Derdi Çeviri Portekizce
5,352 parallel translation
Einstein her zaman, hayal gücü, bilgiden kuvvetlidir derdi.
Einstein sempre disse "A imaginação é mais poderosa do que o conhecimento".
Angela, geleneksel olarak erkekler karılarına çiçek alır derdi.
A Angela diria que é tradicional o marido oferecer flores.
Baban her zaman sana ne derdi?
- Cuidado, Zelena! O que costumava dizer-te o teu pai?
Tek derdi Gavin Belson'ı kızdırmak mı?
Só para irritar o Gavin Belson?
Ninem her zaman, "İlk kötü haberi söyle çünkü iyi haber büyük ihtimalle yalandır." derdi.
A avó dizia : más notícias primeiro porque as boas devem ser mentira.
Babam bize öyle derdi.
Era o que o meu pai nos chamava.
Bunu derdi ne böyle?
Qual é o problema dele?
Babam hep "satranç erkek oyunudur çünkü güç ve akıl gerektirir." Derdi.
O meu pai costumava dizer, "O xadrez é um jogo para homens porque é sobre poder, intelecto".
Yemek fişi almaya geldiklerinde annem "hangi Max?" derdi.
Sempre que os vales de refeições chegavam, a minha mãe era toda, "Max-quem?".
İçimizde ne fırtınalar koparsa kopsun yüzümüzde en iyi ifade olmalı derdi.
Ele dizia sempre que... independentemente do que sentíamos no interior, tínhamos de estar no nosso melhor.
Larry onunla çalışmak için gelenlere şöyle derdi :
O Larry dizia a quem vinha trabalhar para ele :
Bana gelip'kafandaki saçlardan çok savaş gördüm'derdi.
Ele vinha ter comigo e dizia : "Já vi mais batalhas do que cabelos na tua cabeça".
Bize, gerçek asker önündekinden nefret ettiği için savaşmaz arkasında bıraktığı sevdikleri için savaşır, derdi.
Costumavam dizer-nos... Que o verdadeiro soldado não luta porque odeia o inimigo, mas porque ele ama quem deixou para trás.
Annem bana hep en iyisini umut et ama en kötüsüne hazırlıklı ol derdi.
A minha mãe sempre disse para esperar o melhor, mas preparar-me para o pior.
Siz denizciler ne derdi hani?
O que é que vocês marinheiros costumam dizer?
Kurbanların her türlü sıvıya tepki veren iç organ derdi var.
As vítimas têm um medo visceral de qualquer tipo de líquido.
Sanırım başına bu derdi açan adamı buldum.
Acho que finalmente tenho uma pista sobre o tipo que te pôs nesta alhada.
Bu telefon görüşmesine göre derdi olan sensin.
Segundo este telefonema, és tu que tens um problema.
Sana beyaz surat derdi.
Chamou-te haint.
Onu aradığında derdi ki ;
Ligávamos-lhe e ele dizia :
Yani... Annem derdi ki "Kalbinin bir parçası vardır ki çocuk sahibi olmadan açılmaz."
Sabe... a minha mãe disse, "há uma parte do teu coração que nunca se abre até teres um filho."
NCIS'in yeterince derdi yok mu?
O NCIS já não tem muitos problemas para tratar?
Kapıları çalıp, daha müsait bir zamanda geleyim mi derdi?
Ele bate à porta e oferece-se para voltar numa altura mais oportuna?
Amcam şöyle derdi : "Gidelim."
Como dizia o meu tio : "Vamos embora."
- Babam sabırlı olmalısın derdi.
O papá diz que tens que ser paciente.
Bu çocuğa Laoghaire yüzünden takılıyorsan ve kızın babası ya da Colum bunu öğrenirse genç Jamie'nin kanayan bir burundan daha büyük bir derdi olur.
Se estiver a provocar o rapaz por causa da Laoghaire... se o pai dela ou Colum souberem, O Jamie pode ficar com mais do que um nariz ensanguentado.
