Çı Çeviri Fransızca
3,132,276 parallel translation
Ateş adam Detroit'deydi ve biraz zıvanadan çıkmış gibi görünüyordu.
Ton incendie ambulant est à Detroit et il est en train de tout bousiller.
Ortaya çık da bizimle erkek gibi yüzleş!
Viens, bats-toi comme un homme!
Onun yerine bir kadın gibi kıçına tekmeyi basmama ne dersin?
Et si je vous bottais le cul comme une femme?
O halde seni öğle yemeğine çıkarmayarak bunu telafi etmeme ne dersin?
Et si je me rattrapais avec une non-invitation pour ce midi?
Senin tarafındayız. Bakın çıkmama sadece iki ay vardı tamam mı?
J'étais à deux mois de sortir.
Eğer terapistinle çıkıyorsan ve bunu biri öğrenirse lisansını kaybedebilir. Hayır kaybetmez.
Mais si tu sors avec ta thérapeute et si quelqu'un l'apprend, elle peut perdre sa licence.
Resmi bekleme süresi dolduktan sonra çıkmaya başladık.
Non. On a commencé à se voir après que la période d'attente soit terminée.
Piyasaya çıktığında yönetim kurulu fırsatın varken neden beni tutmadığını soracaktır.
Lockwood va se précipiter pour commercialiser votre produit et quand il le fera, votre conseil d'administration vous demandera pourquoi ne pas m'avoir engagé quand vous en aviez l'opportunité.
Bunu kesinlikle anlıyorum. Bahsettiğiniz şey ne olursa olsun eğer sizin avukatınız olursam ağzımdan tek bir kelime çıkmayacağına emin olabilirsiniz.
Je peux tout à fait le comprendre, et quoi qu'elles soient si j'étais votre avocat, il serait impossible qu'il les entende venant de moi.
Pardon ama sizi çıkaramadım. Ticari işler alanında mı çalışıyorsunuz?
Je suis désolé, je ne vous remets pas.
Geçen yıl dört kasımda öğle yemeğinde kafeteryada neden kavga çıkarttığın gibi.
Comme pourquoi avoir incité une bagarre dans la cafétéria pendant le déjeuner du 4 novembre de l'année dernière?
Üzgünüm küçük kardeşim ama zayıf olmanın nasıl bir his olduğunu bilemezsin.
Désolée, petite sœur. Tu ne sais pas ce que c'est que d'être aussi faible.
Atom ve Black Canary, değil mi?
Atom et Black Canary, c'est ça?
- Teşekkürler, kendim yaptım.
Merci. C'est fait maison.
Hiç iyi bir zamanlama değil.
C'est pas le moment.
Bunu yapabilecek biri varsa o da sensin.
Si quelqu'un peut le faire, c'est vous.
Bu savaş için donanımlısın Mari.
C'est le combat de votre vie, Mari.
Baban mı?
C'est ton père?
Tüm yapabildiğin bu mu?
C'est tout ce que tu sais faire?
And olsun ki, ruhunu çiğneyeceğim.
Et je briserai ton esprit, c'est promis.
Haklısın ama umuda ihtiyacım yok.
C'est vrai. Mais je n'ai pas besoin d'espoir.
Bana takı veren sen olmalıydın.
C'est vous qui devriez m'offrir les bijoux.
Latince Alaadin gibi bir şey mi?
C'est pas dans Aladdin?
Orada yalnız olmadığını bilmek beni biraz rahatlattı.
C'est rassurant de savoir qu'elle n'est pas toute seule.
Bu şey de ne böyle?
C'était quoi ce truc?
Daha çok hissettiğim bir şey.
C'est ce que je resens.
Oliver benim.
Oliver, c'est moi.
Davamızdaki on sekiz numaralı davacı.
C'est le plaignant 18 de notre affaire.
Halledebilirim ama Mike'ın da bana destek olması iyi oluyor.
Je peux, mais c'est sympa d'avoir Mike en soutien.
Avukatımla.
C'est en fait mon avocat.
Paula kendisi tam bu işin adamı.
Paula, c'est le meilleur.
Neli olduğu önemli değil çilekli olduğu sürece.
N'importe quel parfum ira, tant que c'est fraise.
Sonra şerefsizin teki üstüme çullanıyor ama ek zaman cezası alan ben oluyorum.
un gros connard, m'est tombé dessus, et c'est moi qui a pris une rallonge? - Quel était son nom?
Konuşmaktan falan korkmuyorum tamam mı?
Je n'ai peur de rien, compris? Je ne sais pas qui c'était.
Her türlü ne olduğunu bilmem gerek.
C'est facile.
Tuzağa düşürüldüğünü düşünüyorum.
Je pense que c'est un choix de leur part.
Beni sakinleştirmesi gerekiyordu.
C'est censé calmer mes nerfs.
Dedim ya terapistim diye.
Je te l'ai dit, c'est ma thérapeute.
İyi de o geçmişte kaldı.
C'était.
Onunla çıkıyoruz.
Très bien, tu veux la vérité?
Terapistinle mi çıkıyorsun?
Tu sors avec ta thérapeute?
Henüz değil ama sizinle tanıştığıma çok memnun oldum.
Pas encore, mais c'est un plaisir de vous rencontrer.
- Eminim iyi biridir ama pazarlık konusunda iyi değildir.
- Pardon? - Je suis certain que c'est un chouette type, mais ce n'est pas un plaideur.
Harvey sizi önerirken yeterince bahsetti.
C'est ce que Harvey a dit quand il m'a offert vos services.
Bunun anlaşmamızın ihlali olduğunu bilip bilmediğimi soruyorsan evet biliyordum.
Si vous me demandez si je savais que c'était une violation de notre accord, alors oui.
Chris Reyes ve Marc Stevens ile aynı blokta on yıllık cezasını çekiyormuş.
Il est à la moitié de sa peine de dix ans dans le bloc C, à une cellule de celle de Chris Reyes et de Marc Stevens.
Doktor Lipschitz ben Louis.
Dr. Lipschitz, c'est Louis.
Özel bir mesele ve bu konuda bana güveniyor.
C'est personnel.
Anlayamadım?
C'est vous qui m'avez fait venir ici Pardon?
Oyuna geri dönmek istiyorum. Oyun dışı kalmamın sebebi siz olduğunuzdan beni konsültan olarak işe almalısınız.
Je veux revenir dans la partie, et comme c'est à cause de vous que je suis hors-jeu, vous allez devoir m'engager comme consultante interne à plein temps.
Hele de sınırı aşmakta senin üzerine kimse yokken değil mi?
Vous voulez dire quand c'est vous qui la franchissez aisément.
çiçek 55
ciddi 72
çık dışarı 1147
çıkar 159
cinayet 342
çıkın 334
çıktım 33
çikolatalı 25
çılgınca 80
çıkarın 68
ciddi 72
çık dışarı 1147
çıkar 159
cinayet 342
çıkın 334
çıktım 33
çikolatalı 25
çılgınca 80
çıkarın 68