Sakın ha Çeviri Portekizce
437 parallel translation
- Sakın ha.
- Não entres.
Sakın ha!
Não devias.
- Sakın ha!
- De forma alguma!
İçinizde kötü bir his varsa, hislerinizi dinleyin. - Gider önlerim gelmelerini, hazır değilsiniz diye. - Sakın ha!
Se a mente duvida, obedecei ao instinto, irei dizer-lhes que estais indisposto.
Öyle mi! Sakın ha anneni üzme, biliyorsun çok hassas bir kadın.
Espero que não faças zangar a tua mãe.
Sakın ha. Carol, sakın bir şey söyleme.
Por favor, Carol, não diga nada.
Sakın ha Spatoletti'yi kışkırtmayı aklından bile geçirme. Ne yapıyorsun?
Nem penses em provocar Spatoletti.
Sakın ha, bu kız casus.
Não, é uma espiã
Sakın ha!
Esqueça isso.
Sakın ha...
Nem te atrevas...
Bayan McFly, "Bayan" demeyi sakın ha unutma.
É Sra. McFly e não se esqueça da "Sra".
Sakın ha yavrularım, bu hususta ona ilişmeyin. Onu üzmeyin, yoksa daha seyrek gelir.
Proíbo de o perseguir mais uma vez por causa disso, minhas filhas, não o atormentem : ele passaria a vir menos vezes, talvez!
Sakın ha dişçi falan olmasın?
Achas que ele será dentista?
Sakın ha!
Não chores.
Sakın ha içeyim deme!
és muito pequeno para beber.
Makul ve düşünceli birinden hoşlanmanın ne sakıncası var?
Não há nada de mal em gostar de um homem que é sensato e prudente.
Bir dakika Bay Grover. Halam korumam olmasını istiyorsa bence bir sakıncası yok.
Se a minha tia quer que seja meu guarda-costas por mim não há problema.
Sakın ara verme
Não há que ficar sentado
Sakın söyleme, sadece...
Não me digas. Só há...
Hiçbir zaman, davranışlarım ne kadar garip olursa olsun, çünkü olur ya, bundan sonra, kendimi deli göstermek isteyebilirim, beni bir başka türlü görünce, sakın kuşku uyandıracak laflar etmeyin : "Ha, ha, anlıyorum." gibi.
Necessito da vossa ajuda por estranho que vos pareça, já que daqui em diante, talvez me convenha parecer louco,
Sakın geri çevirmeyin, hayatınızda bir kere karşılaşacağınız bir fırsat bu.
Não vire as costas à sorte! Há coisas que só acontecem uma vez na vida!
Ama bundan biraz para yapmamın ne sakıncası var?
Mas que mal há em apanhar umas moedas a mais?
Ama bir şey var Tim : Sakın pes etme!
Mas há uma coisa, Tim, não desistas.
Bunu sakıncalı bir tarafını göremiyorum, Noah.
Não vejo o que há de mal nisso, Noah.
Seni kınadığımı zannetme sakın, ama hasta numarası yapanlar olabilir.
Não estou a criticá-lo, mas há sempre aqueles que fingem.
Sakın ha!
Que inferno!
Sakın yanlış anlamayın.
Não! Há aqui um engano.
Bana çalışamam deme sakın.
Fica sabendo que para ti não há assistência social!
Gittiğimiz yerde kadın olduğunu sakın söyleme.
Não diga-me que há mulheres, lá para onde vamos.
Bu sakız parçasını tam 3 ay çiğnedim!
Esta pastilha estou a mascá-la há três meses.
Oh, bakın. Sakıncası yoksa, tam şu anda size soracağım bir şey var.
Mas há uma coisa que lhe posso perguntar já, se não se importa.
Onunla sakın iletişime geçmeyin. Ne yaptığımı biliyorum.
Não lhe dê asas, faço isso há muito tempo, sei como é, senhor.
Sakın ha!
Retire-o daqui. Esqueça isso.
Johnny, evlilik belgesinin bir parça kağıt olmasının sakıncası ne?
Johnny, que mal há numa certidão de casamento... um papel?
Köy yolu olmasının sakıncası yoksa bir yol var. Kurtulduk!
Se não se importar com uma estrada campestre, há outro caminho.
Ama sakın unutma... bunu yaparsan geri dönüş yok.
Mas pensa bem, uma vez feito, não há retorno.
Kessiyle ilgili saçma bi düşünceye kapılma sakın
Para a Kessi, não há ideias estúpidas.
Elektrik sigortasına kapılayım deme sakın, ha?
Não fundas um fusível.
Buzdolabında sabah için bol yemek var, sakın çekinme...
Não tenhas vergonha, há muita comida no frigorífico para o pequeno-almoço...
O babamdı, tuvalete gözatmamın bir sakıncası yok değil mi?
Era o meu pai. Não há problema se entrar no banho?
Arkadaşlarını eve çağırmanda bir sakınca yok.
Não há mal em receberes os amigos.
Sen annemle tanışalı sadece 5 ay oldu. Bu yüzden sakın bana ne yapmam gerektiğini söyleme.
Estás há cinco meses com ela.
Ama sakın hepsinin bu kadar olduğunu düşünmeyin, çünkü boğayı hak ettiği gibi öldürmek için sadece kılıcı değil aynı zamanda kalbimizi de kullanmalıyız.
Mas isso não basta, pois para matar um touro, além da espada... há que matá-lo também, com o coração.
Her neyse, araştırma yapmanın da sakıncası yok.
De qualquer forma, não há razão para não se verificar.
Hey, Küçük Ben. Sakın yakma ha.
Ei, pequeno Ben.
Sakıncası yoksa ben de ne zamandır bu işi yaptığını sorabilir miyim?
Desculpe a curiosidade, há quanro rempo rrabalha como suplenre?
O, Sir Robert'ın asıl kredi sağlayıcısıdır, ve itiraf etmekte sakınca görmüyorum, aralarında sorun yaratacak, yasal bir durum yok.
É o principal credor de Sir Robert. E há apenas ódio entre os dois.
Babam keçileri kaçırmadan önce kendisinden öğrendiğim bir şey varsa o da iş ilişkilerinin kutsal anlaşmalar gibi olduğudur, buna eş olan tek şey de hiçbir şeyin sakınılmadığı en yakın kişisel ilişkilerdir.
Se há algo que aprendi com o meu pai antes de ele perder a cabeça... é que uma relação de negócios é algo sagrado. Só comparável com as relações pessoais mais íntimas nas quais não há nada a esconder.
Sakın ha.
Esquece.
Sakın, ha!
Não te atrevas!
Burada yatmamın sakıncası olmadığından emin misin?
Tens a certeza que não há problema em eu dormir aqui?