O zaman sen Çeviri İspanyolca
4,683 parallel translation
O zaman sen yoldayken aramak zorunda kalacaklar.
Bueno, entonces te tendrán que llamar en el camino, porque este es un momento icónico,
O zaman sen de onu bir daha göremezsin.
Entonces no la volverás a ver.
O zaman sen de ölürdün.
Entonces también estarías muerto.
O zaman sen benden daha iyi bir insansın.
Bueno, eres mejor persona que yo.
- Okuma o zaman sen de.
Pues deja de leer su blog.
Eğer kirli polisi oynuyorsa o o zaman sen de oynamalısın.
Sr. Callen, si está jugando sucio, entonces haga usted lo mismo.
O zaman sen de benimle yaşıtsındır.
¿ Entonces no tienes tú mi misma edad?
Araç hırsızlığı Ducky, Otopsi yok, ceset yok, o zaman sen de yoksun.
Robo mayor, Ducky, no hubo ni autopsia, ni cadáver, así que no estuviste.
O zaman sen... sen ailenin yanına gitmiyorsun veya...
Entonces... tú no te vas a casa con tu familia, o...
O zaman sen konuşma özgürlüğünü seçime büyük rüşvetlerin girdiğini açığa çıkarırsın.
Bueno, entonces usted podría utilizar su libertad de expresión para denunciar esta intrusión de gran dinero en nuestra elección.
Bize bir işaret gönderecekler ve o zaman sen de inanacaksın.
Nos darán una señal y luego tú también lo vas a creer.
O zaman sen yap!
¡ Entonces hazlo tú también!
- Evet. O zaman sen burada ne arıyorsun?
- ¿ Y qué estás haciendo aquí?
O zaman sen de kimsin?
¿ Entonces quién demonios es?
- O zaman sen şeytanada inanmıyorsun?
Entonces tampoco crees en el diablo.
O zaman sen korkarsın.
Entonces tú tendrás miedo.
- Evet - O zaman sen spor hocasısın?
- ¿ Eres gimnasta?
Hayır, o zaman sen de gelme!
Pues ¡ no vengas, carajo!
Düşündüm ki, eğer sen içimdeki iyiliği görebilirsen belki o zaman ben de o iyiliği görebilirim.
Me di cuenta que si tú podías ver lo bueno que hay en mí, entonces quizás yo también podía hacerlo.
O bozulmuş polisler işin içine girince işler biraz riskli hale geldi ama sen her zaman bir kadını nasıl eğlendireceğini biliyordun Hayden.
Por supuesto, las cosas se pusieron un poco difíciles con los polis corruptos, pero siempre supiste cómo hacer que una chica pasase un buen rato, Hayden.
Burada işim daha bitmedi. Ama bittiği zaman o gün geldiği zaman, sen ve ben Seattle'a geri döneceğiz. Ve biz o kapıyı tekrar çalacağız.
Mi trabajo aquí no ha terminado aún, pero cuando lo haga, cuando llegue ese día, tú y yo volveremos a Seattle y llamaremos a esa puerta juntos.
Sen yap o zaman.
Bueno, tal vez tú deberías hacerlo.
- Iskalamazsın sen de o zaman.
- Bueno, entonces no lo harás.
Ama sen de konuşturamazsın o zaman.
Y así tampoco podrás hacerlo hablar.
Ama sen dünya resmini gördüğün zaman... O sadece gece vakti görülebilirdi.
Pero tú... cuando viste... la pintura de la tierra... únicamente pudo haber sido aquella noche.
Zaman sonra ilk buluşmanız, bir tarih olan, o size mesaj atmış ve demiş ki bunu yapmak mümkün olacak değil ama sen yapabilirsin onun yerine uğra gece yarısından sonra.
Cuando después de vuestra primera cita, que era una cita, te escribe y te dice que no va a poder ir, pero que puedes ir a su casa después de medianoche.
O zaman ona imkansız olduğunu söyle ve onu sen tedavi et.
Pues dile que no es posible y atiéndela tú.
O zaman tehdit eden sen misin?
¿ Entonces eres tú... la que lo está amenazando?
Sen yalnızsın, o da yalnız. Tam zamanı işte.
Tú estás soltero, ella también.
Şunu da Keaton değil sen söyledin o zaman : "Kadınlar hamile pantolonu giyen erkekleri çekici bulmazlar."
¿ Y fuiste tú, no Keaton, quién me dijo que las mujeres se sienten atraídas hacia los hombres que usan pantalones de maternidad?
İyi ama sen değilsen, ne o zaman?
Pero si no eres tú, entonces, ¿ qué es?
Eğer sen değilsen, o zaman...
Si no fuiste tú, entonces...
İstediğin kadar güneşten, rüzgârdan ya da hidro-bilmem ne'den bahset dur. Dünya her zaman seni itip kakacaktır, Marshall. Sen çileden çıkmazsan tabii.
Puedes hablarme de la energía solar, eólica o hydro lo que sea, pero, Marshall, siempre va a ningunearte hasta que aceptes la energía nuclear. ¿ Qué estás haciendo?
