Demek ki Çeviri Fransızca
11,473 parallel translation
Demek ki Maggie kaçakçıların öldürdüğü tek kişi değil.
Maggie ne serait alors pas la seule victime.
Demek ki bu yaşa gelince böyle yapılıyormuş.
C'est ça qui arrive quand les gens vieillissent.
Demek ki ateş eden kişi ona paralel giden bir aracın içindeydi.
Donc le tireur devait être à côté de lui, dans ou sur un autre véhicule.
Demek ki şüpheli listemiz sıfırdan birkaç bine çıktı.
Ce qui veut dire que notre liste de suspects est passée de zéro à quelques centaines.
Demek ki öldürülmesinin intikam cinayeti olma olasılığı var.
Alors son meutre pourrait être une vengeance?
Telefonunu kullanarak yerini bulabileceğimizi anladı demek ki.
Dans tous les cas, il a assez de jugeote pour savoir que nous pouvons utiliser son téléphone pour le retrouver.
İki kocadan olan iki çocuğun var demek ki hayatın lisenin dışına çıkmış ve striptizde başarısız olmuşsun.
Okay, donc toi avec les deux enfants de deux pères différents, qui laisse tomber le lycée, rate le strip-tease.
- Annem o yüzden ona gitmiş demek ki.
- Voilà pourquoi mère est passée.
Senin konuşacağını duymuş demek ki. Çaresiz olduğunun farkında olmalı. İşe yaradı demek.
il a dû se dire qu'il était fichu.
Leydi Mary aşkın hepimizi parmağında oynattığına inanmıyor demek ki?
Lady Mary ne croit donc pas que l'amour triomphe de tout?
Demek ki Radley'den tanıyan biri.
Donc, ça doit être quelqu'un que Charles a connu à Radley.
Bu demek ki bu 5 mg bir hap ve ben sokak fiyatı 10 olan şey için sana 80 $ verdim.
C'est une pilule de 5 mg, et je t'ai donné 80 dollars, ce qui équivaut à une pilule de 10 mg.
- Pekâlâ, demek ki...
- Donc...
Demek ki gref işlemine başlamadan önce buna biraz daha devam etmemiz gerekecek.
Ça va prendre encore un peu de temps avant qu'on passe à la greffe?
Hediyeni vermek için iyi bir an demek ki.
C'est un très bon moment... pour te donner un cadeau.
Herkes mutlu demek ki.
Je suppose que tout le monde est heureux.
- Traksiyon işe yaradı demek ki.
- Ça veut dire que la traction marche.
Oyunda demek ki.
Donc il est toujours en jeu.
Demek ki bu kişi sendin, değil mi?
Ça doit être toi?
Geri adım atmış demek ki.
J'en déduis qu'il s'est retiré.
Kim şeytan aynı şeyi olmaz demek ki?
Qui peut dire si le Diable ne fera pas pareil?
- Demek ki ev boşmuş.
La maison est vide.
Demek ki 54 saat, 47 dakikadır kapalı alanda.
Donc elle est enfermée depuis 54 hours et 47 minutes.
"Saygı duymamızı mı?" Bu ne demek ki?
"Du respect"? Comment ça?
Ben de burada yaşıyorum. Demek ki benim de söz hakkım var.
Mais ce n'est pas nà © cessaire parce que tu fais partie de la famille.
Bunu senelerdir yapıyormuş demek ki!
! Ça dure depuis des années!
- Dur ya. Honky-tonk ne demek ki?
S'encanailler?
Yetmiyor demek ki.
Ce n'est pas assez.
Kahretsin, bu demek ki bir ısırganımız var. Bir ısırganımız var.
Merde, ça mord.
Demek ki Callen vaktinin tükendiğini düşünüyor. Rus gangsteri Kirkin'le konuşacak kadar çaresiz.
Donc Callen a l'impression que le temps presse, et il est suffisamment désespéré pour contacter Kirkin, un gangster Russe.