Yani bence burada olsa, "Star Wars Günü'nde iyi eğlenin" derdi.
Tu sabes, se ele estivesse aqui, eu acho que ele diria, "Aproveita o Dia do Star Wars". Ele tinha 84 anos.
84 yaşındaydı adam, "Puding'im nerede?" derdi.
Ele diria : "Onde está o meu pudim?"
Eskiden "Gittiğin yerin değerini bilmen için eskiden bulunduğun yerleri unutman gerek" derdi.
Ela costumava dizer que, para se apreciar os sítios para onde se vai, que se tem de deixar para trás os locais onde já se esteve.
Buna karamsarlık derdi.
Chamava isso de se ser mórbido.
Harika olacaksın. " derdi.
Vais dar-te bem lá. "
Sully burada olsaydı sana ne derdi biliyor musun?
Sabe o que Sully teria dito sobre si?
Babam hep derdi ki, delil olmazsa dava da olmaz.
O meu pai sempre me disse : sem provas, não há caso.
Biliyor musun Castle, annem şöyle derdi...
Sabes, Castle, a minha mãe tinha um ditado.
Annem hep, tüm sorunlarımızı, iyi bir yemeğin ardından tartışarak çözümlemeliyiz derdi. Bu akşam yemeği için bir araya gelebilmemize çok sevindim.
Que bom que pudemos reunir-nos para este jantar.
- Annem hepsi aynı çeşit derdi.
A minha mãe disse que as pessoas são diferentes, então... Ela era uma idiota também.
Louis kabul etse bile Jessica yine olmaz derdi.
Ele diria que concordou, mas a Jessica continuaria a dizer que não.
- Sully sana ne derdi biliyor musun?
Sabe o que o Sully diria sobre si?
Bana "Şimşek Ayak" derdi.
Ele chamava-me Pé Relâmpago.
Annem her zaman korkmamalısın çünkü aynı sen doğmadan önceki yaşam gibidir derdi ki bu o kadar da kötü değil, değil mi?
- Ah, pois... A minha mãe sempre disse que não devia ter medo porque será como era antes de ter nascido. - Não é nada mau, pois não?
Ve derdi ki, Mollys'i geride bırakan tek şey küçük düşünmektir.
E ela dizia : que a única coisa que a prendia ao Molly's era o pensamento pequeno.
Derdi konuşmak değilmiş herhâlde.
Acho que ela não estava interessada em conversar.
Muhteşem zamanlamam olduğunu derdi.
Dizia que eu tinha muito sentido de oportunidade.
Babam ne derdi?
O Papá...
O ne derdi?
- Sabes o que teria ele dito?
Edward Darby olsa kesinlikle "bilmek istemiyorum" derdi.
E "eu não quero saber" foi o que o Edward Darby disse.
Bana gösterdiğin videoyu ve bunu görmüş olsaydı Mavi ne derdi diye düşünüyordum.
Fiquei a pensar sobre o vídeo que me mostraste e o que o Blue teria dito se o tivesse visto.
Profesör Purdue derdi ki "Tesadüf korkakların gerekçesidir."
O Professor Purdue costumava dizer que a coincidência é a razão de um covarde.
Derdi olan birileri öldürmüş olabilir.
Talvez tenha sido apanhado pela justiça das ruas.
Derdi ne bunun?
O que tem ele?
Her zaman ne derdi?
O que é que ele diz sempre?
derdim 136
derdin 40
derdin ne 136
derdi ne 17
derdin nedir 30
derdin ne senin 232
derdi ki 32
derdik 43
derdi ne bunun 19
derdiniz ne sizin 18
derdin 40
derdin ne 136
derdi ne 17
derdin nedir 30
derdin ne senin 232
derdi ki 32
derdik 43
derdi ne bunun 19
derdiniz ne sizin 18