English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / Türkçe → Fransızca / [ Y ] / Yok ki

Yok ki Çeviri Fransızca

11,001 parallel translation
Kendini gerecek bir şey yok ki. Bu çok eğlenceli olacak.
Tu n'as pas à être nerveuse, on va s'amuser.
Yapmak istediğim başka bir şey yok ki.
Il n'y a rien d'autre que je veuille faire.
Metal dedektörüm yok ki.
Je n'ai pas de détecteur de métaux.
Interpol hala Sima'nin geçmişini araştırıyor ama şundan şüphe yok ki kadın muhtemelen tehlikeli.
Eh bien, Interpol faisant toujours une formation sur Sima, Mais il n'en est pas question, elle est probablement dangereuse.
Bir manası yok ki.
Ca sert à rien.
- Annem artık yok ki.
Je n'ai pas de mère.
Troy'u öldürmek için sebebim yok ki.
Pourquoi suis-je ici? Je n'avais aucune raison de tuer Troy.
Bir şey yok ki burada.
Il n'y a rien à voir ici.
Liman yok ki burada.
Il n'y a pas de port là-bas.
- İyi de personelin yok ki.
Mais t'as personne! Ils ne seront que 7.
Ve hiç şüphem yok ki, o konuşmanın sonucu olarak sözde gizli bilgilerinize tüm erişim hakkını talep ettiğim bir dilekçe, federal mahkemede doldurulacak.
Et je ne doute pas pas qu'à l'issue de cette conversation, Une requête sera déposée auprès de la cour fédérale demandant à ce que j'ai un accès complet à toutes ces supposées informations confidentielles.
Şüphe yok ki onun kadar zeki değiller.
Moins grand que le sien, bien sûr.
Benim şakacı yüzüm yok ki.
Je ne sais pas faire ça.
- İyi de bir şeyimiz yok ki.
- Mais on va bien.
Victoria's Secret Turu yok ki.
Il n'y a pas de Victoria Secret Tour.
20 milyon dolarımız yok ki Benjy.
Benjy, on n'a pas 20 millions $.
Burada kimse yok ki.
Il n'y a personne ici. - Calvin?
- İsterse yürüyüşe çıkabilir, onu durduran yok ki.
- Je ne l'en empêche pas.
Görüntünün o kısmı belli ki yok, ama...
Comme par hasard, cette partie de l'enregistrement manque, mais...
Sana yemin ederim ki... John'un ölümüyle ilgili hiçbir alakam yok.
Je te jure, que je n'ai rien à voir avec la mort de John.
Yani şu anda 10. seviye bir hastam var,... ki böyle bir seviye yok,... hasta olmanın ötesinde bir vampir,... tüm hisleri hat safhada,... ve ölemiyor.
À présent, j'ai un patient en phase 10, qui en passant n'existe pas, qui est au-delà d'une phase terminale et un vampire, donc toutes ses émotions sont amplifiées, et qu'il ne peut pas mourir.
Peki. Bilmeni isterim ki benim açımdan sorun yok. - Öyle mi?
Je voulais juste que tu saches que ça me va.
Söylemek isterim ki bence politik bir bağ yok.
Pour ce que ça vaut, je doute que ce soit lié à la politique.
Ne yazık ki yok. Ben yetimim.
Malheureusement, non.
Gerçek şu ki bu işten kaçış yok.
La vérité, c'est qu'on peut rien y faire.
Sonuç olarak da anlaşılyor ki nerede olduklarına dair en ufak bir fikriniz yok.
Cela veut dire que vous n'avez absolument... aucune idée d'où ils sont.
Bir meseleyi öğrenmek için salem'e... gönderildin, bir kızı rahatsız ettin... altı hafta sonra Boston'dan buraya geri döndün... ardından tam gaz bir cadı paniği bıraktın... more than a dozen hangings, ve bir düzineden fazla idam... ve belli ki haberin yok... kendi babanı öldürdün.
Envoyé à Salem pour étudier le cas d'une jeune fille perturbée, vous revenez à Boston six semaines plus tard laissant dans votre sillage une panique génerale due aux sorcières, ainsi qu'une douzaine de pendaisons, et apparament à votre insu, le meurtre de votre propre père.
Bir dünya düşün ki içinde zalim iki yüzlüler yok, ve yobazların baskısı yok... yeni bir dünya ki doğanın gücünü kutluyor, düşünce, inanç ve hislerden özgür kılınmış bir dünya.
Imagine un monde liberé de l'hypocrisie violente et de l'oppression des puritains, un monde nouveau qui célébre le pouvoir de la nature, la liberté de penser, croire et ressentir.
- Umuyorum ki tercih ederken... - Hayır, niteleyici kelimeler kullanmak yok.