Eğer insan yapmadıysa, demek ki bizden biri yapmıştır bu da demek ki yakında herkes birbirini gösterip, sırt dönmeye başlayacak. Burada birbirimize sırt dönmeye başlayınca da, bitmiştir.
Si ce n'est pas lui, donc, l'un de nous l'a fait, on commence à pointer du doigt, à se retourner contre les autres, et quand c'est le cas, c'est fini.
Bu da demek ki hard diskte hâlâ bir kopyam var.
Ça signifie qu'il reste une copie de moi dans le disque dur.
Ben de öldürülmek istemiyorum. Demek ki ikimiz de hemfikiriz.
Et je ne veux pas être tuée, donc je suppose que ça nous met au même niveau.
Aşağıdaymış demek ki.
Il devait être là-dessous.
Demek ki, birbirimiz hakkında çok fazla şey duymuşuz.
Eh bien, maintenant, nous avons beaucoup entendu parler l'un de l'autre.
Korkunun elimi ayağımı bağlamasına izin verdiğimi söylemek yazar olmadığımı söylemek gibi olur ki, onun yerine "Beni tekrar dünyaya sürün artık benden geçmiş zaten" demek yeridir.
Dire que j'autorise la peur à me paralyser serait comme dire que je ne suis pas, en fait, un écrivain, ce qui serait semblable à dire, "Regardez, me condamner ainsi de retour sur la terre, dont je ne suis plus."
Bu da demek oluyor ki tüm gereksiz eşyalarını çöpe at...
Ça veut dire jeter toutes tes affaires...
Bu yüzden müzik kullanıyor demek ki.
Ça expliquerait la musique.
Onu zorlayamam ama sen birkaç gün önce yine babanın silahını kullandın. Bu da demek oluyor ki sen gidiyorsun.
Peut-être, mais tu tirais avec l'arme de ton père il y a quelques jours donc, tu y vas.
Bu da demek oluyor ki hala yok etmediler.
Alors ça veut dire qu'ils ne sont pas encore détruits.
Bu demek değildir ki sen suçlusun.
Ça ne veut pas dire que tu es à blâmer.
Ama bir halim yok ki. Sıkıntı hali demek istediysen başka.
Le seul état dans lequel je suis, c'est l'ennui.
Demek oluyor ki herkes çok güzel bir Babalar Günü geçirdi..
Et bien, on dirait que tout le monde a eu une très bonne fête des pères.
Yani demek istiyorum ki ne yapacağız?
Qu'allons-nous faire?
Bu demek oluyor ki buraya gelmek çok kolay... fakat ayrılmak zor!
Ce qui signifie, qu'il est facile de venir ici... mais il est plus difficile de partir!
Demek istedim ki... biz bir takımız, temiz bir takımız.
Explique-moi un peu! On forme une équipe, on est ensemble,
Bu da demek oluyor ki Reisen bu şehirle ilgili neyi biliyorsa melek de onu biliyor.
Ça signifie que l'ange connait ce que Riesen connait, tout ce qui concerne cette ville.
- Demek oluyor ki bu senin için son yazım olabilir.
C'est sans doute mon dernier papier pour toi.
Sizinkiler dedi ki.. ... beni kurtarırsan, zaman çatlarmış. Bu ne demek oluyor?
Les tiens disaient que si tu me sauvais, le temps se facturerait.
O dükkandan çıkabilen tek kişi buydu bu da demek oluyor ki, ya Naziler dikkatsizdi ki hiçbir zaman değillerdir ya da bunun kaçmasını istediler, çünkü onlardan biri.
Il est le seul à être sorti vivant de ce magasin, Ce qui veut dire que soit les Nazis ont été négligeant, ce qu'ils ne sont pas, soit ils voulaient qu'il s'échappe parce qu'il est l'un des leurs.
Bu demek oluyor ki aynı şekilde davranmalısınız.
Vous devez vous comporter de la même manière.