- O zaman sat gitsin sen de!
Solo tiene que venderla, ¿ no es cierto?
O zaman sen de benim yol gösteren hanımım olacaksın.
Y entonces podrás ser mi protagonista.
Ne işi içinmiş ilk sen söyle o zaman.
¿ Cuál es ese negocio? Repórtalo primero.
O zaman beni sen tutuyorsun ona göre.
¡ Me invitaste a salir!
Ayrıca sen her zaman çıplasın. Lois'in sana o yağmurluğu giydirmediği zaman hariç.
Además, tú siempre estás desnudo, excepto cuando Lois te pone esa ropa de lluvia.
Şey, o zaman yapmak üzere olduğumuz biraz tuhaf gelebilir ama sen yap gitsin.
Entonces lo que estamos a punto de hacer podría resultarte raro, pero déjate llevar.
Adam öldüğü zaman, bana yardım etmediğini uzman doktora sen açıklarsın o zaman.
Entonces podrás explicarle al adjunto cómo murió este hombre porque no me dejaste ayudarle.
Çocuk üzerinde araştırma yaptın, o zaman onu sen sorgula.
- Vale. Vale, tú investigaste al chico así que vete a interrogarlo.
O zaman Busan gazetesi muhabiri olan sen neden hala kovulmadın?
¿ Entonces por qué todavía eres un reportero de estilo y clase?
O zaman ilk sen dene. Uyandığında söyleriz salak olmadığını.
Entonces deberías ser el primero en probarlo.
Uyuyordum. Şansı varken neden o zaman saldırmadı? - Isırdın mı sen beni?
Estaba profundamente dormida. ¿ Por qué no me golpeó mientras tenía oportunidad? - ¿ Me mordiste?
O zaman annem,'canım, sen harika birisin'diyerek babama sarılıyor. Hatta yanağına bir öpücük konduruyor.
Entonces mi madre diría, "Cariño, eres el mejor" y le daría un gran abrazo... y además le besaría la mejilla.
Sen ne yapıyorsun o zaman amına koyayım?
Eso es lo que tú haces.
Ne zaman sana ates etsek hep iskaliyorduk Sanki sen havadan yapilmis biri gibiydin
Cada vez que teníamos que disparar, lo perdíamos, como tú fueras de... aire o algo así.
O zaman yanına otursun öyleyse. Sen Lou'nun yanına otur.
Entonces ahí se sentará, siéntate al lado de Lou.
- Eminim sen her zaman bir... O - O - 2.
Claro, siempre hemos sido... 0-0-2.
Amca, eğer sen olmasaydın o zaman üzerinden elbiselerini çıkarırdım.
Tío, si no fuera por ti, me habría llevado mi ropa.
Peki, o zaman... beni ararsın... eğer sen...
Bueno, ya sabes llámame si tienes alguna idea mala.
o zaman 2152
o zaman görüşürüz 43
o zaman ben 17
o zaman git 34
o zaman bile 16
o zamanlar 81
o zaman konuşuruz 17
o zaman sorun yok 23
o zamandan beri 75
o zamana dek 17
o zaman görüşürüz 43
o zaman ben 17
o zaman git 34
o zaman bile 16
o zamanlar 81
o zaman konuşuruz 17
o zaman sorun yok 23
o zamandan beri 75
o zamana dek 17
o zaman anlaştık 30
o zaman gidelim 30
o zaman neden 38
o zaman ne olacak 49
o zaman tamam 23
o zamana kadar 114
o zaman sorun ne 36
o zaman başlayalım 18
o zaman ne 51
o zaman ne yapacaksın 18
o zaman gidelim 30
o zaman neden 38
o zaman ne olacak 49
o zaman tamam 23
o zamana kadar 114
o zaman sorun ne 36
o zaman başlayalım 18
o zaman ne 51
o zaman ne yapacaksın 18
o zaman acele et 18
o zaman ne yapacağız 24
o zamana değin 24
señor 97
senor 39
señorita 20
senorita 19
señora 23
seni çok seviyorum 321
senatör 298
o zaman ne yapacağız 24
o zamana değin 24
señor 97
senor 39
señorita 20
senorita 19
señora 23
seni çok seviyorum 321
senatör 298
senator 30
seni seviyorum 4697
sense 26
seni çok özledim 187
seni 1182
senpai 28
sensei 83
seni görmek istiyorum 81
sen nasılsın 397
sentinel 21
seni seviyorum 4697
sense 26
seni çok özledim 187
seni 1182
senpai 28
sensei 83
seni görmek istiyorum 81
sen nasılsın 397
sentinel 21
senin adın nedir 33
seni istiyorum 270
senden çok hoşlanıyorum 54
senin adın ne 311
senden hoşlanıyorum 151
seni anlamıyorum 181
senin 814
sence 570
seni seviyorum baba 42
seninle 184
seni istiyorum 270
senden çok hoşlanıyorum 54
senin adın ne 311
senden hoşlanıyorum 151
seni anlamıyorum 181
senin 814
sence 570
seni seviyorum baba 42
seninle 184