- J'espère que vous envisagerez...
Ne yazık ki seni kurtarabilmek adına yapabileceğim bir şey yok.
Malheureusement, il n'y a rien que je puisse faire pour te sauver.
Ne yazık ki, spencer ın Vex oyununu kullanarak..... derin web e girdiğinin kanıtı yok.
Malheureusement, il n'y a aucune preuve que Spencer ait utilisé sa Game Vex pour accéder au Deep Web.
Sonra farkettim ki ; annemin eve geleceği yok.
Puis j'ai réalisé que ma mère ne reviendrait pas.
İlk üçünü yok sayıyorum çünkü onları kim önemser ki?
Oublions les trois premiers, ça n'intéresse personne.
Hayır, hayır, tabii ki yok.
Non, bien sûr que non.
Tabii ki yok.
Bien sûr que non.
Tabii bunun gerçekten sabotaj olduğuna inanıyorsanız o zaman kurcalanmış olan büyük olasılıkla tanılama programıdır. Ki o durumda da bağlantılar arasında ciddi bir problem yok demektir.
Bien sûr, si vous croyez vraiment qu'il y a eu sabotage, c'est très probablement le programme de diagnostic qui a été trafiqué, dans ce cas il n'y a pas vraiment de problème avec le couplage en premier lieu.
Belirtmek isterim ki Dedektif Gordon ve Gotham Polis Departmanı'na karşı kötü bir niyetim yok.
Je voudrais juste dire que... Je nourris aucune mauvaise volonté envers détective Gordon et le GCPD.
Ayrıca içinde tavla var ki silemedim onu ama oynamanıza izin yok tavlayı.
Y a aussi le backgammon dessus, impossible de le supprimer et vous n'avez pas le droit d'y jouer.
- Mesele şu ki sorun yok. - Evet.
Mais on est d'accord.
Bu da demek oluyor ki, hikâyesinin gerçek olup olmadığını anlayana kadar bu konuda yapılacak bir şey yok bu da demek oluyor ki endişelenecek bir şey yok.
Donc, à moins, ou tant que son histoire n'est pas confirmée, on peut rien n'y faire, donc il n'y a pas de quoi s'inquiéter.
Bay Gardner, korktuğunuzu biliyorum. Ve sizi temin ederim ki endişelenilecek bir şey yok.
Monsieur Gardner, je sais que vous êtes effrayé, et je vous assure que vous n'avez aucune raison de vous inquiéter.
Dedim ki ; "Bunu yapmak gibi bi'fikrim yok, fakat demek istediğim, neden?"
Je lui ai dit : "Je ne veux pas finir, mais enfin, pourquoi?"
Louis'ten hiç farkın yok, çünkü hayatımıza devam etmemize yardım etme şansın var ve sen bu şansı gereksiz bir şey için tepiyorsun, ki bu da Louis'in yapacağı bir şey.
Tu n'es pas différent de Louis, parce que tu as l'occasion de tous nous aider à avancer, et tu la gâches par mesquinerie, exactement comme Louis le ferait.
Biliyorum ki yüreğinin derinliklerinde onlara benzeyen hiçbir yanın yok.
Et au fond, je sais que tu n'es pas comme eux.
Hayır, yok. Yok tabii ki.
Non, je t'assure que non.
Hiçbir fikrim yok. Ama şunu biliyorum ki, benim mesajlarda yazdıklarım kaliteli bir düşünce yapısıyla destekleniyor.
Mais je sais que les miens sont rejetés car vous vous sentez supérieur.
Bunun hiç havası yok ki.
Pas cool.
ya Schaefer hile karıştırdı, ki gördüğüm kadarıyla kendisini beyni yok, ya da... ya da biri portakal suyumu alkol karıştırdı.
Either Schaefer l'a écarté, qui, d'après ce que j'ai vu, n'a pas de cerveau, ou... Ou quelqu'un a corsé mon jus d'orange.
Sen de biliyorsun ki birbirimizden bir farkımız yok Caroline.
Au fond, toi et moi, on est exactement pareil.
Sorun şu ki kaçırılmanın ardında o yoksa elimizde başka bir şey yok ve bir saatten biraz fazla süremiz var.
Le problème est que s'il est derrière le kidnapping, on n'a pas d'autres pistes, il reste une petite heure avant le délai.
sosyologların kontroller üstüne iki düşünce ekolü vardır : iç kontroller ki bu bizde yok keza sisteme giremiyoruz ve dış kontroller ki bu da hala bir seçenek olarak duruyor.
"Attaquer" est le maître mot- - les sociologistes ont deux écoles de la pensée sur les contrôles : les internes que nous n'avons pas car nous ne pouvons pas rentrer dans le système et les externes ce qui est encore une option.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]