entonces por qué vivía en un apartamento de un dormitorio y trabajaba de conserje durante los últimos cinco años?
Yapmamız gereken tek şey bu küçük cihazı Armstrong'un bilgisayarına yerleştirmek. O zaman, uzaktan ve tedbirli bir şekilde dosyalarına erişim sağlayabiliriz.
Todo lo que tengo que hacer es poner este pequeño dispositivo en el ordenador de Armstrong, y luego seré capaz de tener acceso, de forma remota y discretamente, a todos sus archivos.
Ve o kişiyi bulman, "S" kıyafeti giymediğin zaman..... kim olduğunu bulmanın anahtarıydı.
Y encontrar a esa persona es la clave pararevelar quién eres realmente... cuando no estás volando por ahí con esa "S".
O benim küçük kızım ve her zaman ona bakacağım.
Es mi pequeña, y siempre cuidaré de ella.
Onu kafandan atmak mı istiyorsun, o zaman hazır ol ve dikkatini topla.
Querías distraerte de ella, entonces ten pelotas y enfócate.
Artık hareket ettikleri iki nokta arasındaki mesafeyi ve o mesafeyi kat etmek için harcadıkları zamanı biliyoruz.
Ahora sabemos la distancia que viajaron entre dos sitios y cuánto tiempo les llevó hacerlo.
- Eğer güçlü bir Wi-Fi alıcısı yapar ve şüpheli binaların yeterince yakınına getirebilirsek, o zaman geri seken Wi-Fi sinyalleri binanın içindeki negatif alanların radar gibi şeklini çıkartır.
Bueno, si construimos un receptor fuerte Wi-Fi y conseguir que lo suficientemente cerca de un grupo de sospechosos de edificios, entonces el rebote de señales Wi-Fi puede trazar el espacio negativo en el edificio como un radar.
O her zaman yaratıcılığı ve inancıyla tanınmıştır.
Él siempre fue conocido por su creatividad, su convicción.
O zaman git bana kalamar topları al!
¡ Entonces ve a buscarme unas bolas de calamar!
O zaman kaçak olursun, ve işler senin için çok kötü biter.
Entonces usted es un fugitivo, y las cosas va a terminar muy mal para usted.
Nedenini bilmiyorum, ama her zaman beni görmeye gelirken bir kez NZT kullandığını sanmıştım, ama o tabloları gördüm ve onlar inanılmazdı.
No sé por qué, pero yo siempre asumí que él sólo había utilizado NZT la única vez que vino a verme, pero... Vi a estas pinturas, y... son increíbles.
Ve eğer kendimi önplanda tutmam Chris Garper'a olanların bir sakıncası yok demekse o zaman ben bu oyunu bozarım.
Y si ponerme primero significa estar de acuerdo con lo que pasó a Chris Garper, entonces yo no estoy jugando.
Yani ne zaman karanlık olsa ya da sessizlik olsa ya da herhangi bir zaman, gerçekten oraya geri dönüyorum ve görüyorum.
Así que, cada vez que es tranquilo u oscuro o... En cualquier momento, en realidad... Estoy de vuelta ahí viéndolo.
Ben Marc kadar hızlı olamadığım için üzgünüm. Son virajda Marc ve Jorge ile birlikte olmak isterdim. Çünkü o zaman daha eğlenceli olurdu.
Me fastidia mucho no haber sido tan rápido para ir con Marc y estar en la última curva junto con Marc y Jorge porque quizá era más divertido.
Bugün buraya yarış kazanmaya geldi ve Lorenzo da üçüncü olursa o zaman birinci sınıftaki en genç şampiyon o olacak.
Si ganaba hoy la carrera y Lorenzo quedaba tercero, sería el campeón del mundo más joven en la categoría reina.
O zaman biliyoruz ki otobüs durağı burada patladı ve sonra kuzeydoğuya gittiler.
Sabemos... que la explosión en la parada del autobús ocurrió aquí - y luego fueron al noreste.
O zaman yaptıklarından ve bu yüzden ölmesinden nefret ediyorum ama ona olanlar beni bağlamaz.
Odio lo que hizo, y odio que haya muerto por causa de eso, pero lo que le pasó no va a definirme.
O zaman resepsiyonist ve veteriner yaralıyı tedavi etmeye çalışıyor.
Así que tenemos que asumir que la recepcionista y el veterinario están curando la herida.
O zaman Justin'i otoparka kadar takip etti ve sonra tablo için iki kez ateş etti.
Así que siguió a Justin hasta el garaje y le cambió dos balas por el cuadro.
- Peşine düşün o zaman.
Pues ve a por él.
Aynen, son sevgilim bana doğal sarışın olduğunu söylerdi ama sonra kış geldi ve vücudundaki kıllar tekrar çıktı... O zaman yalan söylediğini anlamıştım.
Sí, mi último novio me dijo que era rubio natural, pero en invierno, cuando le volvió a crecer el pelo del cuerpo, me di cuenta que era mentira.
Güzel şeyler istiyorsan, çık dışarı ve işe gir o zaman!
¡ Si quieres cosas buenas, sal y encuentra un trabajo!
Öncelikle, o zaman Earl'ün elinde senin külotsuz fotoğrafın olacak ve aynı fotoğraf ömrüm boyunca benim de beynimde yer etmiş olacak.
Primero, Earl debe tener una foto tuya con los pantalones bajados, y tendré esa imagen en mi cerebro durante el resto de mi vida.
Şimdi senin o zavallı bedenini alıp sarayına dönme ve yaralarını düzeltme zamanın.
Es el momento... de llevar tu cansado culo de vuelta a tu trono... y lamer tus heridas.
İyi. O zaman git buranın sorumlusuna söyle.
Bien... entonces ve a decirle a quienquiera que esté a cargo aquí.
Tamam. O zaman Mavi Oda'da hızlıca röportaj yapar saçınızı ve makyajınızı hallederiz.
Muy bien, así, vamos a hacer algunas entrevistas rápidas en el Salón Azul y luego un poco de cabello y maquillaje.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]